"Burası olduğuna emin misin Aiden?" diye sordum yarım saatlik yolumuzda adını öğrendiğim bu yabancıya. Tarif ettiği yere gelmiştik ama buralarda hiçbir şey yoktu. Bir süre etrafına bakındı. "Yolun sonuna doğru ilerleyebilir misin? Buralarda bir yerde olmalıydı." dedi. İlerledim tam yol bittiğinde ve buradan devam edersek ormana gireceğimiz alana geldiğimizde sağ tarafta küçük bir karakol gördük. "İşte burası." dedi. Arabayı kenara park ettim ve arabadan indik.
Etraf yemyeşil sadece ormandı. Karakola yaklaşırken etrafta hiç ses yok gibiydi. Kapıdan içeri girdik. Belimde ki bıçağın soğukluğunu hissediyordum. Umarım onu kullanmama gerek kalmazdı. İçeri girdiğimizde bir anda burnuma hücum eden koku kesinlikle normal bir koku değildi. Çürük gibi kokuyordu. Tıpkı... bir ölü gibi. Sağda bekleme noktası olan yere girdiğimiz anda yerde ki kanlar içimin ürpermesine neden oldu. Kan izlerinin bitiş noktasına doğru baktığımda aklıma o adamın kadına saldıran görüntüsü gözümün önüne geldi.
Önümde üç tane virüslü üstünde polis üniforması olan birini yiyorlardı. Bir yamyam gibi. Aiden'a baktığımda o da yüzünü buruşturmuş bir şekilde o yöne bakıyordu. Geriye doğru bir adım attığımda ayağımın altında ki tahta zeminin gıcırdaması bütün odada duyuldu. Üçünün de gözleri bize dönerken gözlerinin griliği ve ağızlarında ki kan tüylerimi ürpertti. Birden üzerimize doğru gelmeye başladıklarında "Ne yapacağız?" diye sordum hızlıca.
Beni kolumdan tuttu ve hızlıca arkasına çekti. Elini birden beline attığında silahı çıkardı ve hiç düşünmeden tetiği çekip önde olan bir tanesinin karnına ateş etti. Hiç bir etkisi olmadığında daha da gerilmiştim. Karnına yediği kurşun hiç bir etki yaratmamıştı. Aiden bir tane kurşun daha sıktı göğsüne doğru, yine gelmeye devam etti. Son bir tane kafasına sıktığında hareketsiz bir şekilde yere düştü ama onunla uğraşırken diğer çoktan yanımıza gelmişti bile. Aiden onu iki yanından kollarıyla tutmaya çalışırken onun arkasında sadece izliyordum.
Ne olduğunu anlamadığın sırada sonuncu benim üzerime gelmeye başladı. Geri geri adımlarken sırtım duvara yaslandığında derin bir nefes aldım. Bitiyor muydu? Üzerime gelişini izlerken Aiden'ın sesi kendime gelmemi sağladı. "Bıçağın. Bıçağını sapla ona Megan!" diye bağırdığında üzerinde ki virüslüyü yere yatırdı. Belimde ki bıçağı aldım. Kurşun işe yaramıyorsa bıçak da yaramazdı. Kafası... Kafasından ölüyorlar. Derin bir nefes aldım. Üzerime doğru atlayacağı sırada sapını sıkıca kavradığım bıçağı tam kafasına sapladım ve birden yere düştü. Bıçağı bırakmadığım için bende onunla birlikte yere çömelmek zorunda kaldım. Bıçağı sert bir hareketle geri çektiğimde yüzüme sıçrayan kan midemi bulandırdı.
Bir silah sesi duydum. Aiden onu öldürmüştü. 3 ü de öldüğünde odada üç cesetle, daha doğrusu 4 cesetle yanlız kalmıştık. Elimi ağzıma götürüp öğürmek üzereyken kendimi son anda dışarı atabildim ve çimlerin üzerine kustum. Bu koku, yüzümde ve kıyafetlerimle olan kanın hissi.
İçimde ne varsa kustum. Arabaya gidip torpidodan ıslak mendil alıp elimi yüzümü sildim. Kapıdan çıkan Aiden arabaya doğru geldi. "İyi misin?" dediğinde kafamı iki yana salladım. Arkasında ki artık içinde biri yaşamayan karakola baktı. "Burada bulabileceğimizi sanmıştım." dedi. Arabanın kenarında yere oturdu ve ayaklarını uzattı. "Üzgünüm."
Elimde ki ıslak mendil kabıyla yanına oturdum. Bende onun gibi ayaklarımı uzattım. "Üzgün olmana gerek yok. Bu senin suçun değildi." Islak mendilden iki üç tane çıkarıp ona uzattım. Onunda elleri kan olmuştu. Üzerine atlayan şeyden kurtulmaya çalışırken bulaşmış olmalıydı.
Ellerini temizledi. Başını çevirip bana baktı ve gülümsedi. Bunca şeye rağmen hala gülümseyebiliyor olması beni de gülümsetti. O şeylerden bir tane öldürmüştüm. Kafamı önüme çevirdim, karakola baktım. "Bu insan öldürmek sayılmıyor değil mi?"