chapter three

538 29 28
                                    

parkseong
Kapının önündeyim

parkhoon
NW|

_


"Nasıl ya"

Jongseong'un cevabından sonra o kadar afalladım ki telefonu elimden düşürdüm ve kendimde ayağımı yatağın kenarına çarpıp telefonumun yanına düştüm. Kendime küfür ederek yerden kalktım ve telefonumu yatağın üstüne atıp siyah pantolonumu giydim, gömleğimin yakalarınıda ilikledikten sonra telefonu cebime atıp, kapının önüne geldim ve askılıktan paltomu alırken kendi kendime nasihat veriyordum

"Sakin ol Sunghoon, sakın gevezelik edipte her şeyi berbat etme, normal normal konuşup bir şeyler içeceksiniz, o sana bir şeyler söyleyecek, sende dinleyeceksin. Sonra da eve döneceksin bu kadar basit."

"Sunghoon?!"

Birden kapının tıklanması ve adımın söylenmesiyle biran irkildim. Sonra son kez saçımı düzeltip kapıyı açtım. Jongseong karşımdaydı, ben gülümseyip selam verecekken o konuştu

"Kendi kendine mi konuşuyordun sen?"

Artık suratım nasıl bir ifade aldıysa Jongseong sırıttı ve beni kolumdan tutup evden çıkardı

"Neyse boş ver. Hadi gidelim"

Kafamı sallayıp kapıyı kapattım ve apartmandan çıktık. Jongseong'un arabasına bindikten sonra saate baktım, 20:59 du. Ailem olsa en az 21:30 da geri dönmemi isterlerdi. Ama artık yalnız yaşadığım için sorun değildi. Nasılsa ailemle birdaha görüşmeyeceğimi de düşünürsek...

"Sunghoon geldik"

"Ha? Ah, tamam"

Arabadan inip etrafıma baktım. Burası çok güzel bir deniz kenarıydı. Jongseong arabanın arka kapısını açıp içeriden iki şişe bira aldı ve kafasıyla denizin üstündeki kayalıkları işaret etti. Oraya gidip kayaların üstüne oturduk. Jongseong bira şişelerini açıp birini bana uzattı. Şişeyi elime aldığım gibi kafama dikledim ve uzunca bir yudum aldım. Biraz sonra Jongseong da şişesinden aldığı yudum bitince bana döndü

"Eee, sen bana ne diyecektin?"

"Ah, evet şu mesele. Evet, aslında bakarsan bu konuyu uzun zamandır konuşmak istiyordum ama açıkçası seninle konuşmak ne kadar doğru olur bilmiyorum."

"Bana her şeyi anlata bilirsin Seong, bunu biliyorsun"

"Elbette biliyorum Sunghoon, seni neredeyse 1 yıldır tanıyorum. Buna rağmen sana güvenim tam. Sen gerçekten çok iyi bir arkadaşsın"

"...evet, tabii...çok iyi bir arkadaş."

Son kelimeyi biraz içli söylemiştim. Bu yüzden Jongseong'un şüphelenmesinden korktum ama neyse ki o konuyu değiştirdi

"Evet. Her neyse. Benim konuma dönelim. Ben... ben uzun zamandır birinden hoşlanıyorum Sunghoon"

O konuşurken bende biramdan bir yudum alıyordum ki söylediği şey içtiğim bütün birayı birden püskürtmeme neden oldu.

"NE- ÖHÖ!"

Biranın birazı boğazıma kaçınca bayağı bir öksürdüğüm için konuşmak istesemde konuşamıyordum. Jongseong telaşla sırtıma vurdu. Sonunda rahat nefes alabildim ve Jongseong'a döndüm

"İyi misin?"

"Kim o?"

"Kim?"

"Hoşlandığın kişi? O kim?"

"Ha o mu? O şey..."

"Ne Seong? Ne?"

"O kişi... off Hoon, ben gerçekten nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum"

"Peki, ben. Tanıyor muyum onu?"

"Evet."

Bende bundan korkuyordum işte

Gözlerim yanmaya başladı. Hayır, hayır şimdi olmaz. Jongseong bakmıyorken kafamı çevirip gözlerimi hızla kırptım. Neyse ki tek bir gözyaşı bile dökmemiştim. Tekrar ona döndüm

"Kim peki?"

Derin bir nefes aldı ve birasından biraz içti. Gözlerime baktı, dudaklarını araladı ve korktuğum o ismi söyledi

"Lee Heeseung"

"Heeseung mı?"

"Evet"

"Bizim bir üst sınıfımızdan olan mı?"

"Başka Heeseung mı tanıyorsun Sunghoon?"

"Hayır... gerçekten ondan hoşlanıyor musun?"

"Evet. Heeseung'ı kim sevmez ki? O çok iyi biri. Onun yanındayken kendimi iyi hissediyorum. Onu görmeden ve sesini duymadan ne yaparım bilmiyorum. Derste o aklıma gelince boş tahtaya sırıtıyorum, o derece yani"

Buna daha fazla katlana bilir miydim bilmiyorum. O bana Heeseung'dan ve onu ne kadar sevdiğinden bahsediyordu, bense sanki aynı şeyleri kendisine karşı hissetmiyormuşum gibi gülümseyerek dinliyordum, ama içim kan ağlıyordu. Sonunda bu ızdırap bitti ve eve geldim. Arabadan inip ona veda ettikten sonra apartmana girdiğim gibi uzun süre tuttuğum gözyaşlarımı serbest bıraktım. O kadar çok ağlıyordum ki görüş alanım bulanıklaşmıştı ve bu yüzden merdivenleri çıkarken az kalsın düşüyordum. Son anda korkuluklardan tutunup dengemi sağladım. Evimin kapısına geldiğimde elimi paltomun cebine atıp anahtarı çıkardım ve kapı deliğine sokmaya çalıştım, birkaç başarısız sonucun ardından sonra nihayet deliğe girdikten sonra anahtarı çevirdim ve eve girip kapıyı kapattım. Berbat bir haldeydim. Paltomu çıkarıp yere fırlattım. Gömleğimin düğmelerini serçte açtım ve paltomun yanına fırlattım. Zar zor attığım birkaç adımla banyoya gittim. Her yer karanlıktı ama şu an bunu umursayacak durumda değildim. Banyo aynasından kendime baktım, uzun süre ağlamamıştım ama gözlerim kan çanağına dönmüş ve şişmişti. Burnum ağlamaktan kızarmıştı. Musluğu açıp yüzümü yıkamaya çalıştım ama elimde olmadan ağlamam şiddetlenmişti. Ellerime aldığım su yüzüme, kollarıma, bacaklarıma, her yere sıçradı. Banyo zeminine çöküp ağlamaya devam ettim..

_

Anlık yazdım, saçma olmuş olabilir :/

hadi gel içelim;;jayhoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin