Değiştin. Sonunda istediğin gibi değiştin. Yıllar önce, aslında ona o kadarda aşık değildin. Delicesine sevdiğin şey o değil, ona aşık olduğunda çektiğin acıydı. Sen acıyı sevdin. Hayatın mükemmelken bunu istemedin. Ufak tefek can yakmayan sorunlardan çok daha fazlasını istedin. Acıyı istedin. İçten içe hep bunu istedin, zamanla kendine çektin. Çünkü bir hikayen olsun istedin. Hep dediğin gibi "Toz Pembe" yaşamak yerine bir acın olsun istedin. Güçlü olabilmek için, güçlü görünmek için bir şeyler yaşaman gerektiğini düşündün. Canının yanması gerektiğini düşündün. Yazabilmek için acıyı yaşamış olman gerektiğini düşündün.
Çünkü biliyordun, herkes mükemmeli ister ama mükemmeli duyduklarında, gördüklerinde nefret eder. Onlara göre mükemmel bir hayat yaşayan bir insan konuştuğunda "Kapat şunu" denilir, dizilerde, filmlerde mükemmel bir hayat yaşayan karakterler sevilmez. Her hikayede bir acı vardır, geçer veya geçmez, ama her zaman acı vardır. Hiç her şeyin mükemmel, iyi, güzel geçip mutlu biten bir kitap yazılmamıştır. Aşıklar engelleri aşmadan kavuşamazlar, engelleri yoksa da kavuştuktan sonra ayrılırlar, iyiler ölür, bazen hem iyiler hem kötüler ölür, zorluklarla karşılaşırlar ama hiçbir zaman mükemmel ve her şeyin yolunda gittiği bir hayat yaşayamazlar. Sen ta o zamandan, bunu fark ettin.
Acının her yere serpildiğini fark ettin, sonra kendine baktın, baktın ki hiç "öyle" bir acın yok. Canını o kadar yakan, anlatmaya değer, kendine "güçlüyüm ya, üstesinden gelebildim" diyebilecek bir acın yok, bunu istedin. Acıyı istedin. Aşık oldun, reddedildin, sevilmedin, önemsenmedin, değer görmedin, yok sayıldın, dışlandın...
Yeri geldiğinde acıyı kendin yarattın. İnatla kendine çektin. Reddedildiğinde tamam ya diyip yoluna devam etmedin. Sevilmemenin acısını kendinden çıkardın. Kendine acıyı oluşturdun. Sen karşındakinin sana aşık olmayışına rağmen çabalamadın, sen karşındakinin aslında bir o kadarda istemsizce sana çektirdiği acıyı elinde tutmak için uğraştın, çabaladın. Sen o yaşadığın zamanı sevdin çünkü o acıyı başka hiçbir yerde bulamadın.
Yeri geldiğinde canını çok yakan, ama üstesinden gelebildiğin, aslında ilhamın olan o acıyı başka hiçbir yerde bulamadın. Her acı bu kadar acıtır sandın, daha fazlası da böyle hissettirir sandın, bu yüzden de acıyı istemeye devam ettin ama yanıldın. Yanıldın ve çıkamayacağın bir kuyunun içine düştün.
Diyordun ya o zamanlar, "Sanki bir labirentin içerisindeyim ama bu labirentte çıkış yolu yok" yanıldın. Asıl şimdi bir labirentin içerisindesin, üstelik bu labirente bile isteye girdin, kendin çektin. Şimdi de çıkamıyorsun. Aslında çıkamıyorsun değil, çıkıyorsun ama iki adım attıktan sonra tekrardan o labirentin içerisine giriyorsun, sonsuz bir döngü gibi. Asla bitmiyor, bitmeyecekte. O labirentten çıkacaksın, sonra tekrar gireceksin sonra çıkacaksın sonra tekrar gireceksin tekrar tekrar... Asla bitmeyecek. Çünkü bunu sen istedin. Sen yaptın.
Şimdi yaşananlardan dolayı bir yerde kendini suçlamanın sebebi de bu. Durmak için deli gibi çabalamanın, hatta fiziksel olarak durup zihinsel olarak duramayacağını fark ettiğinde boşluğa düşmenin, hiçbir şey yapamadığını fark etmenin sebebi de bu. Belki de gerçekten, gerçekten tüm bunların suçlusu sensin. Evet, bu kadarını istemedin, ölümü, paranoyaklığı, ihaneti istemedin, ama acıyı istedin. Acının getirdiği gücü istedin ve bu gücün ne kadar tehlikeli olduğunu fark edemedin. Güçlü olmanın aslında bir o kadarda kötü bir şey olduğunu çok sonradan anladın. Sonra geri dönemedin.
O zamanki küçük acılarını gözünde o kadar büyüttün ki, şimdi hiçbir şey yapamayacak hale geldin. O zaman en azından ölmeyi istiyordun, şu an ölümün bile seni kurtaramayacağını düşünüyorsun. Önceden ölmek isteyip cesaret edemiyordun, şimdi o kadar acı çekiyorsun ki ölmeyi bile istemiyorsun. Acının içinde boğuluyorsun ama istediğin ilhamı bulamıyorsun. O zaman çektiğin küçük acılar sana ilham verirken şimdiki acılar seni dibe savurmaktan başka bir işe yaramıyor.
Acıların denizinde yüzme bilmiyorsun ve boğuluyorsun, boğulmaya da devam edeceksin. Kendine açık sözlü olmayı bilmeliydin, seni en çok sen kırmalıydın ama geç kaldın. O zamanlar kendine söz geçirebilirdin fakat şu an sadece biraz olsun rahatlayabilmek için sözlerini boşluğa döküyorsun.
O zamanlar özgür olmak istiyordun, şimdi biraz olsun özgürsün ama mutlu değilsin. Her şey dengesiz ama bir o kadar da doğru orantılı. Daha mutlu olabilmek için özgür olmak istiyorsun fakat özgür olduğunda mutlu olamıyorsun. Her şeyin bedeli olduğunun bir kanıtı gibi. Acı çekmek istiyordun çünkü sana ilham veriyordu, şimdi acı çekiyorsun ama ilhamın i sini bulamıyorsun. Ne istediğine dikkat etmeliydin. Dolu dolu yaşamak istiyordun, şimdiyse sadece yaşıyorsun.
"O" nun, "Bu" nun, "Şu" nun gibi mutlu ve yaşama sevinci olan biri olmak istiyordun, şimdi dışarıdan bakılınca öylesin ama mutlu değilsin. Yanlış yaptın. Hata yaptın. Her hatandan ders çıkardığını düşündün ama en büyük hatandan daha yeni yeni ders çıkartabiliyorsun. Elindekilerle yetinmeyi bilmeliydin. Elinde azda olsa ilham olduğunda onunla yetinmeliydin, sevdiğin ve yakın olduğun insanlarla bir saat bile olsa yan yana olduğunda bununla yetinmeliydin. Acının senin canını yakan ama çokta kötü etkilemeyen boyutunu yaşarken bununla yetinmeliydin ama sen gidip daha fazlasını istedin. Sonra elindekileri de kaybettin.
İşin kötü tarafı tüm bunları hiçbir şeyi fark etmeden yaptın. Şimdi ne göründüğün kişisin, ne de olmak istediğin kişi. Her an, her zaman, her saniye kendini koruyup insanlara duvar örmüş, paranoyak, kimseye güvenemeyen ve bundan yorulmuş olmana rağmen her an tetikte bekleyen, beklemek zorunda olan birine dönüştün.
Sadece bu kadarsın, istediğin gibi değilsin ve bu gidişle hiçbir zamanda öyle olamayacaksın. Bu sefer motive edici ve iyi şeyler zırvalamayacağım. Kızgınım sana. Hem de çok kızgınım. Kırgınım da biraz. Bir halta yaramadığın için, güce sahip olmana rağmen kullanmadığın için, önceden ölmek için çabalarken şimdi hiçbir şey yapmadan zamanını ve içten içe kendini öldürdüğün için. Bedenen yaşamaya devam edip ruhen gerçekten öldüğün için. Ve kimseye bunu fark ettiremediğin, anlatamadığın için. Kızgınım sana.
En azından arkandan bir iki kişi yas tutmalıydı, ruhen öldün fakat kimse bunu fark edecek kadar umursamadı seni. İçin tek iyi tarafı, kendi elinden tutmayı da öğrendin biraz. Herkese o kadar çok koştun ki, sana bir şeyler olduğunda sadece yürüyen insanlardan bir adım önde olup koştun kendin için. Artık birilerinin seni sevmesini, önemsemesini istemeyi bıraktın. "Sen kendini sevmezsen kimse seni sevmez" sözünü gerçekten anladın. Sende kendini sevmiyorsun, insanlarda. Kabullendin. Bu ne kadar arada canını acıtsa da alıştın artık.
Şimdi ölüyorsun ya, belki de bunu hak ettin. Artık mutlu olmalısın, sonunda istediğine kavuştun, "daha fazlasına" kavuştun. Artık daha çok acı çekip daha çok ölüyorsun. Burada üzülmen gereken tek şey belki de yanındaki insanların da farkında olmadan acı çekmesini sağladın. Onun dışında, artık kendine üzülmemelisin. Çünkü istediğine ve hak ettiğine kavuştun. Artık bununla mutlu olup, gitgide yok olmanı sabırla ve sessizce beklemelisin. Çünkü senin sonun bu. İnsanların, çevrenin ve yakınlarının da dediği gibi; Seni sen bitireceksin. Evet, birçok insanla savaşacaksın ama seni bitiren savaştığın insanlar değil, sen olacaksın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyenden; Bilinmeyenlere
General FictionOkuyacağınız mektuplardaki karakterler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür. Mektuplar, kurgunun başlığında da olduğu gibi kimler tarafından kimlere yazıldığı belirsiz, gizemli mektuplardır. Her mektupta farklı bir karakterden farklı bir karaktere veya...