bu dağ bu karları
nasıl taşır anlamadım
ben bir kez vuruldum
bir daha hiç kalkamadım"Hey, asansörü tutabilir misin acaba?"
Kahretsin.
Bana, kimsenin beni görmeyeceği bir şekilde normal asansörü kullanmamı söyledikleri an başıma böyle bir şey geleceğinden emindim zaten.
Elimdeki uzun şampanya kadehlerini düşürmemeye çalışırken, ayağımı asansörün sensörünün beni algılayacağı bir seviyeye uzatmıştım.
Bir an sonrası neredeyse tüm kabini yıkacak, ve tabi ki de benim kadehleri neredeyse düşürmeme neden olacak, bir hareketlilikle sarsılmıştık.
Evren bugün yapacağım herhangi bir sakarlığı özenle dizayn ediyor gibiydi zira, katıldığım bu muhteşem davette pahalı kadehleri bana taşıtmaları yetmezmiş gibi bir de davetin gözde ailelerinin çocuklarıyla aynı asansöre koymuşlardı.
"Selam dostum."
Uzun olan elini yumruk yaparak hafifçe koluma dokunduğunda bir an için dengem bozulmuştu.
Diyordum ya, evren işte.
"Merhaba efendim." Diye yanıtladım ifademi toparlarken.
Onlarla tanışıyorduk aslında. Daha doğrusu birbirimize aşinaydık. Yaşadığımız bu küçük şehirde her birleşme kendine has bir çevreyle yapılıyor, herkes birbirinden bir şekilde haberdar oluyordu.
Biri sarışın, diğer ikisi esmer olan bu üç genci okuldan tanıyordum. İsimleri o an üzerimde hissettiğim kadehlerin baskısı yüzünden aklıma gelmiyordu bu nedenle davetin yapıldığı teras katına çıkarken benimle bir kez daha konuşmamaları için içimden yalvarmaya başlamıştım.
"Nakliye asansörü bozuk mu? Niye buradan çıkarıyorsun bunları?"
Yüzüme, her ne kadar bakmıyor olsa da yapay bir gülümseme kondururken konuşmuştum.
"Kısa süreli bir arızası varmış efendim, şampanya ikramının geç kalmaması için buradan çıkartmak durumunda kaldım."
Beklemediğim bir kahkaha tufanı koparken ineceğimiz kata gelmiştik.
Yüzümde nasıl bir ifade oluşmuştu bilmiyordum ama, bana güldükleri için inanılmaz bir şekilde sıcak hissediyordum ki bu da yüzümdeki ifadenin kırmızıya boyandığı anlamına geliyordu.
"Ciddi ciddi cevap vermiyor musun bir de... gerçekten inanılmaz darlandım, keşke bekleseydiniz arızanın giderilmesini..."
Diğerleri de ona katılırken kısaca özür dilemiş ve asansörden sanki elimde hiçbir şey yokmuş gibi bir hızla ayrılmıştım.
İşimi seviyordum. Daha doğrusu insanlara yardımcı olmaktan ve onlarla iyi bir etkileşim içerisinden olmaktan mutluluk duyan bir insandım. Fakat bu denli kaba olmaları gerçekten katlanamadığım tek şeydi.
Alay edilecek bir şey olmasa bile bir anda uydurmaları, kırılıp kırılmayacağımı sorgulamadan gülüşmeleri canımı sıkıyordu.
"Hey Tae! Çabuk ol, servis zamanı çoktan geldi." Nihayet mutfağa girdiğimde, kendimi ne denli sıktığımı fark etmiştim.
"Kadehler de öyle." Diye mırıldandım dikkatli bir şekilde tezgaha yerleştirirken.
"'Bir kişiyi daha çağırabilir misin?"
Han, başını sallayarak beni onaylamış, hızlı adımlarla mutfağa yönelmişti.
Kadehleri inanılmaz bir hızla dizerken yanımdaki iki garson benimle birlikte çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
day&night |taegi|
FanfictionOnu ilk gördüğümde ışıl ışıl bir bahar sabahının bahşettiği kanatlarıyla süzülüyordu. Benim gökyüzümde. Onu ikinci görüşümde ise, gecenin kucakladığı gölgeler arasında kaybolmuştu. Bu sefer, benim bataklığımdaydı. ••••••