BUZ

13 2 0
                                    

BUZ

Parmaklarım keman yayının üzerinde dans ederken bir yandan da ritmi kaçırmamaya çalışıyordum. Hem keman çalıp, kemanı konuşturuyor. Hem buz üstünde bale yapıyor, bedenimin sessizce süzülmesine izin veriyordum. Daha önce sahne almama rağmen tekrar tekrar aldığım o hazzı iliklerime işlemek istiyordum. Sırasıyla notalara basmak heyecan veriyordu. Yanlış yapmaktan korkmadan vücudum ve kemanın uyumunu birleştiriyor, bu şekilde benim aldığım hazzın izleyicilere geçmesini sağlıyordum. Son notalara basıp patenin ucu ile son kez döndüm. Şarkı sonunda bittiğinde selam vermek amacıyla hafifçe dizlerimi kırarak eğildim. Ardından kalktıktan sonra bir elimde kemanı tutarak puan tablosuna gözlerimi diktim. 9.8 baya iyiydi. En yüksek puan 10.0 idi. Ben ise 9.8 almıştım. Keman ile yapamayacağımı düşünmüştüm en başında ama görünen o ki o kadarda zor bir şey değilmiş.

Diğer performansları izleme gereği bile duymadan direkt giyinme odasına gittim. Hayatımda tak kendi isteğimle yaptığım şey buz pateni idi. Bununda elimden alınmasına izin vermeyecektim. Ben Yaprak Kurt. Annem bir bağımlı, babam ise zaten bizi terk edip yani hayatına yelken açmıştı ben daha çok küçük iken, ki adam haklıydı. Ben olsam bende bırakırdım annemi ama bir düşünüyorum da, benim ne suçum vardı. Küçücüktüm. Şiddet gördüğümü de biliyordu. Neden beni de yanına almadı? Onun ile anılar biriktirmeme izin vermeyip burada bu iğrenç hayatı yaşamama göz yummuştu. Gerçekten anlayamıyordum ama durun şimdi biricik yeni karısı beni istememişti değil mi? Unuttum. Açıkçası artık umursamıyorum bile onlar umursanacak kadar büyük değere sahip değiller ne yazık ki. Ancak gerçekten aramızın iyi olmasını isterdim. Eve gittiğimde kapının önünde Efe vardı. Efe, kendisi benim en yakın dostum olur. Yanına gittiğimde Efe konuşmaya başladı;

-Sonunda geldin. İki saattir senin gelmeni bekliyorum.

-Geldim işte abartma Efe istersen.

Efe bunları dememin ardından mırıldandı.

-İki saattir buz gibi yerde bekleyen sendin sanki.

Benim duymamı istemez gibi fısıldayarak söylemişti bunları. Bende ona ayak uydurdum ve duymamış gibi davrandım. Apartmandan içeri girip ardımdan Efe'nin kapıyı örtmesini bekledim. O kapıyı örttükten sonra sanki anlaşmış gibi sessizce merdivenleri çıkmaya başladık. Dairemin önüne geldiğimde sessizce bel çantamdan anahtarı çıkardım ve yine aynı sessizlikte içeri girdik. Eve girdiğimizde her zamanki gibi boğucu sessizlik beni karşıladı. Açıkçası artık alışmıştım ancak Efe'nin benimle aynı görüşte olduğunu söyleyemeyecektim. Üzerimdeki montu çıkartıp askılığa astım aynı şekilde Efe'de astı. Efe'yi seviyordum ancak onun beni kardeşi olarak gördüğünü de biliyordum. Bu gerçekten de acınası bir durumdu. Ben onun gülüşüne, sesinin tınısına, düşünce yapısına, saçının her bir teline aşık iken onun gözünde sadece bir kardeş olmak. Ben düşüncelere dalmışken Efe konuşmaya başladı.

"yalnız annenin yanından ayrılman iyi oldu kavga sesleri yok artık evde. Neyse bu konuyu kapatalım ve gelelim asıl konuya. Şu Defne'yi ne yapacaksın?"

Ah tabii birde o konu var. Kendisinden daha iyiyim diye beni öldürmeye çalışan bir sa- neyse ağzımı bozmayacağım onun gibi değersiz birisi yüzünden. Aslında işin başlangıcı küçüklüğümüze dayanıyor. Hani ilk başta sıkı dost ardından iki düşman klasiği var ya tamamıyla bizde o klasiklerdeniz.

" Açıkçası bilemiyorum"

3. Şahıs Anlatımıyla

Dedi kız kapıdan onu dinleyen kişiyi fark etmeden. Ancak artık çok geçti. Çünkü Defne kararını vermişti artık elinde benzin, cebinde çakmak vardı. Meraktan son konuştuklarını dinlemek istemişti ama vazgeçmeyecekti. Bir işe başlamıştı ve o küçük kız tam anlamıyla şöyle düşünüyordu; "Eğer yakalanırsam bile isteyerek yaptım o yüzden pişman olmam." Bu düşünce yapısı gayet garipti. Kız artık düşünmeyi bıraktı ve benzin bidonunu eline aldı. Küçük müstakil evin tüm köşelerini benzin ile sardı. Tıpkı bir çocuğun annesine sarılması gibi kabul etti onu beton, toprak, çimen. Herkes. Tıpkı yavrusuna kavuşmuş anneyi görür gibi mutlulukla alkışladı oradaki böcekler, karıncalar. Mutlulukla izlediler son anlarını. Beton bitince elini cebine attı Defne. Cebinin köşesindeki çakmağı çıkardı ve yaktı. Bir süre ateşin rüzgarın yönüyle dans etmesini izledi. Ahenkle dans eden alevlerin dağılışını, sonra tekrardan birleşimini. Daha sonra artık bu işi bitirmesi gerektiğini hatırlattı kendine. Bu işi yapamazsa eğer kendisi ölecekti. Bir kereliğine bencil olmayı seçti Defne. Elleri titreyerek çakmağı uzattı, benzine doğru. Artık daha fazla beklerse yapamayacağını anlamasıyla iki saniye kadar durdu. Kendine gelmek için silkelendi ve çakmağı fırlattı. Kimse bilmiyordu neden böyle olduğunu ancak yine de bilselerdi bilmelerine rağmen böyle davranırlar mıydı ki acaba? Ev yanarken içeriden çığlıklar Defnenin kulaklarına hücum olmaya başlamıştı bilene. Şimdiden pişmanlık duygusu bedenini sarmaya başlamıştı. Sonunda çığlık sesleri kesilmişti. Seslerin kesilmesiyle Defne'de içeriye alevlerin arasına girdi ve oradaki herkes öldü. Defne, Efe, Yaprak, beton, toprak, çimen, çiçekler, karıncalar, böcekler. Hepsi.

Yaprak'tan Yangın Çıkmadan Hemen Önce

Efe'yle Defne konusunu iyice deşmiş idik. Bana göre Defne'de masumdu. Masumdu ancak suçsuz değildi. Ki ona bakılırsa Dünya'daki kimse suçsuz değildi. Dışarıdan ses gelmesiyle daldığım yerden irkilerek cama baksam da bir şey göremediğim için boşuna telaş yapmak istemedim. Bir süre sessizce Efe ile oturduk konuşacak konu bulamadığımız için. Dışarıdan gelen is kokusu ile korkarak perdeyi açmaya gittim. Efe'nin ardımdan seslenmesi ile konuştum.

"Dışarıdan gelen kokuyu almıyor musun Efe?"

"Evet ama önemsiz gibi duruyor."

"İs kokuyor bay çok bilmiş."

Onunla atışmamıza rağmen gerçekten seviyordum. Anlatamayacağım kadar çok seviyordum. Sonunda pencerenin kenarına gelmem ile perdeyi kenara çektim. Gördüğüm görüntü ile gözlerim şok içinde açılırken Efe'nin bağırması kulaklarıma sadece bir fısıltı şeklinde geliyordu. Dışarıdaki yangın o kadar büyüktü ki çıkmamız imkansız gibi duruyordu. Alevler açık pencereden perde aracılığıyla içeriye girerken beynim iflas bayraklarını çekmişti.

10 Dakika Sonra Yaprak'tan

Her yeri alevler kaplamıştı. Çıkış yoktu burada öleceğimiz belliydi. En azından daha aksiyonlu bir ölüm isterdim ama buna da şükür. Öleceğiz diyerek çok karamsar bakıyor olabilirim. Ya da en azından oradan öyle görünüyor olabilir. Bilemiyorum. Aslına bakarsanız sadece şu an söylemek istediğim tek şey kalbim idi. Ölmeden önce yapılacaklar listesi baş sırayı tamamlıyorum. Yüzümdeki minik tebessümle konuşmaya başladım.

"Efe burada öleceğiz ve ben açıkçası birkaç cümle kurmak istiyorum. Seni seviyorum"

"Beni sevdiğini zaten biliyorum şapşal"

"Hayır, o anlamda değil" bir süre durdum ve özgüvenimi içimde bir yerlerde aramaya başladım. Sonunda özgüvenim az da olsa yerine geldiğinde konuşmaya başladım.

"O anlamda değil aşk anlamında" sözlerim bittiğinde bana bakan bal gözlere çevirdim bakışlarımı. O bana cevap vermez iken ben onun dizine uzandım. Yavaş yavaş görüntümde giderken yüzümdeki büyük tebessümle konuştum.

"Bu kalbimin ilk duruşu değil"

'Bir erkek ağlar mı?' derdim hep kendi kendime. Ağladığını bilincim kapanmadan önceki yüzüme düşen damlalardan anladım...

3. Kişi Anlatımıyla

O gün orada sayısız ruh öldü. Gerek insanlar, gerek bitkiler, gerek hayvanlar. Herkes...

-Aleda-

BUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin