• ◇ 1. KISIM ◇ •

1.7K 83 955
                                    

Veeeee Bam!

Ben geldim!

Hemde bomba gibi!

Herkesin beklediği smut/minific sonunda karşınızda!

Yorumlarınızı büyük bir merak ve heyecanla bekliyorum!

Lütfen bol bol yorum yapın ve oy vermeyi unutmayın!!!

Keyifli okumalar dilerim ♡


"Başka bir arzunuz var mı efendim?" önünde eğilmiş ve emir vermesini bekleyen garsona, kalem tuttuğu elini istediği bir şey olmadığını belirtircesine gelişigüzel bir şekilde salladı. Garsonun selam vererek çıkmasıyla, bulunduğu locada arkasına yaslanarak sinirle parmakları arasında duran kalemi masanın üzerindeki çizimlerine doğru fırlatarak, tuttuğu nefesini hızla verip, gözlerini sıkıca yumdu.

Yaklaşık üç yıldır locasında oturmakta olduğu bu bdsm kulübüne sık sık gelip, çeşitli şekillerde birlikte olan insanları dikkatle izliyordu. Onların detaylı çizimlerini yapıyor, daha sonraysa o çizimlerini birer sanat eserine dönüştürüyordu.

O bir heykeltraştı.

Dünyaca ünlü fakat kimsenin kim olduğunu bilmediği anonim bir heykeltıraş...

Prometheus.

Kendisine verdiği isim buydu. Olimpos'tan ateşi çalarak insanlara veren o tanrı gibi o da zevk ve beraberinde gelen diğer duyguları insanlardan çalarak heykellerine veriyordu...

Şimdiyse yapacağı diğer heykelleri için yeni çizimler yapmak adına bu kulübe gelmişti. Ancak geçen iki haftada olduğu gibi bu gece de kalemi kağıt üzerinde hiçbir iz bırakmamıştı.

Çizemiyordu...

Yeteneğini kaybetmiş gibiydi. Aklındaki parçalar kağıt üzerinde birleşmiyor, istediği o etkiyi bir türlü yakalayamıyordu. Son iki hafta içinde buruşmuş bir şekilde etrafa saçılan çizim kağıtlarının haddi hesabı yoktu. Hepsi sinir ve hayal kırıklığı ile atıldıkları yerde minik tepecikler oluşturmuştu ve bu tepecikler her dakika eklenen kağıtlar ile büyük bir dağa evrilmek üzereydi. Yaklaşık iki ay sonra açılışı planlanan büyük bir sergisi vardı ve o hep olduğu gibi serginin temel taşı olan eseri yine en sona bırakmıştı.

Ana eseri her zaman sona bırakırdı çünkü her bir parçada içindeki duygulara bambaşka şeyler ekleniyor ve tüm o eklenen şeyleri içinde biriktirerek, hepsini sonuncuda ortaya koyuyordu.

Onun zihninde ilham, bir başka ilhamın bel kemiğinden daha güçlü doğuyordu çünkü...

Fakat ilhamı görünmez bir darbe almış ve o kemiği paramparça olmuş gibiydi. Tüm zihni ışıksız bir odadan ibaretti. Öyle ki fikirlerinin gölgeleri dahi zihninin duvarlarına düşmüyor, karanlık bir köşede var olması ile yok olması bir oluyordu.

Kulaklarında yankılanan sayısız çığlık ve inleme sesi şakaklarında huzursuz bir ağrının oluşmasına neden olurken başını deri koltuğun sırt kısmına doğru yaslayıp, sıkıca kapattığı gözlerini yavaşça araladı.

İçkiye ihtiyacı vardı.

Masanın üst kısmında duran küçük ekrandan garsonu çağırırken sol baş ve orta parmağını maskesinden açıkta kalan şakaklarına bastırarak ağrıyı biraz olsun hafifletmeye çalıştı. Yaşadığı ağrının sinir ve stresten kaynaklı olduğunun farkındaydı çünkü son on gündür başı aralıksız olarak ağrıyor, ne içerse içsin ağrıyı bir türlü geçiremiyordu. Bunun onda yarattığı rahatsızlık hissi öylesine büyüktü ki çevresine saçtığı öfke ve gerginliğin seviyesi birbiriyle yarışır durumdaydı.

THE SCULPTOR | TAEKOOK (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin