I've never really been in love, not seriously
*
İnsanlar bencillikleriyle yüzleştiğinde,
Kibirleri beslenecek korkularından.
Anılar tamamen değişirken gelecek
Sanki hiç yazılmamışcasına değişecek.Güneş'in ağzından
Parmaklarımın arasında duran kalem sayfada düzensizleşmiş hareketlerle gidip gelirken, neredeyse beş dakikadır çözemediğim matematik sorusuna karşı bir oflama döküldü dudaklarımdan. Sınıfta, genellikle akıllı tahtanın yanında uçuşup duran arı bile halinden memnun değilmiş gibiydi.
Bir diğer yandan guruldayan karnım, soruya odaklanmamı engelliyor ve bir an önce tenefüs zilinin çalmasını dilememe sebep oluyordu. Pantolonumun cebinde hissettiğim titreşimle birlikte huzursuzlanarak kıpırdandım. Ardından hocaya belli etmeden teefonumu çıkarıp gelen mesaja baktım.
Pera: çok acıktım tenefüste kantine gidelimm
Ona benim de acıktığımı belirten bir mesaj yazdım. Kahvaltı yapmamak bir gelenek haline gelmişti. Pera ve ben her ne kadar bu geleneğe bağlı kalsak da Yesir, sağlıklı bir kahvaltı yapmak hakkında nutuk çekmekten yorulmuyordu.
Dersin daha yarısının bitmemiş olduğunu düşünürsek en az yirmi dakika vardı çıkmamıza. Normalde olsa derste su içer, açlığımı yatıştırırdım ama evdeki pet şişe sular bittiği için yanımda yoktu. Sıranın kenarında asılı duran çantamın içinden cüzdanımı çıkardım ve on lirayı cebime atıp cüzdanı geri çantaya tıkıştırdım.
Dersten sıkıldığım için beni oylayacak bir şeyler bulmakla geçti zamanım. Kalemi parmaklarımda çevirmeyi denedim -her zamanki gibi başarısızlıkla sonuçlanmıştı- ardından küçük not kağıtlarını kullanarak minik turna kuşları yaptım hatta birinin kanadına, sınıfın tepesinde dönüp duran ve sabahtan beri sesi yüzünden rahatsız eden arıyı bile çizdim. Arının üstüne küçük bir düşünce balonu çizip içine "Zzz..." yazmıştım onun da sıkıldığını belli etmek için.
Sonunda zil çaldığına Yesir'le birlikte sınıftan çıkmıştık.
Yesir ve ben aynı sınıftaydık, Pera'ysa bizden ayrıydı. 10. sınıfta tanışmıştık ama bölüm seçince ayrı yerlere düşmüştük. Pera sayısal seçmişti, Yesir ve bense dil seçmiştik ve tek dil sınıfı olduğu için haliyle aynı sınıftaydık. Yanyana oturmuyorduk ama buna karşı olarak hep beraberdik. Pera'nın sınıf değişikliği de bir soruna yol açmamıştı, ayrı sınıflarda olsak bile eskisi kadar, belki de daha fazla yakındık.
Kantine indiğimiz sırada Pera da yanımıza gelmişti.
"Bir ders ancak bu kadar sıkıcı geçebilirdi." gelir gelmez yanağını şişirerek söylendi Pera. Kafamı sallayarak onaylamakla yetindim. Düzgün bir şekilde onaylamak için o kadar miskin hissediyordum ki...
"Siz ne zaman derste eğlenebildiniz ki, tek yaptığınız söylenmek zaten." bizi azarlayan sözler Yesir'in dudağından çıktıktan sonra sanki hiç önemleri yokmuş gibi havada asılı kalmıştı. Ben miskin ifademi korurken Pera, Yesir'e sataşmaya başlamıştı. Yesir'i sinir etmek çok kolaydı ve hemen azarlamaya başlıyordu ama kelimelerine de hep dikkat ederdi. Kimseyi kıracak ya da rencide edecek bir şey söylediğine şahit olmamıştım hiçbir zaman. Küfrederdi de fazlasıyla ama genelde küfrün gerçek anlamını ifade etmezdi onun için. Tıpkı "o" kelimesi gibi bir zamir görevi görüyordu.
Pera öyle değildi, tabii ki insanları kırmaktan kaçınırdı ama sözlerine dikkat etmezdi. Bu yüzden genellikle gönül alan taraf Pera olurdu. Kendini affettirmesini de bilirdi zaten, kimsenin ona uzun süre küs ya da kızgın kaldığını görmemiştim. Bir de her şeyi aklında tutardı Pera, kimsenin ona söylediği hakareti unutmaz, affetse bile aklının bir köşesinde tutardı. Kin tutmak gibi değildi, kızgın olduğu için ya da yeri geliği zaman "sen bana bunu yapmştın/böyle söylemiştin de demezdi. Sadece aklının bir köşesinde duruverirdi işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anılar Kapı Dışarı |bxb|
Teen Fiction"Hastaymış çocuk." "Deli işte." "Ben yapmadım diyor bir de, yüzsüz." "Çocuğun yüzünü parçalamış resmen, yüzü kanlar içindeydi ama hâlâ inkar ediyor." "Gözlerimle gördüm, saçlarından tutup cama vurdu çocuğu." "Sınıflarından bir çocuk söyledi, hastaym...