genç kız dalgındı, fazlasıyla. hem bugün kantinde olanlar hem de çağrı'nın hareketleri öylesine sinirine dokunuyordu ki içindeki nefret katbe kat büyümeye devam ediyordu. sinirlerini düzeltmek için bahçeye çıkıp karşısına çıkan ilk banka oturmuş ve bacağını sallamaya başlamıştı öfkeyle. neye bu kadar sinirlendiğini kestiremiyordu sonuçta bu çocuklar sürekli dalga geçiyorlardı onunla, her şeyiyle... peki şimdi bu neden diğerlerine kıyasla daha fazla batmıştı zeynep'e?
hayal kırıklığı diye düşündü kız, hayal kırıklığına uğramıştı besbelli. dün gece çağrı'nın davranışları tatlı hissettirse de gün ağarınca içine o şeytan girmişti yine. kafasını sağa sola sallayarak sıyrıldı bu düşüncelerinden, kendisini boğmak istemiyordu.
teneffüs bittiği için tüm öğrenciler içerideydi, sadece zeynep vardı bahçede. yalnızlığı seviyordu genç kız, hayatı boyunca kalabalık ortamlardan haz etmemişti.
kafasını kaldırıp binaya göz gezdirdiği an, onu camdan izleyen bir çift göz karşıladı onu. çağrı, kollarını göğsünde bağlamış pencerenin ardından; bankta tek başına oturan zeynep'i izliyordu. ege'ye çok sinirlense de belli edememişti bu sinirini. şimdi de kendisini kızı izlerken bulmuştu.
zeynep'in gözleri çağrı'nınkilerle buluştuğunda içindeki öfke daha da harlandı genç kızın. "geri zekalı!" diye mırıldandı kendi kendine, gözlerini ondan kaçırıp başka yere odakladıktan sonra.
çocuk da kızın yüzündeki sert ifadeyi görünce yutkunarak geri çekildi. kız, derse giremeyecek kadar sinirli ve üzgündü belli ki.
"çağrı, otursana yerine oğlum!"
hocanın seslenişi ile dilini dudakları üzerinde gezdirip derin bir nefes aldı çağrı. gönülsüzce yerinde otursa da aklı zeynep'te kalmıştı.
hoca, tek tek yoklama aldığında zeynep'in adını okudu fakat ses çıkmadı kimseden. duru ise o an fark etmişti, zeynep'in sınıfta olmadığını.
"duru?" dedi öğretmen, gözlüklerinin altından. "yok mu zeynep?"
duru dudaklarını büzdü. "aslında..."
"aşağıda, hocam. gidip çağırmamı ister misiniz?" tüm gözleri çağrı'ya dönmüştü şimdi. berk kaşlarını çatmış, hazal ise şaşkınlıkla çocuğa bakıyordu.
"iyi git gel hemen." çağrı sahteden gülümseyerek ve kimseyle göz temasına girmeden sınıftan ayrıldığında niye bunu yaptığını bilmiyor, daha doğrusu anlam veremiyordu. kendisi yüzünden zeynep'in bu kadar üzülmesine içi rahat olmamıştı bir türlü.
hızlı adımlarla bahçeye indiğinde kızın hala aynı bankta oturduğunu gördü. "umarım..." diye mırıldandı çağrı kendi kendine, merdivenleri inerken. "beni kovmazsın."
kumral kız, çocuğu fark edince neden burada olduğuna ve kendisine doğru geldiğine anlam veremedi. cidden, kendisi için mi çıkıp gelmişti dersten?
çağrı, kızın tam tepesinde dikildi birkaç saniye sonra. "derse çağırıyor hoca." zeyno, sanki o yokmuş gibi davranıyor ve gözlerini boş bahçede gezdiriyordu. çağrı sıkıntıyla nefes aldı. "hadi ama, beni burada sınıfa gelmen için yalvartmayacaksın; değil mi?"
kaşlarını çattı zeynep ve istemeyerek de olsa göz teması kurdu karşısındaki çocukla. "gelmiyorum! hem... sana ne ya, sen niye çağırıyorsun beni? insan mı kalmadı sınıfta?"
çağrı ellerini ceplerine yerleştirdi ve rahat bir tavır takındı. "hiç misafirperver değilsin, zey."
zeynep göz devirdiğinde çocuk çoktan kızın yanındaki yerini almıştı.
"gerçekten beni rahatsız ediyorsun çağrı. tamam hocanın çağırdığını söyledin ama şimdi git; daha ne kadar belli edebilirim seni istemediğimi?"
sırıttı çocuk ve ellerini kucağında birleştirdi. "eğer istemeseydin, yatağımda uyumazdın." dedi alayla.
zeynep sinirle ayağı kalkıp işaret parmağını doğrulttu çocuğa. "o sikik meseleyi sakın açma! benim yaptıklarım sizin o üç kuruşluk egonuzu tatmin etmek için malzeme olacak şeyler değil." tam arkasını dönüp gidiyordu ki aklına gelen şeyler tekrar döndü çağrı'ya, birkaç adım kadar yaklaştığında çağrı da ayağı kalkmıştı.
"ayrıca..." diye mırıldandı kısa saçlı kız, çocuğun dibine girerek. "ege'ye söyle, dalga geçmek adına yaptığı şeyleri siklemiyorum; kendi kendine gülüp eğlenmeye devam edebilir."
arkasını dönüp sertçe okul binasına doğru ilerlerken içini dökmenin rahatlığını yaşıyordu zeynep. biliyordu, çağrı pes etmeyecekti ama yine de tavrını ortaya koyabilmişti.
"ya, zeyno! dursana." çağrı kızın peşinden koşup kolunu kavradığında sertçe kurtardı kolunu zeynep.
"bak, seni çok üzdüğümü biliyorum ama..." sertçe lafını kesti kız, karşısındaki küstah çocuğun. "gerçekten beni üzebileceğini mi sanıyorsun?"
zeynep'in lafları çağrı'nın yüzüne tokat gibi çarpıyordu. belki de, genç kız hiçbir şeyi umursamıyordu; boşuna vicdan yapmıştı çocuk.
"tamam..." diye mırıldandı çağrı, kızın yanından sıyrılıp okula girmeden önce. "öyle olsun bakalım."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙣𝙚𝙛𝙧𝙚𝙩 | zeyçağ.
Fiksi PenggemarTAMAMLANDI zeyno ve çağrı birbirlerinden nefret ediyorlardı.