görüntün bilincim kanayana kadar zihnimde bir leke gibi kalıyor
ama yine de tek istediğim sensin.-side effects
"o da neydi sunghoon?" diye sordu heeseung hyung, endişeli görünüyordu. ben sınıfıma doğru giderken beni takip ediyordu ve birkaç dakika önce dünyamın başıma yıkıldığından haberi yoktu.
"hiçbir şey." dedim. hiçbir şeydi o, hiçbir şey olmalıydı. sunoo'yla geçirdiğim o zamanlardan ve beraber yaşadığımız o anlardan sonra bir hiç gibi olmalıydı, önemsememeliydim. hayatımdaki diğer her şey gibi susmalı ve önemsememeliydim.
ancak aklımdan çıkmıyordu, çıkaramıyordum. sunoo için hiçbir şey miydi diye düşünüyordum o sırada. bir aramayla, bir kişinin adıyla kenara atabileceği bir hiç miydim ben? hayır, hayır. saçmalama sunghoon. yine kendini kandırmaya başladın diyerek kendimi düşüncelerimden uzaklaştırmaya çalıştım. sunoo'nun bakışlarını, elimi tutuşunu hatırlamaya çalıştım. bunların hepsi bir hiç olamazdı, daha büyük bir şey olmalıydı ortada.
heeseung hyung'un ne konuştuğunu bilmiyordum, sunoo hakkında bir şeyler söylediğini varsayıp sözünü kestim "niki diye birini tanıyor musun hyung?" sınıfımın önündeki cama yaslanmıştım. heeseung hyung da benim durmamla yanıma yaslandı "niki mi? ne yapacaksın niki'yi o önemli mi şu an?"
"tanımıyorsan içeri gireceğim hyung, ders başlayacak." zilin çalmasına 5-10 dakika vardı. heeseung hyung bir nefes verip gözlerini yuvarladı "nishimura riki'yi biliyorum, niki de lakabıdır muhtemelen. japon bir öğrenci, birinci senesinde. ancak okula pek gelmiyor."
"neden?" diye sordum hemen.
"bir şirkette stajyerlik yaptığı için izin belgesi var. bir haftada belli sayıda derse girdiklerinde ve sınavlardan geçer not aldıkları vakit onlar için yeterli oluyor. 4 yılın sonunda bizden biraz farklı bir belgeyle mezun oluyorlar." diye açıkladı heesung hyung. resmi kısmı aşırı umrumda değildi. demek ki sunoo onu pek göremiyormuş diyordum kendime. üstelik çocukluk arkadaşıymış, yani aralarında özel bir bağ olmalı. aynı benimle ja-jake gibi. evet, aynen jake gibi.
"sağ ol, hyung." diyip sınıfa doğru yürüdüm. ancak bir adım sonra heeseung hyung beni arkamdan tutup geri çekti.
"ne yani 'sağ ol' diyip gidecek misin? sen benim dediklerimi hiç dinlemedin mi sunghoon?" heeseung hyung ona nasıl baktığımı görünce sinirlenmişti.
"peki." dedi. "peki, sunghoon. ben artık daha fazla ne diyebilirim bilmiyorum ve beni dinlemiyorsun bile. benden bu kadar."
heeseung hyung arkasını dönüp hiç bakmadan hızlı bir şekilde gitmişti, ben de sınıfa girip kendi yerime ilerlemiştim.
bencilce olabilirdi ancak o sırada heeseung hyung'u kızdırdığım için kötü ya da pişman hissetmiyordum. yapabildiğim tek şey kendi kendime bahaneler uydurarak içimde büyüyen öfke ve hüznü olduğu yerde tutmaya çalışmaktı. uykusuzluk da bana hiç yardımcı olmuyordu.
❦︎
öğretmen "çıkabilirsiniz." dediği anda sınıftan dışarı fırlamıştım. kapana kısılmış gibi hissediyor, bu kafesten kaçmak istiyordum. kafesin ne olduğunu bile bilmeden kaçmaya çalışıyordum ondan. sınıftan kaç, okuldan kaç, hayattan kaç, düşüncelerinden kaç...

YOU ARE READING
ville des étoiles : sunsun
Fanficpark sunghoon gerçeklikten ve sorunlarından kendini soyutlayan, hayatı unutmaya çalışan bir öğrencidir. bir gün kütüphanede uyurken hıçkırık seslerine uyanır. :enhypen :park sunghoon & kim sunoo +heejake +jaywon [ville des étoiles: yıldızların şeh...