2

81 11 17
                                    

(Şimdiki zaman - Almanya)

Kardeşi Sebastian'ın hazırlandığını gördü Chris. Giydiği şık takımın yakalarını düzeltiyordu. Yavaş yavaş yanına yaklaştı. Kardeşinin saçlarına hafifçe şekil vermeye başlarken sordu:

"Davete mi katılacaksın?"

"Evet Hwang ailesi Koreden buraya oğullarının sergisine katılmak için geldiler. Hazır gelmişken de bir balo düzenlemek istediler. Sen bu tarz kalabalık yerlerden hoşlanmazsın diye teklif etmedim."

Aynadan onu görüyor olmasa Chris gözlerini devirirdi. Evet kalabalıktan hoşlanmazdı ama Hwang Hyunjin ve onun tabloları için her zaman istisna yapabilirdi. Üstelik son birkaç ayda eski tabularını yavaş yavaş yıkmaya başlamıştı. Her ne kadar kardeşi bilmese de o yokken dışarı çıkmaya başlamıştı. Arada sırada markete gider birkaç şey alır dönerdi. Eğer o gün kendini iyi hissediyorsa çarşıya bile çıkardı.

Kardeşinin saçlarını yapmayı bitirdiğinde elini kenardaki havluya silip jölenin fazlasını aldı.

"Anlıyorum, iyi eğlenceler sana. Güzel vakit geçir."

"Teşekkürler ağabey senin yerine de eğleneceğim."

Göz kırpıp son hazırlıklarını da tamamlayıp evden çıktı Sebastian.

Chris, kapının tıkırtılarıyla kardeşinin eve geldiğini fark etti. Ancak gelen konuşma sesleri yalnız gelmediğini gösterir nitelikteydi. Okuma gözlüğünü burnunun ucuna çekip gelenleri bekledi.

Kapıdan içeriye giren silüet ise donup kalmasını sağlamıştı. Uzun ince fiziği ve zarif yürüyüşüne ters baktığı yeri delip geçen bakışlarıyla gelen kişi Hwang Hyunjin' in ta kendisiydi. Hızlıca gözlüğünü çıkarıp okuduğu kitapla beraber yan tarafındaki sehpaya kaldırdı. Ardından ayağa kalkıp hızlıca selam verdi.

Hyunjin ve arkasından beliren minyon çocuk ilk başta şaşırsalar da selam verdiler. Ardından Sebastian konuştu:

"Sizleri tanıştırayım, bu ağabeyim Chris. Ağabey, bunlar da Hwang Hyunjin ve kuzeni Lee Felix."

Hyunjin elini uzatmış tokalaşırken konuştu:

"Tanıştığımıza memnun oldum efendim. Bay Sebastian' ın bir ağabeyi olduğunu bilmiyordum. O nedenle şaşkınlığımı mazur görün."

Chris ikiliyi selamladıktan sonra onlara oturmaları için koltuğu işaret etti.

"Ben de memnun oldum efendim. Siz de benim kusuruma bakmayın kardeşimin misafir ile eve döneceğini bilseydim görünüşüme çeki düzen verirdim."

Minik çocuk hemen atladı.

"Aslında zorla kendimizi davet ettirdik desek yalan olmaz. Kardeşinizin bestelerinin hayranıyım kalbimde bir yerlere dokunuyor gibi hissediyorum müziğini duyduğumda"

Chris, Hyunjin' in kuzeninin sesini duyduğunda afalladı. İlk gördüğünde minik bir çocuk sanmıştı onu. Fakat konuşunca.. konuşunca hiç de çocuk olmadığını anladı. Normalde Chris için bas seslerin karanlık yanları varmış gibiydi lakin o sesler bu çocukta birleşince tam tersi gün ayıyor, çiçekler açıyordu.

Öte yandan sarf ettiği sözler bir miktar burukluk bırakmıştı içine. Kimse bilmiyordu o bestelerin kardeşinin değil de onun olduğunu. Çok gizli sırlar içerdiğini. Genede kardeşinin itibarı için bozuntuya vermemeye çalıştı. Gülümsedi ve anladığını belirten bir şekilde başını salladı.

⋆--------✧◦☬◦✧---------⋆

Saatler geçti, sohbetler edildi ve Sebastian bolca piyano çaldı. Ardından Hyunjin birkaç saatte edindiklerine inandığı samimiyetleriyle biraz özel olan bir soru sormak istedi.

"Bildiğim kadarıyla, aileniz vefad etmeden önce tüm ailecek müzisyendiniz. Siz Chris Bey bir enstrüman çalıyor musunuz."

Chris gelen soruyla bir süre durakladı. Ne zaman konu ailesine gelse içine bir şeyler oturur, donup kalırdı. Yavaşça sakinleşmeye çalıştı.

"Evet, ben de çalarım. Ailemiz o trajik olaya kurban gitmeden önce kilise korosundaydım."

İlk tanıştıkları andan beri Chris' i izleyen Felix onda değişik bir şeyler olduğunu sezmişti. Bundan mütevellit her fırsatını bulduğunda Chris' i konuşturup onunla ilgili bilgi almaya çalışıyordu. Tıpkı şuan yaptığı gibi.

"O zaman hala çalıyorsanız bize bir şarkı bağışlamak ister misiniz?"

Bang kardeşler için gelmesini en çok istemedikleri soruydu. İkisi de soğuk soğuk terler dökerken Sebastian uyduracak bahaneler arıyordu. Öte yandan Chris ise karar vermeye çalışıyordu. Eğer burada onların önünde bir şeyler çalabilirse belki ileride çok daha büyük şeylere cesaret edebilirdi. Üstelik kendi bestesi diyebilmek için kardeşinin daha önce hiç çalmadığı bir parçayı çalmalıydı. İlk başta tereddüt etti, daha sonra ise tam da kardeşi mazeretler üretecekken parlak gülümsemesini konuklara armağan edip olur anlamında kafasını salladı.

"Kardeşimin aksine benim profesyonellik alanım keman bu nedenle müsaadenizle onunla minik bir parça çalmak istiyorum."

Yalandı aslında Chris en az keman kadar piyanoyu da güzel çalabiliyordu. Lakin çalacağı, kardeşinden gizlemek için büyük çaba gösterdiği o parçayı kemanıyla çalmak istedi. Ondan farklıydı bunu göstermeyi çok arzulamıştı.

Hızlıca odasına girdi ve sakladığı kağıtları çıkardı. Aslında hepsi ezberindeydi ama Chris garantici bir adamdı. Tüm önlemini almadan işe koyulmazdı.

"Beklettiğim için lütfen beni mazur görün notalarımı bulmam biraz vakit aldı."

Bunlar derin dünyasına gönülmeden önceki son sözleriydi.

Çaldığı ilk notalar temkinliydi, çok gergindi. Sakin bir başlangıçtı evet ama oldukça korkakçaydı. İnsanların onu okuyabildiğini hissetti. Atak geçiriyormuş gibiydi. Zangır zangır titrememek parçayı çalmaktan daha zordu. Fakat yavaş yavaş alıştı. İnsanlar dinleseler bile anlamazlardı. Her zaman olan şeydi bu. Herkes acı çırpınışlarını görürdü ama fark etmezdi, duyar ama hissetmezdi.

Bu nedendir ki kendini bırakmaya karar verdi. En derin sırlar, en karanlık günler. Hepsi gün yüzündeydi. Bir an o kadar çok geldi ki tüm düşünceleri... Her şey birbirindeydi şuan, notalarından bile belli oluyordu karmaşa. İşte bundan nefret ediyordu, bu şarkıyı ne zaman çalmaya başlasa aynı şey yaşanıyordu. İlk bestelediği ana gidiyordu aklı. İlk bestelediği andaki hislerini teker teker yaşıyor, çok kuvvetli bir atak hissiyle dolup taşıyordu. Elleri kendiliğinden hareket etmese hiçbirini kaldıracak gücü bile bulamazdı Chris.

Her şeye rağmen dik durmak istedi. Acılarının altında ezilmek istemedi çünkü biliyordu eğer tüm hisleri ona yük olup binerlerse kimse sevmezdi onu, kabullenmezlerdi. Bu düşünceden de korktu. Sevilmemekten. İçindeki minik, anne sevgisini ancak yarım alabilmiş çocuk tamamlamak istedi. Tam hissetmek... Onun neyi eksikti. Neden o kendini dört duvar arasına sıkıştırmış bir şekilde kardeşinin tatminiyet merkezi için çabalıyordu. Kimse sesini kardeşi onun parçalarını çalarken de duymuyordu. Sahi şimdi duyarlar mıydı acaba? Evet ilk başta hiddetle karşı çıkmıştı bu fikre lakin şu an duyulmak istiyordu. Belki o zaman şefkat görebilirdi birilerinden

Deli gibi terliyordu. Parçanın sonlarına yaklaştığı için hem fiziksel hem de mental olarak çok büyük bir yorgunluktaydı. Bu yorgunluğunun üzerine bir de onu duymayacaklarının farkındalığı geldiğinde gülümsedi. Belli belirsiz ama oldukça buruk bir gülümsemeydi. Tıpkı şu an çaldığı notalar gibi. Toparlanması gerektiğini hissetti. Bedeninde kalan son güç tanesiyle notalarına asıldı. Bağırdı, çağırdı tüm öfkesini kustuktan sonra anladı içindeki o çocuk yıllar öncesinde ölmüştü.

Son notayı da çaldıktan sonra birkaç saliselik minik bir duraklama yaşadı. Gerçek hayata dönme vakti gelmişti. Göz kapakları ağır ağır açılırken karşısına ona şaşkın gözlerle bakan ikiliyi gördü. Bir süre bakışlarını anlamaya çalıştı. Batırmış mıydı acaba her şeyi? Ya da tüm kelimelerini okuyabilmiş miydi bu iki yabancı?

Onlara bakmayı kestiğinde ise kardeşinin alev saçan gözlerini fark etti. Tam o zaman anlamıştı dibe, en derinlere battığını.

⋆--------✧◦☬◦✧---------⋆

Chris'in çaldığı şarkı chaconne isterseniz açıp dinleyebilirsiniz.

Sub Rosa // ChanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin