2- ZORBALIK

7 1 3
                                    

Ama Hanzade'ye bir zarar gelmesini istemiyordum. Ya olur da ben onların yaptığı şeyi açığa çıkaracak iken onlar beni Hanzade ile tehdit ederlerse? Bunu Hanzade için göze alamazdım, en azından şu anlık. Gözlerimi uzaktan ayırdım ve iki elimi Hanzade'nin yüzünün içine aldım, "Seni oraya bırakmayacağım, seni sokağa da bırakmayacağım, sana zarar da vermeyeceğim. Benden korkma Hanzade, ben orada gördüğün insanlar gibi korkunç biri değilim, olmam da. Şimdi seninle Ortaköy'e gidiyoruz, oradan tekrar dönerek hastaneye gidip arabamı alırız sonra da seni evime götüreceğim. Lütfen itiraz etme, seni sokakta bırakamam. Bunu yapacak kadar kalpsiz değilim. Ben tek yaşıyorum zaten, her hangi bir sıkıntı çekmeyeceksin, bana karşı açık ve net ol lütfen tamam mı Hanzadeciğim?" belki onu evime götürmekle ileri gittim ama başka gidecek yeri yoktu ki... Bana güvenmesi ve benden ona zarar gelmeyeceğini anlatmak için elimden ne geliyorsa yapacağım. Çok geçmedi yine dolu ve masum gözleriyle cevap verdi, "Teşekkür ederim Selma abla, ben bir karanlıktaydım. Hemde zifir bir karanlıkta... Tam ışığa eriyordum yine zifire düştüm. Ama sen beni en parlak beyaza getirdin. Ve daha götürüyorsun da, seni seviyorum çok mutluyum çok teşekkür ederim, evine geleceğim söz. Sana güveniyorum, zaten başka da bir çarem yok..." o kadar masum ve güzeldi ki, bakınca kaybolurdunuz. "Rica ederim, ben de mutluyum seninle karşılaştığım için." ufak bir gülümseme attı bana doğru ve denizi izlemeye devam etti. Çok geçmedi iskeleye vardık ve indik. Hemen bankların olduğu yere otutturdum onu, ileriden iki kumpir aldım ve yanına geldim. Uzaklara bakıyordu o da benim gibi, çok uzaklara. "Bak ikimize kumpir aldım hemde bolca mısır var, sever misin?" dedim. "Yaaa bayılırım Selma abla çok teşekkürler." dedi, o gözlerindeki mutluluk bambaşkaydı. Denizi izleye izleye bitirdik kumpirlerimizi, ben de ilk defa biriyle deniz manzaralı kumpir yemiştim. Hanzade'yle ilklerimiz bitmiyordu sanki. Ona kanım ısınmıştı, bana karşı samimiyeti yavaş yavaş artıyordu. Ben ona iyimser davranmak istiyordum ve bir abla gibi yaklaşmak istiyordum aslında. Ve bunu gördüğüm üzere başarıyordum! Baktım ki ikimizin de kumpiri bitmişti, hemen alüminyum folyoları çöpe attık ve ilerideki yürüyüş yolunda bir yürüyelim dedik. "Kendini daha iyi hissediyor musun Hanzade ?" sordum. "Evet Selma abla senin sayende kat ve kat daha iyiyim, o odada seni görmeseydim ve sen beni almasaydın ben yine şu an o sıkıcı yerde tadı berbat olan kahvaltımı yapacaktım. Ne kadar teşekkür etsem az..." dedi masumca. "İyi olmana sevindim, peki şimdi hemen diğer vapurla Üsküdar'a dönüp benim evime gidelim mi? Yoksa biraz daha dolanıp öyle mi Üsküdar'a dönelim?" diye sordum, onun fikri daha önemliydi. "Ya şimdi biraz arsızca olacak ama, senin evine gitsek. Ben her zaman bir avukatın evini merak etmişimdir, kitaplarda hep salonun ortasında büs büyük bir kitaplık olduğu ve yüzlerce klasik ve önemli yazarlardan seçmeli kitaplar olduğu yazar. Gerçekten öyle mi Selma abla?" gerçekten bilmişti, benim de evimde kocaman bir kitaplık ve içinde Türk yazarların hemen hemen tüm eserlerinin bulunduğu kitaplar var. "Gerçekten hangi kitabı okuduysan çok iyi etmişsin. Bildin! Benim de evimde kocaman bir kitaplık var! Haydi öyleyse ilk vapurla Üsküdar'a!" dedim. Heyecanlanmıştı, Allah'ım yine gözlerinin içi gülüyordu, onun gülünce benim de 10 kat gülüyordu. Sanki 40 yıllık dostum olmuştu bir kaç saatte... 10-15 dakika sonucunda Üsküdar vapuru geldi ve bindik. Yine o köpüren tertemiz deniz kokusu, o atmosfer, o sessizlik... Bambaşkaydı, gerçekten bambaşkaydı... İkimizde denizi izledik. Yol boyunca sustuk. Bu suskunluk iyi gelmişti ama sanki, içime çekmiştim iyice o temiz deniz kokusunu. O da derin nefesler alıyordu ve yavaşça veriyordu. Saat 16.40 olmuştu, biz Üsküdar'a varmıştık. Hemen indik ve ilk taksiyi çevirdim. Hastaneye geri döndük, vakit kaybetmeden arabama bindirdim onu, ve evin yolunu tuttum.
Onu ürkütmemek için hızlı gitmedim pek, ki zaten normalde de acayip hızlı gitmeyi tercih etmem. Duruşmaya geç kaldığım zamanlarda, yol boşsa o an 80'in üzerine çıkarım o kadar. Fazla uzun sürmedi hemen geldik evime. Benim de küçükken Hanzade gibi hayallerim vardı, büyük ve korumalı bir sitede yaşamak... Gerçek oldu işte şimdi yaşıyorum, ben de bu halimle mutluyum. Hanzade'ye döndüm, büyülenmiş gibi bakıyordu yine... Hemen arabamı kitledim ve güvenliğin yardımıyla içeri girdik. Burada 2-3 yıldır oturuyordum ve alışmak, sevmek için yeterince gerekli bir süreydi bence. Gerek komşularım, gerek site güvenliğiyle her şeyine alışmıştım ve gayet de memnundum açıkçası. Benim apartamanımda oturan çoğu kişi meslektaşımdı, biri hemşire, biri öğretmen vs. çoğu kişi meslek sahibiydi. Çok da apartmanımızda ses olduğu söylenemezdi. Ben zaten izin günlerim dışında o davadan bu davaya eve bir tek 21-22 civarlarında geliyordum ve dosyalarla ilgilenip yatıyordum. Ama herkesin birbirine saygı duyduğu bir apartmandı bence bizimki. Apartman girişindeki sürgülü kapıyı çektim ve Hanzade'yi içeri aldım. Burası 20 daireden oluşan bir apartman olduğundan asansör mecburen vardı. Hemen asansöre bindik. Ben 4. kattaydım. 5 Kat var ve her katta 4 daire var. Hemen çantamdan anahtarımı bulmaya çalışırken Hanzade'ye gözüm ilişti, o kadar meraklı gözlerle etrafı izliyordu ki çok tatlı bakıyordu, sanki bir genç kız değil de 5 yaşında çocuklar gibiydi... Hemen anahtarımı buldum ve kapımı açtım. Ayakkabılarımızı çıkardık ve onu içeri aldım. "S-S-Selma abla... B-b-bu ev s-senin mi?" kekeliyordu, şaşırmıştı belli ki, "Evet Hanzade! Artık BİZİM evimiz! İkimiz buradayız artık!" dedim ona heyecanla, "Yaaa ama burası benim haketmeyeceğim kadar güzel, saray gibi... O kadar zevkli döşemişsin ki içini... O tablolar, resimler, duvar süsleri, minik biblolar... HARİKA!" beğenmesine gerçekten sevinmiştim, çünkü beraber kalacağımız bir yerde onun fikrini almadan direkt onu evimde kalmasına zorlayamazdım. "Beğenmene çoook sevindim Hanzade! Hadi gel sana o meşhur kitaplığı göstereyim." salona yürümek için bayağı uzun bir koridordan geçmek gerekiyordu. Yürüdük ve yürüdük sonunda geldik. Bu büyük salonu evi alırken çok beğenmiştim doğrusu, spor bir şekilde süslemek istedim ama kitaplığım spor görüntünün içinde çok klasik kaçıyordu ama seviyordum, atacak halim yoktu ya! "Yaaa Selma abla işte o kitapları okurken aklımda betimlenen o kitaplık yemin ederim aynısı!" şaka gibiydi, kız sanki önceden her şeyi rüyasında görüp gelmiş gibiydi ve herşey onun istediği gibi döşenmişti... Bu nasıl bir şanstır... Ne temiz kalbin vardı senin... "Her şeyin istediği gibi olması ne güzel Hanzade, bir gün hepsi senin olur. Yeter ki çalış, çabala, öğren ve asla vazgeçme güzelim. Bir zamanlar benim de hayalim bunlardı, bak şimdi hepsi benim. Çünkü ben de çalıştım, çok çalıştım. Avukat oldum, her ne kadar yoğun bir meslek ve çalışma stili olsa da ben çok mutluyum. Ben eminim, bir gün sen de olacaksın, olacaksın..." dedim gözlerimi ayırmayarak. Evimi çok sevmişti gerçekten. Ben de onu sevmiştim! "Selma abla, buradan bir tane kitap alıp okuyabilir miyim? Tabi sonra yerine koyacağım merak etme." dedi bana, "Ya ne demek al sen hepsini oku, senden önemli mi güzelim!" dedim. O kitapların çoğu lise yıllarımdan kalma klasik ve casusluk romanlarıydı. Bir zamanlar çok okurdum casusluk, ama şimdi her gün okumakla doyuyorum inanın ki... Ama seviyorum be casusluğa doymayı! "Teşekkür ederim Selma abla!" ben onun yanından ayrıldım ve hem kendi, hem onun üzerine giymesi için kıyafet ayarladım, "Hanzade! Ablacım bir gelir misin buraya?" seslendim, " Tabi, geliyorum Selma abla" dedi ve saniyeler içinde yatak odama geldi, "Ablacım bak senin için kıyafetler çıkardım bunları giy sen, haftaya pazar seninle gideriz alırız bir şeyler. Şimdilik bunlar var bunlar benim lisede aldığım ama kilo alınca giymediğim pijama, pantolon, tişört, kazak, eşofman filan. Dene bi sen olmazsa yarın gidip alırız." dedim, "Selma abla gerek yoktu aslında-" dediği yerde kestim lafını, laf kesmem sevmem de ama o kıyafetlerle duracak hali yoktu heralde! "Heyy neye gerek yoktu? Var tabiki de saçmalama Hanzadeciğim, günlerce aynı şeyle durulur mu a aa?" dedim biraz kaygılı ifadeyle, "Haklısın ablacım ama olur mu bunlar bana ?" dedi, "Neden olmasın yaa bende lisedeyken senin gibi çıtı pıtı bir şeydim illaki olur bak dene yan tarafta boş odam var benim orada deneyebilirsin." dedim. Bir süre geçti ve hepsi sanki onun için yapılmış kıyafetlerdi... Cuk oturmuş derler ya işte oydu... "Bir insana başkasının kıyafeti bu kadar mı yakışır kızımm??? Çok yakıştı bu ne güzellik!" dedim, "Bence de çok güzel oldu teşekkür ederim Selma abla!" dedi heyecanla, "Rica ederim canım! Hadi sen kitabını oku ben buraları toprlayıp geliyorum." dedim, "Tamam" dedi. Dağılan gardrobumu da biraz olsun toplamış oldum. Aklımda bir şey vardı. Ben sabah erkenden evden çıkıp gece 21-22'de geliyorum. E bu kız evde ne yapacak????? Kim bakacak ona ? Korkar evde yalnızken. Hemen içeri gittim ve konuşmaya başladım direkt, "Ablacım, yarın Pazartesi, ben sabah 7-8 gibi çıkıyorum ve akşam 21-22'ye kadar gelmiyorum yani GELEMİYORUM. Seni evde yalnız bırakamam. Sen okula gidiyor musun?" gidiyordur ama yetimhaneye bağlı olduğu için artık gidemez de... "Evet aslında gidiyorum. Ama yetimhanenin okulu gittiğim okul, hiç normal karışık okula gitmedim. Hem ben durabilirim yalnız, yani alışığım zaten. Biri gelirse kapıyı açmam hiç. Bir yerlere dokunmam bir şey yapmam sen merak etme beni." tahmin ettiğim gibi yetimhaneye bağlıydı okul ve artık gidemezdi çünkü yakalanırdık. "Ablacım yanlış anlama, sen eve bir şey yaparsın diye seni okula yollamak istemiyorum, amacım o değil. Sana güvenim tam. Sadece yani ben geç geliyorum seni burada bırakmak istemiyorum. Ama benle de gelemezsin, ne olacak?" gerçekten ne olacaktı? Ben ne yapacaktım? Erken gelme şansım yoktu çünkü şirkette çalışıyorum mümkün değil. Şirkete onu getiremem zaten yasak. Evde bırakamam, ya yerimi tespit edip Hanzade'yi alırlarsa ve benim haberim olmazsa?

KAYIP DUYGULAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin