Hala tek uyuyorum.
İçinde onun olduğu kötü bir kabustan uyandığımda hala tek uyuyordum. İlk düşündüğümün bu olmasına bu sefer şaşırmadım, rüyamdan kaynaklı olduğunu biliyordum. Yatakta doğrulup sırtımı başlığa yasladım, terden yüzüme yapışan saçlarımı yarı kapalı gözlerle toparlamış ve etrafımda su aramıştım göz ucuyla. Onun tarafındaki boş cam şişeyi fark edince bir an susuzluğumu boş vermek istedim ama ağzımın kuruluğuna dayanamadım. Yerimden kalkıp üstüme ince sabahlığı geçirdim, kuşağını gevşekçe bağlarken onun tarafına dolanmış, şişeyi alıp ayaklarımı yerde sürükleyerek mutfağa geçmiştim. Musluğun altına şişeyi dolması için bırakıp mutfakla birleşik, görünen salonda onu aradım; saat neredeyse 3 olmuştu ama hala ortada yoktu. Huzursuzluk uykumu kaçırıp tamamen ayılmamı sağlarken şişenin taşma sesiyle mutfak tarafına geri döndüm, uyandığımdaki o deli susuzluğum bir yudumda geçmişti şimdi.
Önce yatağa geri dönmeyi düşündüm, belki kendimi zorlayıp geri uyuyabilirdim, uyandığımda evde olurdu. Ama bunları düşünürken çoktan salona geçmiş, tekli koltuğa dizlerimi karnıma çekerek yerleşmiştim. Gözlerim kapıdaydı, sanki kronometre tutmuş gibi her on dakikada bir saate bakıyordum, saat 4'e daha yakındı şimdi ama o hala evde değildi. Aramayı düşünsem de eski tecrübelerimden açmayacağını biliyordum, tek emin olduğum eninde sonunda eve geri döneceğiydi. Öyle de oldu, sabaha karşı şifre girişi sesi odanın sessizliğinde yankılandı. Elindeki topuklu ayakkabıları, kendiyle beraber içeri yayılan alkol kokusu ve kapı kapanma sesine bile gülmesi artık hiç yabancısı olmadığım şeylerdi. Beni fark etmemişti, merdivenleri sayarak inmeye çalışıyordu. Ayaklanıp önce ışığı açtım, dudakları arasındaki mesafe beni görmesiyle artarken kolundan tutup birkaç basamağı onu çekiştirerek indirmiş ve az önce kalktığım yere oturtturmuştum. "Saatin kaç olduğundan haberin var mı senin?" Bağırmak istememiştim, onca sefer bağırdığımda hiçbir şey değişmemişti çünkü. "Güneş doğmadı." diye mırıldandığında bir şeyler daha demesini bekledim, karşısında kollarım bağlı bir şekilde duruyordum. Ne beklediğimi kendim de bilmiyordum gerçi, belki özür, ama anlamsız olacağını da biliyordum. "Akşam yemeğine gidiyorum dedin, saatler önce dönmüş olman gerekiyordu. Dönmedin, tamam. Ama bu koku?" Omuzlarını silkip kıvrılmaya çalıştı, hiçbir şey umurunda değildi. "Lee Sunmi, kime diyorum ben?" Sesim yükseldiği saniye pişman olsam da geri durmadım, yüzüne yaklaşıp dağılmış saçlarını çekiştirerek bana bakmaya zorlamıştım. "Cevap ver bana." Ağlanır gibi sesler çıkarttığında saçlarını biraz daha çektim, "Lee değil, Kim!" diye benden daha yüksek bir sesle bağırdığında tamamen sustum, ona ne sorduğumla değil nasıl davrandığımla ilgileniyordu, konuştuğum her şey boşunaydı.
Saçlarını bırakıp elini tuttum, yerinden kaldırırken saniyeler öncesinin aksine nazik olmayı deniyordum. Birkaç basamağı onunla sayarak çıkmış, önce koridorun tam sonundaki banyoya götürmüştüm onu, yatak odası için hamle yapsa da. Kapalı klozete oturtturup dolaplara yöneldim, makyajını temizlemek için birkaç pamuğu aynı anda kullanıyordum. "Sen beni seviyorsun Chan." Gevşek gevşek söylediğinde susması için rujunu silmeye geçtim, güldüğünden dudakları gergindi, işimi kolaylaştırıyordu. Suratını tüm o boyalardan temizlerken onun tek yaptığı bacaklarını, kollarını bana engel olduğunu bilmeden vücuduma sarmaktı, hissetmediğim birkaç sefer neredeyse yere düşecektim. "Yüzünü yıka şununla, kalk." Ona her zamankinden daha soğuktum, farkındaydım. Sabaha hatırlamayacaktı belki ama ben bilecektim, pişmanlığı daha uyuyup uyanmadan gelmeye başlamıştı. Derin bir nefesle dediğimi yapan, biraz da ayılan kadını geri yerine yerleştirdim, yüzünü kurularken "Seni sevmesem evlenmezdim." diye fısıldadım. Islattığı saçlarının önünü olduğu kadar kurulayıp parmaklarımla bukleleştirdim, aynı lisedeki gibi gelmişti gözüme bir an. Hoş, benim aksime o çok da değişmemişti, sık sık yüzünde eski zamanlarımızı görmem o yüzdendi zaten. Farkına varmadan sevmeye başladığım yüzü, elime yaslanışı ve gözlerinin kapanması son bir şeyleri aklıma getirdiğinde bıraktım onu, kullanması zorunlu hale gelmiş birkaç kremini yüzüne ezberlediğim sırayla sürerken o yine konuşmaya çalışmaya başlamıştı. "Sadece yemekti, sonra anlaşma oldu, kutlamak istedim." Sorduklarıma sonunda cevap aldığımda başımı salladım hafifçe, ardından saçlarını toplamış ve üstündekileri de çıkartıp banyodan dışarıya, tamamen aydınlık koridora çıkmıştım onunla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marriage. Sunmi, Chungha.
Fanfictionİkimiz de sevmeyi bırakmamıştık, anlaşabildiğimiz anlar yalnızca uyumadan öncesi ve sevişirken olsa bile; bir şekilde bırakamıyorduk ve sayılabilecek kadar az ana tutunmuştuk.