*19*

171 14 0
                                    

Önünde durduğum kapıya son kez derin nefes alıp sakince vurdum

Yavaşça aralanan kapının arkasındaki arkadaşımla gülümsemeye çalıştım 'gel içeri'

Kafamı sallayıp yavaşça içeri girdim. minho hyung benim öz abim gibiydi. Babam vefat ettiğinde annemin piskolojik çok sıkıntısı olmuştu ama minho hyung bir abi gibi hiçbirini bana yansıtmamıştı. Kapı komşusu olmamızın tabiki etkisi vardı ama her komşu onun kadar ilgilenmezdi benimle. Bırakın komşuyu bizzat akrabalarım annemle beni ortada bıraktığında minho hyungun ailesi bize kol kanat gelmişti

Aynı onun gibi bende annesini kaybettiğinde ona ayni desteği vermeye çalışmıştım. İkimiz birbirimizin yaralarını saran kardeşlerdik

Demem o ki bu kadar yakın bi ikiliydik biz. Ama changbinle olan ayrıldığımızda changbini evine almış onunla ilgilenmişti bu anlaşma nasıl bir anlaşmaysa kardeşine acı çektiren o adamı evine almış dahası ona hak vermişti

Jisunga bakıp minhonun nerede olduğunu sordum. Bana yukarıyı gösterirken bir şey diyecek gibiydi

Çok sorgulamadan odaya çıktım ve bir sure beklemenin ardından tüm cesaretimle kapıyı açtım

Oradaydı minho hyung. Changbinin tam karşısındaydı. Ama gözlerimi changbinin yaşlı gözlerinden alamadım

Ağlamaktan kızarmış ve şişmiş gözleri ve burnu, kızarık burnu ve göz altları. Yaşların çizdiği ıslak yollar hepsiyle karşımdaydı

Buraya gelirken tek düşündüğüm minho hyung olduğundan onun burada olduğu tamamen çıkmıştı aklımdan

İçimdeki öfke hızla hüzün ve şefkatle yer değiştirdi bu sefer

Minho hyungun ayağa kalktığını ve odadan çıktığını hissettim ama karşımdaki aciz bedenden gözlerimi çekemedim

Minho hyung çıktıktan sonra ne kadar daha birbirimize baktık hatırlamıyorum

Sadece parlayan, bana kendimi özel hissettiren o gözlere bakmayı ne kadar özlediğimi hatırlıyorum

'felix' sonunda azından bir kelime çıkarken sesini ne kadar özlediğimi fark ediyorum bir daha

'bu halin ne!' sinirliyim ona ve bana çektirdikleri için deli gibi öfkeliyim

'ben' başını önüne eğdi bu sefer, siyah yumuşak tutamlara baktım bu sefer de dokunmayı çok özlemiştim

'beni terk ettikten sonra bu hale gelecektin madem neden yaptın bunu' biraz yaklaştım ona. O da başını kaldırmış beni izliyordu kısık gözlerinin ardından

'changbin tanrı aşkına şu haline bak. Acınacak haldesin ve hala bizim için bir şeyler yaptığını savunuyorsun' sinirle üzerine yürüdüğümde burnuma gelen içki kokusuyla tekrar duraksadım

'içki kokuyorsun' gayet stabil sesimle söylediğim cümleyle yanaklarında daha kurmamış yaşlara yenileri eklendi

'özür dilerim' bu adamın ağzından başka kelime çıkmayacak mı

'durup durup özür diliyorsun farkında mısın? Özür dileyeceksen özür dilemen gereken şeyler yapma' onun yakalarından tutup aynı hizaya gelmemizi sağladım ve yüzüne baktım. Gözlerini asla benimkilere bakmıyordu

'gözüme bak changbin' kafasıno iki yana salladı 'utanıyorum'

O kadar kısıktı ki sesi 'benden mi utanıyorsun'

İkimiz birbirimizden asla utanmazdık. Sevgi de böyle değil midir zaten? Utanmak, aşşağılanmak gibi duyguları hissetmeyip yanında rahat ve kendin olabilmek

'benden mi utanıyorsun?' hala irislerine odaklıydım, o ise hala siktiğimin halısından gözlerini çekmemişti

' kendimden' hemen dibinde olmasam duymayacak kadar kısık çıkmıştı sesi

'changbin' be sefer şefkatle çıktı sesim. Yakalarındeki ellerimi bırakıp yanaklarına süzülen yaşları silip okşadım. Bu sefer kesişti irislerimiz. Burukça bir gülümseme bıraktım. Gözleri hemen oraya kaydı

' hadi anlat bana olur mu? Hm' biraz daha sokuldum ona 'changbin?' ellerini hareketlendirdi ve belime sardı. Hissettiğim temasla kalbim normal ritminin dışında attı. Bu hissi çok özlemiştim

'bana söz vermen gerek ama' alnını alnıma dayarken onu onayladım bitsin artık bu saçma durum

'ne sözü?' belimdeki elleri daha bulunduğu yeri ısıtmadan omuzlarıma çıkmış sıkmıştı 'kendini suçlama veya üzme her şey benim tercihimdi. Bunu unutma olur mu?'

Tanrı aşkına neydi bu beni üzecek anlaşma


Drunk|changlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin