1.BÖLÜM - Eylül "Oyun Bozuldu" (Yeniden Düzenlendi)✔️

915 32 9
                                    

Yazardan...
Sonbahar mevsiminin gelmesiyle soğuk havalar yavaştan kendini hissettiriyordu. Villa bahçesinin meyve ağaçları yapraklarını dökmüş, çiçekler ve süs bitkileri çoktan solmaya başlamıştı. Yaz aylarının canlı renklerinden eser kalmamıştı.
Bir kupa kahveyi yudumlayan henüz 20 yaşındaki genç kız bir hayli düşünceliydi. Bir çıkış yolu bulmalıydı. Arada kahvesini yudumlayarak tek bir noktaya sabitledi gözlerini. Şu ana kadarki son on yılı film şeridi gibi geçti gözünün önünden. Hali vakti gayet yerinde olan ailenin azıcık da olsa şımartmaya tenezzül dahi edilmeyen İlk ve tek çocuğuydu. Hak ettiğinden çok ona dayatılan kasıntı hayatı yaşıyordu. Olmazdı olamazdı bu kadarı, varlık içinde yokluğu yaşamak genç kızdan sorulurdu. Sabah kahvaltılarından akşam yemeklerine kadar sofrası zengin bir menüye hakim olsa da ruhunu doyuracak manevi desteğin eksikliği vardı. Şu an dayanıp ağlayacak bir omuz olsa, biraz dinleyen anlayan olsa kâfiydi genç kıza göre. Koskoca evde on yaşından beri yapayalnızdı Eylül. Bir kardeşi olsaydı fena mı olurdu? Abisi ya da bir erkek kardeşi olsa belki dinlerdi arkasında olurdu. Yada bir ablası, bir kızkardeşi olsa sabahlara kadar sohbet edip birlikte ağlayıp birlikte gülselerdi, birbirlerinin sırdaşı olsalardı, şu 5 Sene önce kaçar gibi giden; tek derdi yemek içmek olan, sevgisini şefkatini paylaşmakta oldukça cimri dadı bozuntusu bayan Sofia'ya birlikte ayar verselerdi, şampuanına tutkalı birlikte koysalardı, basit numaralarla canına okusalardı çok eğlenirlerdi belki de.

Sonra da hayallerinden sıyrılıp kendini soyutladığı ortama geri döndü. Biraz da olsa hayal kurmak beynindeki tilkilerinin sırtlarındaki yükü hafifletse de tekrar bir çözüm bulmak için birşeyler düşündü. Ne olursa olsun kurtulması lâzımdı. Şu cehennem gibi evin iki zebanisi vardı. Kollarından tutup onu ateşe atacak.
Eli ayağı günah deryasına bulaşmış birinin ateşten halkasını parmağında taşıyarak, bir dakika dahi olsa kalan ömrünü bu şekilde geçiremezdi. Dün akşam yaşananlar gözünün önüne geldi genç kızın. Yemeğe davetli misafir adı altında gelen üç kişilik ailenin niyeti, yanlarında getirdikleri çiçek ve çikolatadan belli oluyordu. Genç kıza, son derece varlıklı, hali vakti yerinde bir aile izlenimini veriyordu gelenler. Bir an simsiyah gözlere takıldı deniz mavisi gözleri. Dört bir yandan beyazlığının ve göz bebeğinin tam görünmesi, keskin yüz hatları, yüzündeki derin çizgiler, esmer teni, genç kıza hiçte iyi bir izlenim vermiyordu. Genç kızın gözünde yıkıcı, zalim, narsist biri olarak görünüyordu genç adam. Ne yani; bu adam mıydı öve öve bitiremeyip ona layık gördükleri eş adayı? Görmüyorlar mıydı gözünün önündekileri? Kızlarına avını bekleyen bir sırtlan gibi baktığını? Bu işte kesin bir bit yeniği vardı. Annesi ve babasının yüzüne baktı. Gayet rahat görünüyorlardı. Sonra babasının konuşmalarına kulak verdi. Bir projeden bahsediyordu babası. Projeyi birlikte hayata geçirirken aradaki bağı da çocuklarını evlendirerek güçlendirmekten bahsediyorlardı demek. Şimdi kahrolası bir projenin selameti için mi geri kalan ömrü heba olacaktı genç kızın? Acı bir gülümsemeyle kaşığını masaya bırakıp "Müsaadenizle" dedi ve banyoya geçti. Ardından Tibet'in kendisine sinsi bir sırtlan gibi baktığından emindi. Banyoda ne kadar çok ağlamayı istese de tuzlu yağmurlarını geceye sakladı genç kız. Kapısını kitleyip yorganın altında gözleri şişene kadar ağlayacaktı. Şu on yıl genç kızdan aldıklarını ne zaman geri verecekti? Babaannesinin sözleriydi şu an kulağında yankılanan. Hem altından daha değerli bir küpeyi genç kızın kulaklarında. "Sabret seyret..." Sabredecekti. Düğüne kadar razı gibi davranacaktı ve deyim yerindeyse dananın kuyruğunu kendi koparacaktı. Demek bir fikrini bile sorma gereği duymadan körü körüne vereceklerdi. Genç kızın tahminine göre birşeyler vaad edip kandırılmış olabilirler miydi? O zaman olacaklardan da genç kız sorumlu değildi. Zafer öncesi ufak ve hin bir gülümseme bıraktı aynaya. Ellerini yıkayıp havluyla kuruttu ve dışarı çıktı. Hiçbirşey olmamış gibi davranmaya başladı ama içi içini yiyordu Eylül'ün.
Yemekte de, isteme faslında kahve ikram ederken de rahatsız edici bakışları her ne kadar korkutsa da görmezden gelmeye çalışıyordu genç kız. O an yüzük takmak için Eylül ve Tibet'i yanyana olması gerekiyordu. Oldukça gerilmiş elleri titremeye başlamıştı. Tibet'in babası Haldun Bey yüzükleri takarken Eylül'ün içine yeni bir huzursuzluk daha bekleniyordu. Böyle biriyle bırak beş dakika yalnız kalmayı, bir an bile yüzüne bakmak ürkütücü geliyordu. Ömrünün geri kalanını onunla geçirebileceğini sanmıyordu Eylül. Acilen kurtulması gerekiyordu bu evden, bu durumdan, bu adamdan, parmağındaki alyans bile zenginliği bir güç görüp arkasına saklandıklarını ifade ediyordu genç kıza göre. Bu gösterişli halka adeta parmağını yakıyordu ateşten bir çember gibi.

TUZLU YAĞMUR "Evvelâ Vatan" "Sınırsız Sevenlere Koşulsuz Sevenler Gerek..."Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin