《2》

1K 206 284
                                    

meraba nasılsınız

iyi okumalar dilerim


Başımdaki keskin ağrıyla gözlerimi araladığımda bir bir ağzıma doluşan küfürlerle birlikte etrafı inceledim. Oturduğum sandalye, sandalyenin hemen yanındaki beş çekmeceli kısa masa dışında hiçbir şey yoktu bulunduğum yerde. Siyah duvarların arasında olmak yeterince boğucu değilmiş gibi bir de penceresiz, dolayısıyla havasiz olan oda midemi fazlaca bulandırmıştı. Kan kokuyordu, yabancı değildim bu kokuya ancak bu denli yoğun ve keskin oluşuna ilk kez şahit oluyordum. Başımı yapabildiğim kadar arkaya çevirdiğimde, elleri arkadan bağlanmış ve yüzüstü yerde yatan ölü bedeni fark ettim. Saçları beyazlamaya yüztutmuş kısa ve hafifçe şişman bir adamın bedeniydi, etrafı kanlar içindeydi. Ne kadar süredir buradaydı bilmiyorum ancak fena hâlde kokmaya başlamıştı.

Başımı kaldırıp tepemdeki ışığa baktım ardından. Siyah duvarlı bir odayı, oda dediğime bakmayın depo gibi genişce bir yerdi, aydınlatmak için ne kadar ışık kullanılabilecekse o kadar kullanılmıştı, gözlerimi alan ışık yüzünden yüzümü buruşturarak başımı eğdim. Tüm gücümle oturduğum sandalyeye arkadan bağlı ellerimi açmaya çalıştım lakin olmadı, ne ellerimi ne de ayaklarımı hareket ettirebiliyordum, neyseki ağzım ve gözlerim kapalı değildi. Peki neden mi bu hâldeydim?

Kim olduğunu bilmediğim birinin beni istemesini bir kenara bırakıyorum Hyunjin piçinin bir saniye düşünmeden beni bırakması sahi miydi? Hatırladığım son şey benden özür dileyişiydi. Özür dilerim Jisung dedi ve kolunun altındaki sevgilisiyle arabasına doğru yürüdü, ben hâlâ şaşkınken enseme aldığım sert darbeyle bilincimi yitirdim ve tahmin edilebilecek bir şekilde kasvetli bir yerde gözlerimi araladım. Özrünü de seni de siketim Hwang Hyunjin!

Olduğum yerde biraz daha çırpınıp bileklerimi saran kalın iplerden kurtulmaya çalıştım, nihayet pes ettiğimde boğazımı temizledim ve olabildiğince yüksek bir sesle konuştum. "Orospu çocukları çıkarın beni buradan!" beklediğimden gür çıkan sesime hayret ederken hâlâ ensemde olan sızıyla bir anlığına başımın döndüğünü hissettim. Neyseki çağrıma cevap gecikmemiş, demir kapı anında açılıp beş adam içeriye girmişti.
Siyah deponun kasveti yetmezmiş gibi baştanaşağı siyah giyinen beş adamın ardından tanıdık bir beden girdi içeriye. Beni buraya getiren kişiydi, o içeriye girdikten hemen sonra iki kişi daha girmişti içeriye. Şimdi biri ölü on kişiydik içeride.

Gözlerim beni buraya getiren adamla kesiştiğinde kaşlarımı çattım. Sert ifademi gördüğünde umursamazca gülüp arkasındaki adamına çevirdi başını. "Patrona haber verin." dediğinde beni istediğini söylediği o kişiden bahsettiğini anlamıştım. Ne için burada olduğumu bilmesem de öldürdüğüm kişilerin acısını çıkartmak için beni buraya getirdiklerini düşünüyordum. İz bırakmayıp kesinlikle temiz ve profesyonel iş yaptığıma emin olsam da yakalanmıştım işte, hayır en yakın dostum dediğim adam tarafından sevgilisi karşılığında ölüme yollanmıştım daha doğru bir tabir olurdu kesinlikle.

"Şu piçin leşini çikarın."

Dakikalar belki de saatlerdir maruz kaldığım koku beni buraya getiren adamın burnuna geldiğinde yüzünü ekşitti ve emriyle beraber iki iri adam ölüyü çıkartmak üzere arkama doğru adımladılar. Onlar ölüyle ilgilenirken ben gözlerimi bir an olsun beni buraya getiren adamdan çekmedim. O da çekmedi, elleri ve ayakları bağlı savunmasiz birinin sert bakışlarından çekinecek hâli yoktu. Sahi bu durumda olmasam dahi çekineceğini zannetmiyordum; zira Hyunjin, ben ve iki adamın olduğu arabayı tek başına takip etmişti. Üzerine doğrultulan namluları umursamamıştı bile. O her kimse Hyunjin ona bir şey yapamıyordu ve bunun farkındaydı. Göz temasımız devam ederken yavaş yavaş bana doğru adımladı. Neredeyse ayak uçlarımız birbirine değecek kadar yaklaştığında durdu. "Neden buradayım?" diye sordum bunun üzerine.

escape from LA / minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin