❥twenty one°

3.7K 283 112
                                    

Keyifli okumalar
•••

-Ertesi gün-

"Bizim kara mamba okuldan gitmiş diye duydum en son. Gıcık şey ya sinir oluyordum zaten iyi olmuş."

"Oha ciddi misin? Hiç bir şeyden haberim yok lan benim."

"Ya bırakın şimdi dedikoduyu be. Önemli olan taekook ikilisini sevgili yapmamız." Karşımda ki bankta ellerinde cipsleri ve kolaları ile dedikodu yapan hoseok hyung, jin hyung ve jimin üçlüsüne bakarak sıkıntıyla ofladım.

Güya bugün bizim evde buluşacaktık ama jin hyung'un 'ayı gibi mağaranızda yatıyorsunuz anca, çıkın hava alın biraz.' azarlamasından sonra hepimiz evimin yakınında olan küçük parka gelmiştik.

Neyse ki çok kalabalık yoktu bugün. Hava da gayet güzeldi. Burası insanı az da olsa huzurlu hissettiriyordu.

"Ya off! ne bitmez dedikodunuz var sizin." Evet, abartısız iki saattir buradaydık ve aralıksız iki saattir okuldaki bütün herkesin tek tek dedikodusunu yapmışlardı.

"Sen sus. Zaten geldiğinden beri yüzün sirke satıyor. Ne taehyungmuş ne aşkmış bu arkadaş." Jin hyung'un sahte bir kızgınlıkta kafama boş pet şişesini fırlatmasıyla ona inat kahkaha atmaya başladım.

Dediği gibi geldiğimden beri onlara katılmamış sadece yarın olacak şeyleri düşünmüştüm. Mesela Taehyung o an gerçekten aldatıldığını gördüğünde ne tepki verirdi? Çok mu üzülürdü? Benim sevgim ona iyi gelir miydi? gibi onlarca soru vardı kafamda.

Ona sinirli miydim? Evet, sinirliydim. Bu sinirim ise maria'nın onu aldattığına inanmaması değil, beraber büyümemize rağmen bana güvenmemesiydi.

Yine de kızamıyordum ona. Bende böyle bir salaktım işte. Konu taehyung olunca dünyanın en enayi kişisi oluyordum.

"Ne düşünüyorsun sen on saattir?" Jimin'in sesiyle gülmeyi kesip ona döndüm. Hepsinin odağı ben olmuştum şimdi, harika. "Bir şey düşünmüyordum." deyip basitçe omuz silktim.

Bu hareketimle bu sefer hoseok hyung elindeki dolu su şişesini açarak kafamdan aşağıya boşalttığında gözlerim şokla irileşti. Jimin ve jin hyung kahkaha atmaya başladığında masada ki diğer dolu şişeyi alıp çoktan koşarak benden uzaklaşmaya başlayan hoseok hyung'un peşine takıldım.

Önüne bakmadan koşuyordu ve bir şeye takılıp düşmesin diye "Hyung yavaşla! Düşeceksin şimdi!" diye bağırıyordum arkasından. Ama o kadar yüksek sesle kahkaha atıyordu ki beni duyduğundan bile emin değildim.

Onun aksine kısa bir an soluklanarak etrafa baktığımda bayağı uzaklaştığımızı fark ettim. Hoseok hyung ile aramda neredeyse yirmi metre vardı.

Çok hızlı koşuyordu, tanrım!

Birkaç saniye sonra sonunda kovalamayı bıraktığımı anlamış olacak ki durdu. Şuan bana arkası dönüktü ve yanına gelen, yüzünü tam olarak seçemediğim yabancı birisi ile konuşmaya başlamıştı. Kimdi ki acaba?

Yanına gitmek için harekete geçeceğim sırada omzumda hissettiğim dokunuşla korkarak irkildim. "Özür dilerim, korkuttum mu?"

Arkamı döner dönmez taehyung ile burun buruna geldiğimde bir anlığına nefesimi tuttum. "Ne işin var senin burda?"

Onun sakin tavrının aksine sinirle karşılık verdim. Hemen yumuşayacağımı adım kadar iyi bildiğim için her ne derse desin tersleyecektim. En azından yarına kadar.

"Jimin'le konuştum ve burada olduğunuzu söyledi. Bende geldim."

"Geri git o zaman." diye çıkıştığımda kaşları çatılmış, yüzü üzgün bir hâl almıştı.

"Jungkook böyle yapmaya devam mı edeceksin?"

"Evet. Gerçekleri kendi gözünle görene kadar böyle devam edeceğim. Şimdi git buradan." tam arkamı dönüp gideceğim sırada kalın sesi tekrar kulaklarıma dolmuş ve olduğum yerde durmamı sağlamıştı.

"Bu siktiğimin gerçekleri neden senin için bu kadar önemli?"

Pekâlâ, güzel soruydu.

Cevabı da sorusu kadar güzeldi.

Çünkü aşıktım.

Çünkü ona deli gibi aşıktım. Ama ağzımı açıp tek kelime etmeye cesaret edemeyecek kadar da korkaktım. Onu kaybetme duygusuyla baş etmeye çalışan bir korkaktım. Bu kimine göre bahane olsa bile benim için değildi.

Ona doğru döndüm yavaşça. Gözleri kızarmıştı. Her zaman gözleri kızardığı zaman ağlardı o. Ama ağlamamalıydı. Şuan bunu yapmamalıydı. Ona karşı yumuşamamalıydım.

"Neden benim için önemli öyle mi? Sen söyle o zaman. Beni bir başkasının kullandığını düşün. Ne tepki verirdin? Öylece beni kullanmasına izin mi verirdin, yoksa beni ondan çekip alır mıydın?" sessiz kaldı. Karşımda gözyaşları akmasın diye kendiyle savaş veriyordu.

Saniyeler birbirini kovaladı. Düşündü ve düşündü. Sahi, bu kadar düşünecek ne vardı?

O an akıl okuma gücüne sahip olmak istedim. Yüz ifadeleri her saniye değişiyordu. Kendi içinde ne savaşı veriyordu?

"Alırdım. İzin vermezdim seni kullanmasına." sonunda sesini bulup konuştuğunda açtığım mesafeyi kapattım.

Yüzünü avuçlarımın arasına alarak bana bakmasını sağladım. Görsün istedim. Bir şeyi de ben söylemeden anlasın istedim. Ona yeterince aşık bakmıyor muydum? Sorun bende miydi, yoksa o mu fazla kördü?

Kaç dakika baktım gözlerine bilmiyorum. Kaç dakika anlasın diye bekledim?

Anlamadı. Kim taehyung ona olan sevgimi ve aşkımı anlamadı da görmedi de. Belki de görmek istememişti. Bir ihtimal böyle bir şeye olanak vermemişti.

Ve ben pes ettim.

O an çok şey söylemek istedim ama yanlış anlar da aramız bozulur diye tek kelime etmedim. Bütün kelimeleri yuttum.

"Yarın görüşürüz taehyung. Bizimkilere eve gittiğimi söylersin."

Arkamı dönüp gitmeden önce son kez baktım gözlerine. Bir ihtimal anlar diye.

Ama her zaman ki gibi yine olumsuzdu sonuç.

Hani aşk gözlerden anlaşılırdı. Kim uydurmuştu bunu? Ben mi yetersizdim? Ona olan aşkım mı yetersizdi?

Bilmiyordum.

Lanet olsun ki hiçbir sorunun cevabını bilmiyordum. Her şeyi akışına bırakmıştım. Hiçbir şey önemli değildi artık.

Şimdi ne olacak diye düşünmek yerine, bundan sonra ne olacağını düşünmeden davranacaktım.

Artık benim için sessiz kalmak yoktu.

•••
Bölüm sonu.
Sizi seviyorumm♡

𝐑𝐞𝐚𝐥𝐢𝐳𝐞 ❥𝐭𝐚𝐞𝐤𝐨𝐨𝐤 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin