BÖLÜM 1: SÜRPRİZ

142 5 5
                                    

     Bu gece insanın içindeki bütün duyguları ürpertecek kadar soğuktu. Bu gece; kalbi parçalanmış, yok olmuş lanetli birinin kalbinin yerini dolduran o boşluk gibiydi: karanlık, simsiyah bir hiçlik gibi. Bu karanlık hiçlik zaman zaman boğardı insanı. Kaçacak yer ararken, o boşluğun içinde kaybolduğunuzda aklınızı yitirirdiniz. Her seferinde daha da bütünleşirdiniz o boşlukla ta ki bir hiç olana kadar.

Berenice gökyüzündeki etrafı loş bir şekilde aydınlatan aya baktı uzunca. Önce hayallerini sonra geleceği ve en sonunda geçmişi düşünerek imkansızlığın sınırlarından geri dönmeyi başardı. Uzun zaman olmuştu hayal kurmayalı. Hep gerçeklik içinde yaşamak zorunda kalıyordu. Şimdi de elinde sadece gerçekler kalmıştı: On yaşındaki kardeşi Cyrus'a bakmak için yeni bir iş bulmalıydı. Çünkü önce annesini 13 yaşındayken kaybetmişti. Babasını ise 5 ay önce. Herkesin onları yapayalnız bırakacağını biliyordu. Zaten böylesi de o ve Cyrus için daha iyiydi. En azından bu kış onları dondurucu soğuktan koruyan bir evleri vardı. Ellerindeki paranın onları gelecek seneye kadar idare edeceğini düşünüyordu. Fakat yine de bir iş bulup çalışması gerekiyordu. Bu şekilde düşüne düşüne en sonunda kahverengi gözleri kapandı ve derin bir uykuya daldı.

Sabah, Cyrus okula gittikten sonra dışarı çıktı ve camlardaki ilanlara baktı. Birçok yer onu kabul etmedi. Kadını küçümseyen, lanetleyen bu küçük toplumdan ötürüydü reddedilişleri. Nereye gitse bir kız olduğu için küçük bir ücret alabileceğini ima eden sözler duyuyordu. Ayakları artık yorgunluktan ve soğuktan sızlamaya başlamıştı. Biraz dinlenmek için olduğu yere çöktü. Elleriyle yüzünü kapadı. Yanaklarından süzülen birkaç damla gözyaşını sildi ve ayağa kalktı. Onu bu hale getiren hayata kızgındı. Sorununun bu buz gibi soğuktan olmadığını o da biliyordu. Mutlu, mükemmel bir ailesi varken tek başına yapayalnız kalmasıydı sorunu. Bir sabah uyandığında kendisini çaresizlik içinde bulmasıydı. Öfke bütün bedenini sarmıştı. Şimdi sadece tek ama olması imkansız bir şey istiyordu: İnsanca yaşamak...

Bir anda kitaplarla dolu bir yer, bir kütüphane, gördü. Kütüphaneden gözlerini alamıyordu. Kütüphane büyük, şaşaalı yapısı ve heykellerle hayranı olduğu gotik mimarinin tüm güzelliğini yansıtıyordu. Büyüleyici ve nefes kesiciydi.

Berenice, kütüphaneye doğru yürüdü. Kapıdan baktığında hiç kimseyi göremedi. Biraz önce dondurucu soğuktan korumaya çalıştığı ayakları üzerinde dans edermişçesine içeriye girdi. Sanki bütün dünya parıldıyordu. O an, onun için bundan daha uygun bir ifade olamazdı. Kendisinin bir aydınlık, bir ışık seli, içinde olduğunu düşünüyordu. Bu bir sarhoşluktu ya da binlerce kitabın arasında olmanın beraberinde getirdiği harmonilerin hisleriydi.

Bir ses duydu:

-Aradığın bir şey var mı küçük hanım?

Berenice, hemen yanında duran adama baktı. Altmış yetmiş yaşlarında görünen adamın beyaz saçlarını kapatan kareli bir şapkası ve gözlükleri vardı. Adamın gözlerindeki ışıltı, Berenice'in çok hoşuna gitti. Sanki bu kütüphanedeki diğer şeyler gibi bu yaşlı adam da bu dünyaya ait değil gibiydi.

-Hayır efendim. Aradığım bir şey yok. Sadece bir göz atayım dedim.

Berenice utanmıştı. Çünkü neden burada olduğunu kendisi de bilmiyordu.

-O zaman şu bölümde yeni gelen kitaplar var. Bir göz atmanı öneririm, diyerek kütüphanenin girişindeki masanın başında oturmaya devam etti yaşlı adam.

O sırada Berenice ayaklarının altında tombul, turuncu renkli bir kedinin dolandığını fark etti ve kedinin başını okşamaya başladı. Bunu gören yaşlı adam hafifçe gülümseyerek şöyle dedi: "Onlar insanlardan daha iyi değil mi?"

2116Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin