Yakalanmamak için attıkları son adım yüzünden tepeden aşağı paldır küldür yuvarlanmaya başladılar. Nihayet dik yamaç bitip de düzlüğe ulaştıklarında birbirlerine çarparak ancak durabildiler. Her yerleri pembe karla kaplandığından tepeden tırnağa pembeye bulanmışlardı.
Kar sandıkları şeyler minnacık gözleri, mini minnacık kanatları olan ve çok açık pembe renkte çok şirin canlılardı aslında. Küçük ağızlarından soğuk buhar üflüyorlardı etrafa. Vadinin içindeki her yer bu minnacık canlılar ile kaplanmıştı. Kar gibi salınıp uçarak yerlere konuyor sonra zıplayıp başka yere atlıyorlardı.
Pembe kar öylesine şiddetliydi ki, göz gözü görmüyordu ve hava çok soğuktu. Arzu pembeye bulanmış pelerinini silkelerken bağırdı. "Karlar Ülkesindeyiz. Herkes iyi mi?"
Kibele Öykü'ye baktı. "Pamuk helvaya benziyorsun." Öykü cevap vermedi.
"Ben iyiyim." Dedi Elif. "Ama bu karlar pembe. Beyaz olması gerekmiyor muydu?"
"O kadar değişik şey gördük, hala alışamadın mı?"
Güldü Elif. "Birine tam alışıyorum, başka bir tuhaflık çıkıyor ne yapayım."
Kibele elini havada tutup kar sandığı canlılardan birinin eline denk düşmesini bekledi. Kendi dünyasında kar yağdığı zamanlarda da yapardı hep bunu. Nihayet bir kar tanesi gelip tam avuç içine yerleşti. Dikkatle baktığında aslında onların kar olmadığını fark edip bir çığlık atarak elini temizlemeye çalıştı.
Ahmet Akif söylendi. "Yine ne oldu Kibele?"
"Şu şeylere baksana!"
"Nelere?"
"Karlara. Dikkatli bak."
Ahmet Akif eline bir kar tanesi alıp inceledi. "Minik canlılar işte."
Elif'in gözleri büyüdü. "Annemi istiyorum. Bu tatlı şeyler gibi uçmak istiyorum. Pamuk helva istiyorum."
"Gitgide imkânsız şeyler istemeye başladın kardeşim."
Öykü pelerinleri alma fikri kendinden çıktığı ve bu fikir yüzünden askerleri peşlerine taktığı için dalgın ve sessizdi. Vicdanı rahat değildi. Dik yamaçtan yuvarlanırken yaralanabileceklerini düşündükçe daha da geriliyordu. Kibele ona yaklaşıp elini omzuna attı.
"İyi misin sen?"
"İyiyim ama keşke şu pelerinleri alalım diye ısrar etmeyip seni dinleseydim. Kara Vezir'in askerleri korkunçtu."
"İyi ki bu altın pelerinleri buldun Öykücüm ve iyi ki seni dinleyip aldık yoksa donardık burada." Ellerini ovuşturdu. "Çok soğuk."
Öykü kocaman gülümsedi. "Bu pelerin salyalı tişörtümü kapattığı için mutluyum aslında."
Ahmet Akif parmağıyla yukarıyı işaret etti. "Askerler bizi takip etmiyor."
Gerçekten de kendilerini hırsla kovalayan masal kahramanları üşüyeceklerini bildikleri için mi yoksa dik yamaçtan yuvarlanıp sakatlanmamak için mi bilinmez aşağıya inmiyorlar, yamacın başında sıra olmuş mızraklarını, sopalarını sallayıp duruyorlardı.
Elif var gücüyle bağırdı. "Altın kapı!"
Kapıyı Karlar Ülkesine adım atar atmaz bulacaklarını beklemeyen çocuklar büyük bir hızla Elif'in parmağını takip ettiler. Altın Kapı az ileride bütün ihtişamıyla mücevher gibi parlıyor, yakınında uçuşan pembe karları altın simler gibi parlatıyordu.
Mutluluktan havaya uçtu hepsi. Kibele ve Öykü kol kola girip dans ettiler. "Yaşasın!" diye bağırdı Elif. Sevinçle abisinin boynuna atladı. Arzu kızların dansına ortak oldu. Ayaz hariç yüzleri sevinçten parlamıştı hepsinin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN KAPININ PEŞİNDE
FantasyBiz beş kanka fırtınadan kaçarken Büyükada'daki eski rum yetimhanesi harabesinin altındaki gizli altın kapıyı keşfediyor ve girmek zorunda kalıyoruz. Hiç bilmediğimiz boyutları keşfediyoruz ama büyük bir sorunumuz var, ailelerimiz kaybolduğumuzun fa...