fatum,3

861 114 792
                                    

la forza

Susuz kalan çöller şimdi hayat buldu, kuruyan dudakları nefesini bulmuş gibi aralandı. Kader, ağlarını öyle örmüştü ki ruha, aklı şuursuz olsa dahi yabancılık çekmedi. Güneş tepede, hafif dalgalar eşliğinde beyaz tenine çarparken kalbi göğsünün altında çarptı, kanatları kopan bir kuş gibi çırpındı.

Savunmasız, çelimsiz, kırılgan bir çiçek elinin kenarındaydı. Sarı yapraklı çiçek, hafif esen bir rüzgarla parmağını okşuyor, sanki uyanmasını fısıldıyordu.

Bulutluydu mavi gök, tanrının fırçasından sıçramış beyazlıklar koca güneşin önünde gölge ediyordu. Yemyeşil çayırların hafif hışıltıları hayali bir masalın satırlarına ahenk olmuştu. Kurbanın zayıf bedeni arı bir sükunetin uykusundaydı. Sarı sedef saçları güneşin parlak ışığı altında parıldıyor, yumuşak buklelerinin bir kısmı solgun yüzüne karışıyordu. Kirpikleri ipek tutamları misali büyük gözlerini süslüyorken, gittikçe zayıflayan bir baygınlığın içerisindeydi. Beyaz teni solgun, güneşin altında kalmış yanakları ise pençe pençe kızarmışlardı. Dışarıdan bir göz onu bir tablo sanabilirdi fakat, kulaklarına şarkıları fısıldayan insanlar biliyordu ki o sadece zavallı bir kurbandı o kadar.

Kum saatinin son taneleri usulca aktığında eksik sayfalar yakılmak üzere yeniden yazılıyordu.

Kirpikleri çelimsiz bir bilinç ile titredi. Dudakları, uzun yıllardır sudan ırak kalmış gibi pul pul dökülürken, tenine çarpan güneşten yüzü gerilmişti. Göğsünün altındaki zayıf kalbi sanki ölüm eşiğinden dönen bir anka kuşu misali atmaya çalışıyordu.

Sanki ölmüş ve dirilmiş gibiydi. Fakat ne beden farklıydı ne de ruh, yalnızca henüz doğmamıştı o kadar.

"Anne! Bak, kadın burda!" küçük tepenin ardından gelen bir çocuk sesi kadının kulaklarına kadar ulaştı. Vücudu ani bir dürtü ile irkilirken zihnindeki o bulanık ses artık zamanının geldiğini söylüyürodu. "Ölü değildir değil mi?" çocuk hızlı adımlarla annesinin elinden çekiştirirken üzerindeki paçavra tarzı kıyafetlerden köylü bir çocuk olduğu belli oluyordu.

Adım sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Lalisa artık baygın değildi fakat gözlerini açmak hatta kirpiklerini oynatmaya çalışmak bile tenini kıstırıyor gibi hissettiriyordu. Canı bilmediği bir sebepten yanıyor, nefes almak bile dudaklarını yakıyordu.

Rüzgar esiyordu. Parmağını okşayan kırmızı yapraklı çiçek bile tenini sızlatırken bilinmez bir acının dilrubası olmuştu. Gözünün kenarından yaş aktı. Saçlarına doğru süzülen damla yanık kokan tenini adeta cıs etmişti. Öyle acıyordu ki her bir yanı dudaklarından acı iniltileri düştü. Düşünemiyordu, adını bile unutmuştu. Acı, beynini tehlikeli bir valse kaldırmıştı.

Küçük cocuğun soluk sesleri yaklaştığında ne pahasına olursa olsun gözlerini aralamaya çalıştı. "Gözlerini açmaya çalışıyor," çocuk karşısındaki kadının çaresizliğine yüreği titreyecek kadar olgundu, yanına çöktü ve daha önce görmediği yüzü seyretmeye başladı. "Ona yardım etmeliyiz."

Annesi sonunda tepenin ardına çıktığında solukları boğazına dizilmiş, güneşten yanan kırmızı teninin benzi atmıştı. Orta yaşlarda, basit bir köylü kadınıydı. Buraya kadar çocuğun çığlıklarının peşinden gelmiş nefesinin yetip yetmeyeceğini düşünmemişti. Fakat yaralar içinde yatan kadının sessiz acısı gözlerine değdiğinde solukları kesilmiş, büyüyen çekik gözleriyle yanına yaklaşmıştı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 27, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

la forzaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin