Bölüm şarkısı: The Fray : Never Say Never
Adım Efsun. Manisa' da küçük bir ilçede doğdum. Babasının istemediği , annesinin can yoldaşı babasının boşluğunu dolduran hayat arkadaşıydım. Hayat bana bazen güzellikler sunar bazen de bana bir taraflarıyla gülerdi. Acılarla , hüzünlerle , gülüşlerle ,göz yaşlarıyla bezeli yirmi bir yıllık bir hayat hikayem vardı. Hoş hepimizin bir hayat hikayesi var birbirinden farklı. Bazıları benzer birbirine, bazıları eşsiz , bazıları oldukça sıradan... Peki biz bu hayat hikayelerini nasıl sınıflandırıyoruz, neye göre sıradan bu hayat hikayeleri, hangi özellikleri onları eşsiz kılıyor? Aslında cevabı basit : Yaşanılanlara göre . Eğer sıkıntısız bir hayatınız varsa ; çok güzel ebeveynler, sıkıntısız arkadaşlar, yüksek yada normal maddi durumu gibi şanslı hissettirecek şeylere sahipseniz iyi bir hayatınız vardır. Daha doğrusu bu insanların gözünde böyledir. O hayata çevredeki herkes özenir . "Ne kadar mutlusun hep yüzün gülüyor." derler. Ukte kalır içlerinde kendilerinin öyle bir hayatı yoktur .Çabalarlar ama asla ulaşamazlar. Onların ve yakın çevrelerinin gözünde onlar sıkıntılarla boğuşur ,ölümle burun buruna gelir, her gün en büyük dertler onlarındır, en büyük sıkıntıları kendileri çeker. Seni ise küçük görürler. "Sen mutlusun sen bizim neler çektiğimizi nerden bileceksin?" derler, alay ederler. Aslında ilahi bakış açısıyla bakınca herkese çekebileceği taşıyabileceği oranda dert yüklenmez mi? En azından ben öyle biliyorum. Bütün bu çekilen sıkıntılar sizin sabrınızı ölçmek için de veriliyor olamaz mı? Aslına bakarsak hiç derdiniz yokken bir gün ansızın dert sahibi de olabilirsiniz . Belki bir hatanın bedelidir bu belki de bu sizin için biçilmiş bir sınavdır ne dersiniz? Benim sınavım da bir gün ansızın başladı.
26 Eylül 2021
Arkadaşımın ailesine ait olan üç kız arkadaş yaşadığımız yağmur apartmanın ikinci katında olan 3+1 evin küçük balkonunda sedirin üzerinde tek başıma oturuyordum. Hava serin ve rüzgarlıydı. Rüzgar saçlarıma değiyor, saçlarımı dağıtıyordu. Dışarısı ıssızdı saat gecenin kuytularına uğramış şehre gece hızla çökmüştü. Issızdı bu gece Muğla sakindi. Şehir susmuş şehrin tehlikeleri usul usul karanlık gölgelere sığınmıştı. Gece, tüyler ürperticiydi. Gece korkunçtu . Her şeye rağmen geceyi seviyordum. Gece özgür hissettiriyordu bana. Adeta gecede kendimi buluyordum. Rüzgarla beraber yüzüme deniz kokusu da çarpıyordu. Deniz evimde hissettiriyordu sanki, deniz kenarındaymış hissi veriyordu bu koku bana . Evimiz denize yakındı. Alt kat olmasına rağmen balkondan deniz görünüyordu. Bu balkonu seviyordum. Eve ilk taşındığımızda kızlarla balkonlu oda için verdiğim savaşı hatırlayıp sırıttım. Muğlay'ı da denizi de seviyordum. Daha bir yıl olmuştu Muğlay'a geleli ama aramızda bir bağ oluşmuştu sanki Muğla'yla. O beni benimsemiş kendinden saymıştı, ben de onu bir anne bir baba gibi sahiplenmiştim. Sanki Muğla babamdı, ben de onun biricik kızıydım. Hoş gerçi bilmezdim bir baba kız ilişkisi nasıl olur ama yine de Muğla bana öyle hissettiriyordu. Muğla nasıl beni öpüp kollayan babam gibiyse Manisa da sanki beni kundakta bırakıp giden bir anne gibiydi. O derece yabancıydım oraya. Beni Manisa doğurmuştu ama ben ona ait değildim . Yirmi bir yıllık hayatımın yirmi yılını Manisa'da geçirmiştim. Ona rağmen hiç oraya ait olmamıştım. Hep oradan kaçmayı hayal etmiştim, sonunda da başarmıştım. Üniversite sınavını ikinci yıl kazanıp Muğla'a psikoloji fakültesi okumaya gelmiştim. Tatillerde annemin yanına giderdim yine de Manisa'ya istemeye istemeye de olsa.
Eylül ayının son demlerini yaşıyorduk. Yaz daha yeni bitmişti. Manisa'dan geleli iki hafta henüz olmuştu. Elimde bavulumla kendimi önce otogarda sonra da evde bulmuştum. Gözüm yan tarafıma takıldı. Bavulum balkon camından yansıyan küçük ama düzenli ferah odamın ortasında dağınık bir şekilde duruyordu. Duvardaki harry potter posterleri odama düzensiz bir hava katsa da onları seviyordum. Bana nerden geldiğimi ve yaşadıklarımı hatırlatıyorlardı. Odamda bulunan küçük çalışma masam ,tek kişilik siyah nevresim takımlı yatağım ,yatağımın üzerinde bulunan sarı ışıklı led lambalarım ve küçük siyah gardolabım beni gülümsetti. "İşte benim evim." dedim içimden. Ben buraya aittim, bu oda beni yansıtıyordu. Resmen karakterimin bir aynası gibiydi. Küçük siyah karmaşık ama dağınık değil. Yerde duran bavuluma tekrar baktım. Gündüz kendimi onu dolaba yerleştirmeye bir türlü ikna edememiştim. Gözlerimi usulca odamdan çektim. Elimde külü tıpkı yangının ortasında yanan evin alevleri gibi hızla uzayan sigaraya baktım. Şu illeti hiçbir zaman severek içmemiştim ama bana verdiği sakinlik hissini seviyordum, beni dinlendiriyordu. Yan odadan gelen bağırma sesleriyle birlikte gözlerimi içtiğim sigaradan çekip daha henüz yarısında olduğum winston marka sigarayı yanımdaki siyah sehpanın üzerinde bulunan gümüş küllüğe bastırdım.
Terliklerimi yavaşça giyerek ayağa kalktım. Odamı geçip karanlık koridora yürüdüm. Odamın ışığı yanıyor olmasına rağmen koridor hayli karanlıktı. Tam o sırada bağırma sesleri artan arkadaşlarımı susturmak isteğimle hızlandım ve kötü bir karar verdiğim gerçeği bana dönüşünü geciktirmedi. Arkadaşımın koridorun ortasına bıraktığı valizini görmeyip ona takıldım ve tam o saniye yere kapaklandım. Bağrışmalar kesildi bir sessizlik oldu. Kızlar düşerken çıkardığım sesi duymuş olmalıydılar. Sessizliğin ardından "Ben sana onu orda bırakma demiştim." diyen fısıltıyla beraber yan taraftaki küçük odanın kapısı açıldı. Minay'ın kafasını kapıdan uzattığını odadan süzülen ışıkla beraber gördüm. Minay gülmemek için kendini tutarken "Kuzum iyi misin ,bir yerin acıdı mı?". diye sordu Gülmemek için bir hayli sıkıyordu kendini çünkü biliyordu gülerse düşmenin verdiği öfkeyle kızardım. Arkadan ise Sema'nın "bir de iyi misin diye soruyorsun Minay. Bavulu yolun ortasına bıraktın tabi ki iyi değil diye söylendi" . Evet Minay ve Sema görüldüğü gibi birbirine oldukça zıt iki karakterdi. Minay oldukça narin, saf ve iyi niyetli bir insandı. Kimseyi üzmeye kıyamaz ,değil kötü söz söylemek bir şeyi söylemeden önce acaba kırar mıyım diye elli kere düşünürdü. Kısa küt kesilmiş kahverengi saçlarına ve uzun zayıf bedenine baktım. Arkadaşımın Minay'ın aksine Sema sertti ,dobraydı,, doğruyu söylerken çekinmezdi dışardan soğuk gözükürdü ama içini sadece sevdiklerine gösterir o pamuk helvayı sevmediğine tattırmazdı. Fiziksel olarak da farklıydılar. Siyah uzun saçları ve Minay'dan daha kısa boylu olan Sema da kafasını kapıdan çıkararak bana sırıttı. Bir süre onları inceledim. Sema ve Minay benim ortaokuldan beri kardeşimden öte gördüğüm arkadaşlarımdı. İkisi için de her şeyi göze alır, onları çok severdim. Yerleri her zaman bende farklıydı. Senelerdir süren çok mükemmel bir arkadaşlığımız vardı . Karakterlerimiz ne kadar farklı da olsa yaşanılanlar ortaktı. İnsanları en çok birbirine yakınlaştıran da aslında buydu: Yaşanılanlar.
"Niye bağırışıp duruyorsunuz? En son ya ben sizi ayıracağım diye öleceğim görüldüğü gibi deyip 'yerde duran bedenimi ellerimle kısaca gösterdim' yada evin Minay'ın babasının olduğuna bakmayıp bizi evden atacaklar. " diye çemkirdim onlara. Sema lafı ağzıma tıkmaya hazırdı. "Efsun ne yapayım, onu sen Minay'a söyle eve 4 haftadır gelmiş hala valizi yerde duruyor, odası darma duman. Gelemiyorum ben dağınıklığa bilmiyor musunuz siz beni ya ?" diye yakarışta bulundu. Bizden ses çıkmayınca "Yatmaya gidiyorum ben." deyip loş koridorda odasına doğru ilerlemeye başladı. Çok geçmeden kapıya geldiğinde durdu. Yüzünü dönmeden" Yarın okula gideceğiz. Odalarınızı toplayın, sabah kontrol edeceğim." deyip bir komutan edasıyla odasının kapısını açarak kendini odasının içine bıraktı ve kapıyı arkasından kapattı. Minay'la çok kısa bakıştıktan sonra bir kahkaha kopardık. Minay kapıya yaslanmış elini ağzına kapatmış gülüyordu. Ben de hala yerde otururken gülmeme hakim olamadım ve biz kaptırıp gülerken tam o sıra aşağıdaki dairenden sesler yükseldi. " Yeter be kardeşim! Gece saat on iki siz hala gülüyorsunuz. Ya kesin sesinizi yada polisi arayacağım." dedi kalın erkek sesi. Korku dolu gözlerle Minay'la birbirimize baktık ve Sema'nın yan odadan sesi yükseldi. "Atılacaz en son oh olacak size yatın zıbarın artık!" Minay bana kısaca gülümseyip odasına girdi ve kapıyı arkadan kapattı. Dar loş koridorda hala yerde oturur vaziyette kalakaldım ve bir an da olsa kendimi boşlukta hissettim. Ara ara olurdu. Böyle boşlukta hisseder sonra hiçbir şey yapmadan oturur kalırdım. Annemi düşündüm. Onu özlemiştim. İki haftadır görmediğim annemin yüzü ve sözleri canlandı zihnimde. Onun güzel yüzünü özlemiştim. Yaşanılanları hak etmediğini, hak etmediğimizi düşündüm .Anlık bir duygusallığa kapıldığımı fark edince silkeledim kendimi ve ayağa kalktım. Uyku yavaş yavaş yorgun bedenime çökmeye başlamıştı. Semanın sözlerine kulak verip uyumam gerektiğini fark ettim. Onun sinirli suratını hatırladım bu beni güldürmüştü. Yavaş adımlarla odama yöneldim , küçük odama girip kapıyı arkadan kapattım. Odamın içinde ilerleyerek açık bıraktığım balkonun kapısına ilerledim kısaca havayı içime çekerek dışarıya göz gezdirip onu da kapatarak yatağa yöneldim ve ışıkları söndürüp kendimi yatağa bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şuride
General FictionBir gün bir bilinmezliğin kucağına yuvarlandım. O bilinmezlik sendin. Ya sende kaybolacaktım yada sende hiç bilinmeyen bir beni keşfedecektim. İşin garibi ben bu uçurumdan düşüp kaybolmaya razıydım.