Çamurdan Lezzetli Pastalar, Ağaç Dallarından Mumlar

124 28 25
                                    

"Doğum günleri, mutluluk, iki çocuk"

Yeonjun kendinden küçük olan çocuğun ellerinden tuttu. Bugün benim doğum günüm diye geçirdi içinden. Beomgyu ile beraber akarsuyu geçtikten sonra Beomgyu elleriyle Yeonjun'un gözünü kapattı.

"Hyung sana bir süprizim var!" Yine bağırarak konuşuyordu. O hep yüksek sesle konuşuyordu.

"Süprizin olduğunu anlayabiliyorum Beomgyu."

"Şiit. Hadi şimdi burda dur ve ben gözünü aç diyene kadar açma hyung!" Yeonjun olduğu yerde beklerken Beomgyu hemen yerden aldığı pastayla Yeonjun'un karşısına geçti.

"Aç gözlerini hyung." Yeonjun'un gözlerinin açılmasıyla Beomgyu ayağının altına aldığı balonu patlatmasıyla içinden bir sürü renkli kağıtlar havaya uçuştu. Sonra Beomgyu'nun sesi şarkı söylüyordu. Doğum günü şarkısı Beomgyu'nun sesiyle.

"Hehe. Hadi mumları üfle hyung!" Gözlerini Beomgyu'nun gözlerinden çekip eelinde tuttuğu çamurdan pastaya baktı. İki katlı çamurdan keki, taştan süsleri, kuru kumdan toz çikolata parçaları ve ceviz ağacının dallarından bir sürü yanmayan mum. 

Yeonjun ne pastanın gerçek olmamasına ne de mumların yanmamasına takılmıştı. Beomgyu yapmıştı. Gözlerini kapattı ve ellerini birbirine geçirdi zaten yanmayan mumları üfleyip bir kere daha söndürdü. Gözleri hemen açılmamıştı bir kaç saniye gözleri kapalı beklemişti.

"Beğendin mi hyung?" Yeonjun duygulanmıştı. İçinde bastıramadığı bir duygu vardı Beomgyu'ya karşı. Sadece Beomgyu'ya karşı böyle hissedebilirdi. 

 Yeonjun çok çabuk duygulanırdı. Gözleri çabuk dolar ve konuşamazdı. Yine öyle olmuştu gözleri yine dolmuş, boğazı yine düğümlenmişti. Ama karşısında cevap bekleyen küçük bir çocuk vardı. Beomgyu Yeonjun için her zaman küçük ve koruması gereken meleği olacaktı. Onun kanatlarını koruması gerekiyordu, kalbini koruması gerekiyordu. Zorda olsa dolan  gözlerine ve düğümlenen boğazına rağmen konuşmuştu.

"Teşekkür ederim Beomgyu." Yeonjun Beomgyu'yu çekip kollarının arasına aldı. Çamurdan pasta yere düşmüştü ama umursamamışlardı. İkiside artık ağlıyordu. "Teşekkür ederim Beomgyu." Defalarca aynı cümleleri tekrarlayıp durmuştu. "Gerçekten çok mutlu oldum Beomgyu."

"Hyung! Ağlama amaa! Beni de ağlattın. Hem ben deniz kızıyım unuttun mu ağlarsam incilerim dökülür. Senin yüzünden ağladım ve bak incilerim döküldü!" Yeonjun'un Beomgyu'nun bu dediğine gülmüştü. Beomgyu yere eğilip çimlerin arasından bir şey çıkardı bu incili bir kolyeydi.

 O neydi? Kasabanın şeytani çocuğu? Bu hiç değildi. Deniz kızı? Olabilir. Melek? Evet o sadece ona görünen küçük, çok güzel bir melekti.

"Vaoov cidden şaşırdım. Sen gerçekten de  deniz kızı mısın Beomgyu?" Beomgyu kolyeyi Yeonjun'a takarken gülümsedi.

"Tabi ki hyung. Bu kolyeyi yapmak için ne kadar ağladım biliyor musun? En değerli incilerden bu. İçlerinden en güzellerini senin için seçtim."

"Ciddi olamazsın. Teşekkür ederim Beomgyu!" 

"Hadi gel hyung artık eve gidelim. Çünkü benim yaptığım pasta yere düştü. Annen daha güzelini yapmıştır onu yiyelim." Yeonjun bir eliyle Beomgyu'nun elini tutarken bir eliyle de boynunda ki kolyeyi tutuyordu. Gerçekten çok sevmişti. Çok pahalı duruyordu. Beomgyu'nun vermesi onu daha da değerli, çok daha pahalı yapıyordu...

 Evin kapısına geldiklerinde Beomgyu zile bastı. Kapıyı annesi açmıştı. Yeonjun ve Beomgyu salona girdiklerinde ise bir sürü çocuk Yeonjun'un doğum gününü kutlamaya başlamıştı. Kasabanın diğer çocukları, kasabanın Altın Çocuğunun doğum gününü kutlamak için toplanmıştı. Yeonjun içeri geçerken Beomgyu salonun kapısından diğer çocukları izliyordu.

Birim ve Biriciğim  -beomjunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin