1. Bölüm

56 5 3
                                    

Hızla tek bacağımı kaldırıp kendi çevremde bir tur attım. Ayağımı şarkının ritmine göre narince yere indirmenin hemen ardından parmak uçlarımda sahnede turladım. Alkış sesleri sahnede yankılanırken yavaşça yere çöktüm. Şarkı bitmişti, dansız sonu değildi. Aniden başlayan ikinci şarkı ile hızımı artırdım. Sahneye çıkan diğer dört dansçı yanıma yaklaşarak kollarını kaldırdılar. İkisi kollarımdan ve diğer ikisi de bacaklarımdan tutup havaya kaldırdılar ve sakince yere bıraktılar. Kafalarımızı sol tarafa hafifçe yatırıp sağ bacaklarımızı kaldırdık. Bacaklarımızı tamamen açmış şekilde yere oturup kafamızı geriye attık. Bitiş müziği ile kafamızı öne eğerek gösteriyi sonlandırdık.

Gösteriler uzun zamandır ilk kez bu kadar ilgi görüyordu. Oysa hiç beklemezdim bu kadar ilgi göreceğini. Karanlık bir salonda, birkaç spot ışık altında dans eden siyah kelebekleri kim izlemek isterdi? Ama işimi seviyordum. Tıpkı dans etmeyi sevdiğim gibi. Ben ve dans, bir bedenin iki yarısı gibiydik. Beni tamamlayan bir birey değildi, beni tamamlayan danstı.

Göz açıp kapayıncaya kadar hepimiz kulise gelmiştik. Bayan Rose hepimizi tebrik ettiğini söyledikten sonra, uzun topuklu ayakkabılarının odayı yankılatan sesi eşliğinde yanıma yaklaştı. Kırmızı çerçeveli gözlüğünü düzeltip sesini temizlemenin hemen ardından konuşmaya başladı. ''Bayan Stefani, sizi tebrik ederim. Bugün çok iyiydiniz, seyircileri hiç bu kadar heyecanlı görmemiştim. Hepsinin gözü sanki idollerini görecekmişçesine parlıyordu. Ama sorunumuz şu ki; gelirimiz çok yetersiz. Uzun zamandır burayı ayakta tutmak için uğraşıyoruz. İnsanlar artık dışarıya çıkmak istemiyor, evlerine hapsolmuş, teknolojinin kölesi gibi davranıyorlar. Sınırlarımızı zorladık, bu güne kadar dayanmış olmamız Tanrı'nın bir mucizesi. Bize verdiği çok özel bir hediye. Ve eğer böyle gidersek Kelebek Dans Grubu'nun sonu gelecek. Senden sadece başarılarının devamını diliyorum. Belki biraz daha uğraş ile ayakta tutarız burayı. Bir umut.''.

Tek bir kelime etmemi dahi beklemeden ellerini çırpıp ''Bugünlük bu kadar'' diye bağırdı. Herkes kıyafetlerini giymişti, hatta evinin yolunu tutanlar bile vardı. Genelde kursu geceleri geç saatte kapatan da, sabahları erkenden açan da ben olurdum. Son olarak Bayan Rose'da kapıyı ardından kapatarak beni yalnız bıraktı. Sessiz ve karanlık sahnede çıkan tek ses ayakkabılarımın yere sürtüş sesiydi. Büyük spot ışığı yakarak sahnenin aydınlanmasını sağladım. Müziği açtım ve kendimi şarkının ritmine bıraktım.


Ads by TheAdBlockAd Options



Çok geçmemişti ki büyük kapı itina ile açıldı. Yanan ışığın aydınlattığı yerde tek görebildiğim şey bir adamın silüetiydi. Korkmuş, sessiz çıkan sesimle ancak ''Kimsiniz?'' diyebildim. Topuklarını yere vura vura ön koltuklara kadar yürüdü. İçlerinden birine oturarak ''Küçükken annenin anlattığı masalları hatırlıyor musun?'' diye mırıldandı. Bu da neydi şimdi? İçimden bağırarak adamı buradan çıkarmak geliyordu. İtekleyerek tehdit etmek. O kadar cesaretli değildim. Boğazıma takılan yumru konuşmamı dahi zorlaştırıyordu. ''Evet'' dedim gözlerimi kısıp. Adamın yüzü loş ışığın altında biraz daha belirginleşmişti. Siyah ve dağınık saçları vardı. Mavi gözleri karanlıkta adeta parlıyordu. Çıkık elmacık kemikleri, kalın kaş yapısı ve uzun kirpikleri ile bir prens kelebekten farkı yoktu. Oldukça hoş görüntüsüne rağmen, kurduğu cümleler ürkütücüydü. Arkasına yaslanıp ellerini dizi üzerinde birleştirdi.

Kalın ses tonu ile ''Cadı her seferinde kazanda yandı, canavarlar her seferinde yok edildi, kötü adamlar her seferinde süper kahramanlara yenildi, kavalcı her seferinde çocukları serbest bıraktı, uyuyan güzel her seferinde gerçek aşkı sayesinde uyandı, rapunzel her seferinde kuleden kurtarıldı. Maalesef ki seni kandırmışlar tıpkı bana yaptıkları gibi. Cadı her zaman kazanda yanmaz, canavarlar her seferinde yok edilmez, kötü kahramanlar her zaman yenilmez, kavalcı her zaman çocukları bırakmaz, uyuyan güzel her zaman uyanmaz, rapunzel her zaman kurtarılmaz. Hiçbir hikaye mutlu sonla bitmez. Şimdi, bu deli olarak düşündüğün adamı iyi dinle. Sen bir kelebeksin, siyah bir kelebek. Dünya üzerinde bulunan yüz elli bin tür kelebekten siyah kelebek olmayı seçtin. Kanatlarındaki şekillerin görünmemesini tercih ettin. Diğerlerinin aksine kışın da hayatını sürdürmeye karar kıldın. Bunların hepsi aleyhine gelişecek. Senin hikayen de kötü sonla bitecek. Beni hafife alma, o gün geldiğinde tüm gözler senin üzerinde olacak. Siyah kelebekler içinde parlayacaksın. Parlayan bir yıldız olacaksın Stefani Cesa Martinez. Hızla, şöhret ve para ile yükseldiğin gibi aniden çakılışın da sert olacak. Bunları beyninin en ulaşılmaz köşesine yaz. Dediklerimi unutma, ders çıkar. Gün gelecek ben bile sana lazım olacağım. Son olarak, kendine dikkat et senin iyiliğin için buradayım. Buranın kapanması senin için en iyisi olabilir. Artık gösterimi izleyebilir miyim?''.

Uzun konuşmuştu. Dudaklarından dökülen her kelime derin anlamlar içeriyordu. Anlamamışçasına yüzüne baktım. Bence keçileri kaçırmıştı. Tanrım kimlerle uğraşıyorum ben! Oturduğum sokaktakiler bile beni tanımıyorken şöhrete mi kavuşmamdan bahsediyordu. Fazla komik bu. Tuhaf olan adımı biliyor olmasıydı. Belki de kendini filozof sanan deli hastanesinden kaçmış biri falandır. Yazık olmuş, bu yüz ile manken bile olabilirdi.

Sanki orada yokmuş gibi davranarak sıradaki şarkıya ayak uydurdum. Ellerimi açıp havada iki takla atarak yere çömeldim. Sırt üstü yere yattım ve bacaklarımı dümdüz havaya uzattım. Ellerimi ayak parmak uçlarıma değdirip sağa doğru yattım. Ardından gerilerek ayağa kalktım. Sahnenin kenarına kadar parmak uçlarımda koşar adımlarla gidip bir anda durdum. Gözlerimi kapatıp açtığımda ise şaşkınlığımı gizleyemeden çığlık attım. Yoktu. Daha iki saniye önce burada olan adam yok olmuştu. Kapı sesi bile gelmemişti oysa. Sanırım kafayı yiyen benim. Başımı ellerimin arasına alıp sayıklamaya başladım ''Tanrım yardım et''. Koşarak kulise gidip kıyafetlerimi değiştirdim. Tüm ışıkları kapatıp dışarı çıktım ve kapıları kilitleyip montumu giydim. Kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı.

Uyuşuk uyuşuk yürüyerek en yakında bulunan markete gittim. Bir şişe bira alarak marketten çıktım. Eve doğru ilerlerken duyabildiğim tek ses sokaktaki bazı çöplerin uçuşmalarıydı. Eve girer girmez koltuğa yayılıp televizyonu açtım. Hızla kanalları değiştirirken bir haber kanalına denk geldim ve sesini açarak sessizliği bozdum. Birayı bir nefeste yarıya kadar bitirmiştim neredeyse. O anda midem resmen kalkmıştı. Aşırı derece bulanan mideme karşın koşarak lavaboya gittim. Boğulabileceğim derecede çok öksürüyordum. Kustuğumu fark etmem uzun sürmemişti. Neredeyse evin her tarafı iğrenç bir şekilde bira kokuyordu. Aynada kendime baktım. Bitmiştim. Yükselişe geçmeden düşmüştüm. Göz altı torbalarım sarkmıştı. Yanaklarım içe göçmüş, yüzümde deri ve kemikten başka bir şey görünmez olmuştu. Kendimi görmem yüzümü bulaştırmama neden olmuştu. İki yıldır düşüşteydim ve sanırım artık sona yaklaşıyordum. Yaklaşık bir aydır sürekli kusuyordum. Eskisi kadar güçlü değildim. Ölümüm sarhoşluktan olacaktı. Görüyordum. Uzakta değil. Ölümüm çok yakınımda...

Bu hikayeyi fazlasıyla devam ettireceğim. Umarım beğenirsiniz. Lütfen görüşlerinizi bildirir misiniz? Şimdiden teşekkürlerimi sunuyorum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 05, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Siyahın DansıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin