Hikayede sakinliği ve sessizliği vaat etmiyorum. Şiddet içerikli sahneler, kan ve cinayetler, tanrı kompleksi ve tanrılaşma düşüncesi, psikolojik ve patalojik rahatsızlıkların bahsi geçmektedir. Eğer hazırsanız ruhları kana bulanmış ve günaha batmış ama aynı zamanda temiz olduklarına inanan kişilerin hikayesine başlıyoruz. İyi okumalar..
"Kana bulanmış ellerim, üstüm başım kan içinde. Beyaz kıyafetim gittikçe kana bulanıyor, elimde bir et parçası gibi ya da bir uzuv ama bir insana ait. Yerde kandan çizilen haç.. ve tonlarca ses" rüya görüyordu, neden gördüğünü bilmediği tonlarca rüya gibiydi bu da. Mesleğe başladığından beri cinayet mahiline gidip geldikten sonra bu rüyaları görürdü. Zihni sürekli bu tarz oyunlar oynardı ona, içten içe yok etmeye çalışıyor gibiydi sanırım onu.
Korkuyu ileklerine kadar hissetmişti bu sefer ki rüyasında çünkü ilk defa bu kadar yakından görmüştü rüyanın içini ve o sesler.. onlar gerçek gibiydi sanki hep varlarmış gibi. Birebir olarak yaşanmış gibiydi sanki bu rüya ama rüyaydı işte. Gerçek olmasına olanak yoktu.
Yinede kan içinde hissediyordu, doğruca banyoya girdi elleri tertemiz duruyordu ama o yinede kızartana hatta derilerini soyana kadar yıkamayı sürdümüştü çünkü zihni sürekli o görüntüleri verip duruyordu. Temiz olduğuna emin olduktan sonra suyu kapatmış ve ellerini defalarca kurulamıştı şimdi başına giren ağrı ile ilgilenmeliydi.
Banyoda dolabını biraz karıştırdıktan sonra turuncu kapaklı ilaç kutusunu bulmuştu. Tonlarca ağrı kesici denemesine rağmen zihnini dindiren ve ağrısını geçiren tek bir tane vardı o da buydu. Avcuna birden fazla ilaç koyarak susuz bir şekilde yutmuştu.
Uyuşuk adımlarını tekrar yatağına çevirip kenarda ki telefonunu almıştı, saat daha sabahın beşiydi işe gitmesine daha vardı.
Dağınık yatağın üzerine uzanarak telefonunda gezinmeye başladı, aklını dağıtmalıydı ama zihni sürekli görüntüler veriyordu bu yüzden fotoğraflarına sahip olduğu vakayı açmıştı telefonundan. Belki ayrıntıları birleştirirdi böylece. Eksik bir şeyler varsa gözden kaçan onları tamamlardı ama yoktu, ne bir iz ne de bir ipucu katil o kadar kusursuz bir cinayet işlemişti ki. Tek bir DNA izi bile yoktu dosya da ne kadar gezindi zamandan haberi bile kalmamıştı.Ayaklarını yataktan sarkıtarak telefonu yana atmış ve tavana gözlerini dikmişti. Ruhu artık bu savaşa dayanamıyor gibiydi, derin bir nefes alarak gücünü topladı ve yataktan kalktı. Sarı saçlarını dağıtırak aynanın önünde tekrar derin bir nefes almıştı. Bitik gözüküyordu, sanki yüzünde bir ölünün ayak izleri var gibiydi, göz altı torbaları iyice belli olmuş ve darbe izleri ile dolu yaralı yüzü izler ile kaplıydı. Çıplak vücuduna baktıkça tiksiniyor gibiydi. Dolabı açmış ve üniformasını çıkarmıştı. Lacivertimsi siyaha yakın bir formaydı iç karartıcı ama yinede rahat hissettiren. Hızlıca üzerini giymiş ve kesmeyi hep ertelediği saçlarını tepeden küçük bir topuzla bağlamıştı.
Bugün ortağı ile dünkü cinayet mahilinde buluşmaya karar vermişlerdi. Tekrar tekrar orayı arayacaklardı çünkü hâlen ceseti bulamamışlardı sadece kanlara ve kan dolu bir dolabı bulmuşlardı. Ama ceset neredeydi? Cinayet silahı neydi? Bu aklını kurcalayan bir şeydi bulmalıydı nerede olduğunu.
Ceketini üzerine geçirdikten sonra cebine telefonunu ve kulaklıkların koymuştu. Simsiyah botlarını giydikten sonra sonunda evden dışarı çıkabilmişti. Müzik dinliyerek gidecekti en azından şimdilik ruhunun küçük bir kaçamağa ihtiyacı vardı.
Playlistini açtı ve kulaklarına rock müziğin dolmasına izin verdi.Otobüs durağına yaklaştığında tam zamanlama yaptığı için mutluydu. Kaçırmamıştı otobüsü ve buna seviniyordu. Doğruca arkada bir yerlere oturarak başını cama dayadı.
Rüyalarını düşünüyordu, şimdiye kadar üç vakaya dahil olmuştu ve hepsi de birbirinden farklı görünüyordu ama amiri bunların bir bütün olduğunu söylüyordu yinede bu inandırıcı değildi.Hapishanenin önüne gelince otobüsten inmiş ve derin bir nefes alarak içeri doğru adımlamaya başlamıştı. Bu kadar soğuk kanlı olması çok garipti, ölen kişi onun meslektaşıydı ve arkadaşı ama yinede bir şey hissedemiyordu sadece üzgün gibiydi ama dahası yoktu.
Giriş kapısında onu bekleyen siyah saçlı çocuğun yanına adımlamıştı. Sesini nahif tutmaya özen gösterir gibiydi tonu "Çok beklettim mi?" Karşılık olarak hafif bir baş sallaması almıştı hayır anlamında.
Tam iki haftadır buraya geliyorlardı ve her tarafta ceseti arıyorlardı. Ama hayır bir şey çıkmamıştı.
"Daha fazla burada beklemeyelim içeri girelim" bu sefer baş sallaması ile onay veren oydu. Yavaş adımlarla, görevliye kartlarını göstererek içeri girmişlerdi. Ne yapacakları burada, bakmadıkları oda veyahut yer yoktu ama neredeydi bu ceset. Yoksa ceseti farklı bir yere mi taşımıştı ama hayır iz yoktu yani taşıma izi.~Cinayet günü ve sonrasında olanlar~
Burada yeni göreve başlamıştı. Normalde çocuk şubede çalışıyordu ve kaybolan çocukları arıyordu ama görevi hapishaneye çıkmıştı. Nahif, tatlı ve güler yüzlü bir polis memuruydu. Ve çoğu kişi onu gerçekten severdi hemde çok severdi. Hapishanede ki suçlular dahi onu seviyordu.
Tanıdığı biriydi onu kenara çeken, ama kimse görmemişti. Bir şeyi taşıması için yardım istemişti ve o da yardım etmişti ama öyle bir yere çekmişti ki.. yıllardır kullanılmıyordu burası. Kulağına fısıldadı. "Her zaman alçak gönüllü biri oldun. Biraz bencillik etmelisin. Sadece iyi biri olamazsın. Bu senden nefret etmemi sağlıyor. " Ses, ses en yakınına aitti ama neden? Küçük bir karıncaya zarar veremeyen o neden şimdi ona zarar vermeye çalışıyordu. Yutkundu, azrailin soğuk nefesi gibiydi nefesi. Boğuştu, savaştı ama sonunda bıçağı yemişti. Böyle işlenmişti cinayeti...Jimin ve Jungkook bu soruşturma için görevlendirilen kişilerdi. Ve her ikisininde arkadaşıydı ölen kişi. Defalarca kez gidip gelmişlerdi ama kan izleri dışında hiçbir şey bulamamışlardı. Ve bugün ise yağmur yağmıştı. Kore'de yağmur yağmasına alıştıkları için bunu sorgulamaları yersiz olurdu. Hava yağmurlu ve karanlık bir enerjideydi.
Bu sabah, birisi hapishaneye tekrar gizlice girmişti. Cesetin nerede olduğunu biliyordu. Doğruca oraya gitmiş ve onu kimse girmeden çıkarmıştı. Yukarı, yukarı da bir yere bırakmıştı onu. Ve tam kalbine bıçak gelecek şekilde bırakmış ve tekrar gitmişti.
~Tekrar bu sabah olay mahallinde~
Etrafta geziniyorlardı. İpucu veyahut başka şeyler arıyorlardı ama yok. Kocaman bir hiç vardı ellerinde. Bir yerin önünden geçerken Jungkook'un kafasına kırmızı bir sıvı düşmüştü. Yağmur ne zamandan beri kırmızıydı? Derhal Jimin'i çağırmıştı bir merdiven getirmesini isteyerek hemde. Orada bir şeyler vardı, ve görmeliydi ne olduğunu.
Jimin kendinden daha büyük bir merdivenle gelmiş ve doğruca onu duvara yaslayarak Jungkook'a bakmıştı. Jungkook başını sallayarak çıkmıştı yukarı doğru. Tavanı gördüğünde şok içindeydi, arkadaşı oradaydı çıplak ve göğsünde bıçak saplı olarak duruyordu."Derhal ekibi ara, Amire haber ver. Hemde hemen. " Sesi nefret ve kin doluydu hemde çok. Jimin hemen aramıştı Yoongi'yi bir kaç çalıştan sonra açmıştı sesi yorgun ve husursuz geliyordu Yoongi'nin. Jimin hemen konuşmaya başladı sesi panik veyahut ceseti bulduğu için neşeli gibiydi ama arkadaşı olduğu için üzgündü de.
"Ceseti bulduk, Amirim hemen gelin. "
Karşı taraftan bir onaylama cümlesi geldikten sonra telefonu kapatmış ve Jungkooka'a bakmıştı...Yeni bir kabusun başlangıç habercisiydi bu ve ikisi de birbirine bakarken tepelerinden uçarak tüyünü düşüren bir karga uçmuştu tepelerinden. İkisi arasına düşmüştü tüy ve ne olacağı artık belirsizdi. Kader onlara ne getirecekti, nasıl cinayetlerle boğuşacaklardı ve katil kimdi? Aklında ki plan neydi bilinmez bir sırdı bu.
×
×
×
×
×
×
×
×
×
×
×
×
×9 Ağustos 2022, kuşların kanatları sizin üzerinize düşünce uğur getirir derler. Ama bu hikayede hayır karga bize uğur getirmeyecek. Hikaye ünlü Kore dizisi Mouse'tan ilham alınarak yazılmaya başlanmıştır. Benzerlikler görürseniz ilham kaynağımın o dizi olduğunu bilmenizi isterim.
Hâlen katilimiz belli değil aklınızda birisi varsa yorumlarda belirtebilirsiniz. Kendinize iyi bakın.. Huzurla kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Crow | Jikook
Mystery / ThrillerKarganın uçuşu, karganın sesi. Bir lanet okuyormuş gibiydi onlara. Bu lanet zihinlerini ele geçiren bir lanet miydi yoksa sadece zihinlerinde ki o sese verdikleri isim mi Kargaydı? Peki ya cinayetler.. katil kimdi?