3. Bölüm

16 5 10
                                    

Sana'dan

Birkaç gündür bu evdeydim. Kapı her zaman kitliydi ve açmayı denesem de açamıyordum. Zaten saçımda ki tokaları ve takilarimi beni buraya getirdikleri gün ben uyurken almışlardı.

Evden çıkamamak, dışarıda ne olup bittiğini bilmemek sinirlerimi bozsa da yapacak pek bir şeyim yoktu. En azından temiz kıyafetler ve yemek veriyorlardı. Hatta baya iyi yemekler verdiklerini bile söyleyebilirim.

Benimle daha çok uzun boylu dansçı kız ilgileniyordu ama o bile çok fazla evde olmuyordu. Yani genel anlamda hiç olmadığım kadar yanlızıdım.

Beyaz pijamalarımla ayaklarımı sürüye sürüye mutfağa gittim ve buz dolabını açtım. İçinde her zamanki gibi içecekler ve birkaç çeşit meyve vardı. Benimle ilgilenen kız biten şeyleri hemen yeniliyordu.

Ev gayet iyi bir evdi ve atlayıp kaçmayacağım kadar yüksek bir katta kalıyordu. Bırak Seul'de olup olmadığımı Kore'de olduğumdan bile şüpheliydim. Dışarısı Kore gibi de görünüyordu, Kore değilmiş gibi de. Yazıları veya başka şeyleri de camdan bakarak göremiyordum. Çok yüksekti ve lenslerim olmadan aşağıdaki yazıların Korece mi Latin alfabesi mi olduğunu çözemiyordum. Yani tam olarak kaybolmuştum, bir şekilde telefon bulsam bile nerede olduğumu söyleyemeyecektim.

Buz dolabından bir kola alıp kapağını kapattım ve buzluğunu açıp dondurulmuş ve hemen kızartabileceğim patates paketini çıkardım. Paketi açıp bana yeteceğini düşündüğüm kadarını tavaya alıp içine yağ ekledim ve ocağı açtım.

Evet fazlasıyla sakin bir tavırla bu evde yaşıyordum, bu size ilginç geldi değil mi?

Bağırsam da dışarı sesimin gitmeyeceğini birkaç gün önce öğrenmiştim.

Patatesler pişerken gerikalan patatesleri buz dolabına geri kaldırdım. Kısa sürede pişen patatesleri tabağa aldım ve kolam için bardak ve bir çatalla masaya yerleştirdim.

Sağlıklı bir öğün olduğu söylenemezdi ama evde yiyecek pek bir şey yoktu. Evet sürekli yenileniyordu ama her zaman pratik olan ramen ve şu an yediğim gibi dondurulmuş gıdalar oluyordu. Kız da çoğunlukla benim uyuduğum saatlerde sesiz sedasız girip çıkıyordu.

Patateslerimi yerken size neler yaşadığımı anlatayım en iyisi.

Adının Momo olduğunu öğrendiğim dansçı bana buranın olayını anlattı. Ve bu kaçırılmayı şirketimin planladığı ortaya çıktı. Bu yüzden menajerim o kadar rahattı demek diye içimden geçirmeden edemedim.

Gurubum dağıldığından beri Koreli fanlardan büyük bir linç yiyordum çünkü onlar bir japon olup da Korece şarkı söylememin yanlış olduğunu düşünüyordu. Gurup dönemimde Kim Sana takma adını onlar koymamış gibi. Ben de inat edip Korece şarkı söylemeye devam ediyordum. Gerçekten fanım olanlar her şarkı çıktığında güzel mesajlar yazıyordu yorumlara ama antimin ne kadar çok olduğunun da farkındaydım.

Momo bu kaçırılma olayına bir intihar süsü verileceğini ve istediğim ülkede yeniden başlayabileceğimi söyledi. Ben tabii ki istemedim. Çünkü hem fanlarım çok üzülecekti hem de canımdan çok sevdiğim eski gurup arkadaşlarımı bir daha göremeyecektim.

Bu konuşmadan sonra Momo'yu bir daha görmedim ve sonraki sabah uyandığımda tüm pencereler kilitlenmişti.

Küçük yemeğim bittiğinde bulaşıkları makineye koydum ve oturma odasına doğru yürüdüm. Televizyon yoktu ve sadece birkaç kitapla vaktimi doldurabilirdim. Kitaplıklardan bir kitap seçtim ve koltuklardan birine yerleştim. İçerisi mutlak sessizlikti...

Rosé'den

Önümdeki kağıda boş boş bakarken hâlâ sözleri düşünüyordum. Yeni bir şarkı yazmaya çalışıyordum, yine de aklım Sana'da olduğundan kafamı toparlayamıyordum. Bir anda aklıma gelen sözleri ekledim kağıda;

Smile, the only language that everyone will understand is to smile
(Gülümse, herkesin anlayacağı tek dil gülümsemektir)

Your most secret thoughts are always reflected in your smile
(En gizli düşüncelerin her zaman gülümsemene yansır)

Just like in our friendship
(Tıpkı bizim arkadaşlığımızdaki gibi)

I see, there is sadness in your smile
(Görüyorum, gülümsemende bir üzüntü var)

Keep smiling
(Gülümsemeye devam et)

I'll save you from it
(Seni ondan kurtaracağım)

No matter where you are
(Nerede olursan ol)

I don't care
(Umurumda değil)

We will only get rid of it together
(Sadece birlikte kurtulacağız)

Bir anda, Sana'yı düşünürken, bunlar gelmişti aklıma. Sana'ya olan hislerim ve ona ulaşabilirsem söylemek istediklerimdi bunlar.

Hızlı ağlayan biri değildim, normal insanlara göre daha sert bir yapım vardı. Ama Sana'nın olmadığını düşününce bile ağlayasım geliyordu. Acaba şu an neredeydi, korkuyor muydu, en önemlisi ise Kore'de miydi?

Kore'de olup olmadığını bile bilmediğim arkadaşımı aramam lazımdı. Önümdeki kağıda geri dönüp yazmaya devam ettim.

We will succeed together, we will get through everything
(Başaracağız beraber, her şeyi atlatacağız)

So get up and get ready to smile!
(O yüzden kalkıp hazırlan gülümsemek için!)

Keep smiling
(Gülümsemeye devam et)

I'll protect you wherever you are
(Seni koruyacağım her neredeysen)

I'll find you, I'll save you now!
(Seni bulacağım, kurtaracağım şimdi!)

Don't forget to smile, don't forget that flowers will bloom in you
(Gülümsemeyi sakın unutma, unutma ki içinde çiçekler açsın)

Only together we can succeed
(Sadece birlikte başarabiliriz)

Bunları sonradan düzenlemem gerekiyordu, bazı sözlerin yerlerini değiştirmem lazımdı.

Yine de sözlerin anlamı içime sinmişti. O olmasa bile biraz daha anılarıyla en iyi arkadaşımın yokluğuna katlanabilirdim. En azından bunu umuyordum.

750 kelime

Merhaba 👋

Ben Minji! Bu sefer bölümün başındaki Sana kısımlarını ben yazdım.

Umarım okurken keyif almışsınızdır.

(Hy) Açıkçası ben yazarken aşırı eğlendim ve bir anda gelen ilhamla şarkı yazmaya başladım flsşngşsmg
(İkinci sözler de bir arkadaşıma ait)

Tüm sözler bittiği zaman da iyice pratik yaparak ses kaydı alacağım sonrasında da Youtube'a yükleyeceğim. Bir bölüme de koyacağızz!

Umarım okurken de eğlenmişsinizdir

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!

Tüm sevgilerimizle, 'Lee' ikilisi~

Perfect WorldHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin