House of Silver
Çiziyorum, bilinçaltım bana yol gösteriyor. Süt beyazı kadar ak olan sayfayı elimdeki kara kalemle pisletiyorum. Eminim hiçbir sanatçı çizimlerini 'kağıdı pisletmek' olarak tanımlamazdı. Ancak ben ne bir şey anlatmak istiyorum çizimlerimle ne de gördüğümü aktarıyorum. Tek yaptığım bilinçaltımın bana yol göstermesine izin vermek.
İlk oturduğumda bu masanın başına, çizimim birkaç daire ve üzerine atılmış çiziklerden ibaretti. Şimdiyse, neredeyse çıplak bir kadın.
Geceliği yavaşça üzerinden dökülüyor, elleri vücudunun üzerinde. Saçları omuzlarından süzülüyor, incecik belinden kalçalarına süzülen etek kısmı mükemmel duruyor.
Bilinçaltım birkaç çizgiyi buna çevirdi işte. Kağıdın üzerindekinin kim olduğunu biliyorum, herkesten daha iyi biliyorum.
Başımı kaldırdım ve saate baktım. Bir saattir masamın başındaydım. Birkaç dakikaya yemek için aşağıya çağırılırım.
Pencereme doğru ilerledim ağır adımlarla. Uçsuz bucaksız bir tarlanın üzerindeydi evimiz. Özenle biçilmiş çalılıklar şahane duruyordu ancak bu malikanenin abartısında en ufak bir ruh yoktu. Üç kişi için, yalnız üç kişinin yaşaması içindi bu malikane. Eh, doğal olarak terk edilmiş duruyordu. Ben, eve arada bir uğrayan anne ve babam.
Yemek için aşağıya çağırıldığımı duydum ve penceremin ucundan ayrıldım. Ömrümün geçtiği koridorlardan, merdivenlerden indim yemek salonuna ulaşmak için.
Ağır adımlarla spiral merdivenlerden indim. Yemek salonuna girdiğimde annem ile babamı beni beklerken buldum. Her gün aynı saatte aynı yerde olurlardı. Uzun masa yemekler ve içkilerle dolu olurdu, annem sol baş köşede babam sağ baş köşede otururlar bana da yan taraf kalırdı. Birbirimize olan mesafemiz bir ailenin bırakması gerekenden oldukça fazlaydı.
"Hadi otur kızım." Annemin zarif elleri sandalyemi işaret ettiğinde yerime geçtim.
Ve bir gün öncekiyle aynı olan sohbetimiz başladı.
"Günün nasıldı canım?" dedi annem az pişmiş etini tabağına alırken.
Bana mı yoksa babama mı dediğini hiç anlayamazdım. Daha sonra simsiyah gözleri beni buldu kanlı etini ağzına götürürken.
"Her zamanki gibiydi." dedim önümdeki eti keserken.
"Kitap okudum, mektuplarıma cevap verdim. Bitkilerimle ilgilendim, resim yaptım..." diye devam ettim etin kestiğim yerinden akan kanı izlerken. Annem ile babam eti böyle yerlerdi, onları bildiğimden beri. Sorduğumda kanı tatmak istediklerini söylemişlerdi.
"Ne öğrendin?" dedi babam kapkara kaşlarını kaldırarak. Beni sorguya çekmek günlük aktivitesiydi. Bu şekilde davranmak belki de kontrolde olmak isteğindendir, her şekilde ne kadar sinir bozucu olduğunu değiştirmiyor.
"Gezegenleri temsil eden bitkiler."
"Hıh." Bilmiş bir şekilde sırıttı ağzındaki lokmayı çiğnerken. "Onu birinci sınıfta öğretiyorlar sanıyordum."
Elimi kan rengi kadehime götürdüm. Gözlerimi yumdum ve şarabın boğazımdan geçmesine izin verdim. "Yavaş ol." dedi annem çatık kaşlarla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐋𝐮𝐬𝐭 𝟒 𝐋𝐢𝐟𝐞 ~ 𝐑𝐞𝐠𝐮𝐥𝐮𝐬 𝐁𝐥𝐚𝐜𝐤
FantasyHerkes bilirdi, dışarıdan bir göz olarak, Regulus ile Elizabeth'in ilişkisini. İki rakip Quidditch oyuncusu, biri ölüm yiyen diğeri kanıbozuk, biri Slytherin diğeri Gryffindor... Düşman olmaları için pek çok sebep vardı, neden bu kadar şaşırtıcı ols...