jeongguk paris'e vardıktan sonra ne mi oldu? neler olmadı ki?
sözleştikleri gibi altı ay sonra aynı tren garında buluşamadılar. belki de buluşmadılar. jeongguk büyükannesi hasta olduğundan, taehyung da jeongguk'un gelmeyeceğini düşündüğünden gitmedi. tabi bu sözünde durmamışlık hali bir yerden sonra taehyung'u rahatsız edince ne oldu dersiniz? taehyung tüm bu yaşadıklarını kitap haline getirip bastı. kitap birden ünlendi ve taehyung'u imza günleri düzenlenen, az çok tanınan bir yazar haline getirdi. beş sene sonra paris'te, imza gününden sonra küçük bir kitapçıda dolaşırken rafların arasında jeongguk'a yakalandı. gerçi, jeongguk'u yakaladı desek daha doğru olur sanırım. rafın arkasında gördüğü meraklı gözler taehyung'a pariste küçük bir kovalamacanın kapısını araladı. tabi bu oyun çok uzun sürmedi ve jeongguk yaptığının saçma olduğunu anlayıp duraksadı. taehyung'u bir kafeye sokup kahve ısmarladı çünkü taehyung fransızcada hala berbattı.
jeongguk taehyung'a neden tren garına gitmediğini sordu. kitabı okumuştu. taehyung'un pişmanlıkla kendini yiyip bitirmesine izin vereceğini düşünüyordu ama karşısındaki adamın ezilip büzülmesine dayanamayıp kendisinin de gitmediğini itiraf etti. paris'te biraz yürüdüler.
jeongguk taehyung'u evine davet etti. evet, evine. dile kolay beş yıldan bahsediyoruz. her şey eskisi gibi değildi ya!
jeongguk okulunu bitirip paris'e yerleşmişti. küçük bir stüdyo dairesi vardı. daireye jeongguktan çok saksı bitkileri ve plaklar ev sahipliği yapsa da jeongguk ve sarı renkli, biraz da şımarık kedisi de köşede kendilerine bir yer bulabiliyordu. taehyung ise, ah taehyungda işler ne de karışıktı. taehyung'un altı üstüne gelmiş karmakarışık bir ilişkisi vardı. bunu konuşmak onu çok da mutlu etmediğinden detaya girmiyordu ama hayatının pek de rayında gitmediğini söyleyebiliriz. jeongguk bunu öğrendiğinde içi biraz burkulsa da gülümsemeye devam etti. taehyung' u buradan göndermeden önce bir öpücük çalmayı düşündüyse de artık bunu yapamayacağını biliyordu. belki de böylesi daha iyi olmuştu.
ikisi jeongguk'un küçücük evinde karşılıklı oturdular, jeongguk biraz gitar çaldı ve bestelediği ilk şarkısını taehyung için seslendirdi. taehyung da jeongguk'un ilk canlı müzik şovuna tanık oldu, bu sanatçının ileride çok kişileri peşinde imza için koşturacağından şimdiden emindi.
sonra çıktılar evden. bir kanalın kenarında yürürken bir tekneye atladılar ve gün batımını izlerken biraz daha lafladılar. aynı yıllar önce gün doğumunda yaptıkları gibi.
tekneden indikleri sırada taehyung bir şey diyecek gibi oldu. jeongguk onu anladı. birkaç dakika sarıldılar. jeongguk onu havaalanına bırakmayı teklif etti. taehyung teşekkür etti ve gerek olmadığını söyledi. taehyung arkasını dönüp bir taksi çevirirken jeongguk peki dedi. ne de olsa bu sefer telefonunda numarası, buzdolabının üstüne asılmış bir kağıtta da adresi vardı.
bittiğini sandıkları hikayeleri belki de yeni başlıyordu, ama pek tabii bunu ikisi de dahil kimse bilmiyordu.
✿
ayse sussun dıye yazdım yoksa yazmıcaktım dA neyse☺️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
before sunrise
Fanfictionno i'm not imposibble to touch, i have never wanted you so much [one-shot]