daisy day

702 80 56
                                    

Kasım ayının yirmi üçünde, saatler gündüz vakitlerinde durmuşken okulun bahçesinde yavaş ve telaşsız adımlarla ilerliyordu Louis. Çoğu zaman olduğu gibi, "chase atlantic - friends" kulaklarına bir hediye gibi bahşedilmişti ve beyaz tenli olan kısık bir sesle mırıldanarak eşlik ediyordu şarkıya.

Okul, tam üç binadan oluşuyordu ve şehrin en büyük okullarından birisiydi. Tüm spor branşlarına ait yerleri, faaliyet sınıfları, enstrüman odaları, havuzlar, sahalar.. gerçekten kocaman bir okuldu. Fakat Louis, okulun bu yanlarından ziyade; geniş bahçesini süsleyen papatyaları seviyordu.

Okulun çevresini boylu boyunca sarıyordu bembeyaz papatyalar. Yanlarından yürürken dahi insanın burnuna dünyanın en güzel kokusunu veriyor, kısa bir anlığına bulundukları ortamdan uzaklaştırıyormuş gibi hissettiriyordu.

Louis de, her morali bozuk olduğunda yaptığı gibi, papatyaların çevresine yerleştirilmiş çardakların birine doğru adımlıyordu. Başka günlerde, o çardağın boş olmasına ve hatta yakınlarında bile kimsenin olmamasına özellikle dikkat ederdi. Fakat, çardakların birisinde oturmuş, kucağındaki yavru kedi ile ilgilenen kıvır kıvır saçlara sahip birisinin kendisine hiç de rahatsızlık vermeyeceğinden neredeyse emindi.

Harry, kucağındaki beyaz kedinin burnuna bir öpücük armağan ettikten sonra yavaşça oturduğu yerden kalktı.

"Gidiyor musun, çilek çocuk?"

Birkaç adım ötesinden gelen sesi duyduğunda, bakışlarını o tarafa doğru çevirdi. Gördüğü beden yüzünden kaşları şaşkınlıkla havalanırken, birkaç saniye boyunca şaşkın bakışlarla süzdü onu. Louis; üzerindeki siyah kazağı, dizleri yırtık kot pantolonu, asla ayağından çıkmayan siyah converseleri, deri ceketi ve boynuna indirdiği kulaklığı ile.. hemen karşısındaydı.

"Ben geldim diye mi kalktın yoksa?"

"Hayır, geldiğini bile sen seslenince gördüm. Neden kalkacakmışım ayrıca öyle bir sebepten dolayı?"

Önce havalanan, sonrasında ise çatılan kaşları ve sinirlenmeye başladığının göstergesi olan gözleri görünce dudaklarında ufak bir gülümseme oluştu Louis'nin. Söylediği her şey, sergilediği her davranış karşısındaki çocuğu sinirlendirebilirmiş gibi geliyordu ve bu durum nedenini bilmediği bir şekilde hoşnut ediyordu onu. Sinirini daha fazla bozmak istiyor, kaşlarının çatılışını, gözlerinin büyüyüşünü ve burnunun çok hafif kırışmasını daha çok izlemek istiyordu.

Konuşurken, Zayn'nin söylediği şeyler aklına gelmişti ve karşısındaki çocuğun konuşma şekline dikkat etmişti louis. Bazı harfleri söylerken, dili belli belirsiz dışarı çıkıyordu ve biraz belli oluyordu konuşmasındaki pelteklik. Yüzündeki gülümseme daha da büyürken, kendine engel olmaya çalışarak boğazını temizledi.

"Öyle diyorsan öyledir. Otursana, konuşuruz belki biraz."

Cümlesini tamamladıktan sonra birkaç adımda çardağın içindeki bedenin yanına ulaştı Louis. Burnuna gelen ve boğazında bir gıcık hissi oluşturan çilek kokusunu aldığında ise, aralarında biraz mesafe bırakarak oturdu.

"Yine çilek kokan parfüm.."

Onun kısık sesiyle mırıldanışını duyan Harry, aralarındaki mesafeyi biraz daha açmak adına çardağın diğer köşesine oturdu. Bu parfüm, en sevdiği parfümdü ve hoşlandığı kişinin çilek kokusundan bu denli nefret ediyor olması onu biraz üzüyordu.

"Neden bu kadar nefret ediyorsun çilek kokusundan?"

Ayaklarını önündeki yere uzattı, sonrasında da geriye yaslanarak gözlerini kapattı Louis. "Nefret etmiyorum aslında. Astımım olduğu için rahatsız ediyor, üstelik kokusu da çok yoğun."

from curly | larryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin