✧4✧

302 43 516
                                    

"Beni görmemesi gerek, dün beni tersledikten sonra beni görmemesi gerek..."

Hemen arkanı döndün ve parka girdin. Bir banka oturdun ve gazeteni açtın. O sırada yanına birinin oturduğunu hissettin.

"Bak, dün yaşananlar için geldiysen-" diyerek başını kaldırdın ama bu o değildi.

"Evet, dün yaşananlar için geldim." diye lafını kesti, önceki gün karşılaştığın yetimhane arkadaşın.

Ne olduğunu anlamadan gazeteni elinden kaptı ve yere fırlattı. Ayağa kalktı ve gazetenin üstüne bastı.

"Eskiden de kitap okuyup dururdun zaten, şimdi gazetelere mi sardın?"

"Çekil şurdan!" diyerek onu ittirdin ve gazeteni almak için eğildin. Ama sen eğildiğinde seni saçından yakaladı ve sertçe saçlarını çekti.

"AAH!"

"Ne oldu? Canın mı acıdı?" Saçını daha fazla çekti. Kendini kurtarmak için çırpınıyordun ama nafileydi.

"En çok saçlarını çekmeyi özlemişim, yetimhane buluşmalarına da hiç gelmiyorsun ki!"

"DEFOL GİT BAŞIMDAN!"

Adam sen çırpınırken bir anda saçlarını bıraktı ve iki adım geriye kaçtı. Acıdığı için ellerini saçlarına daldırdın ve başını ovuştururken doğruldun. Bir adım geri atacakken sırtın birine çarptı.

Adam direkt koşarak kaçmaya başladı. Sen de onun kaçışını izledikten sonra arkanı döndün ama bu sefer onun göğsüne çarptın. Geriye doğru sendeleyip düşmekten son anda seni kollarından tutmasıyla kurtuldun.

"Sanırım size bir daha borçlandım."

İç çekti ve kollarını bıraktı. Yere eğilip gazeteni aldı ve sana verdi. Altın sarısı gözlerini seninkilere dikti.

"Bana bir borcunuz yok."

"O adam beni yerde sürükleyip tanınmayacak hale gelene kadar dövebilirdi! Ve sabah saat 9, etrafta kimse yok- olsa bile görmezden gelirlerdi!"

"Ama ben buradaydım ve görmezden gelmedim."

"Bu yüzden size borçluyum işte."

Bir süre bakıştınız. O sırada sert bir rüzgar esti ve adamın çekiştirdiği saçların daha da dağıldı. Saçlarına doğru ellerini uzattı ama saçlarına dokunmadı.

"İzin var mı?" Saçlarını düzeltecekti. Hafifçe başını sallayarak ona izin verdin. Ellerini saçlarına daldırdı ve incitmeden saçlarını düzeltmeye başladı.

En sonunda ellerini saçından uzaklaştı ve ellerini cebine soktu. Üstünde tıpkı önceki günkü gibi vücuduna yapışan bir kazak vardı ama bu sefer haki yeşiliydi.

"Şey, kahvaltı yapmadıysanız size poğaça ısmarlamama izin verin. O zaman belki sizi 'rahat bırakabilirim'."

Gülümsedi. Gülümserken altın sarısı gözleri kısılmıştı.

"Tamamdır."

"Gerçekten mi!?" dedin sevinçle. Sonra patavatsızca davrandığını fark edip kendini dizginledin. Sonra kolunu tuttun ve onu götürmeye başladın.

Bir süre sonra her zaman poğaça aldığın yere getirmiştin onu. Ona döndün.

"Neli poğaça istersiniz?" diye sordun.

"Fark etmez, kendine aldığından alabilirsin." dedi.

"Kaç tane istersiniz?"

"2 tane, mümkünse."

İçeri girdin ve cüzdanını kontrol ettin. 3 ruble 60 kapik vardı. 60 kapik çıkardın.

"4 tane sade poğaça alabilir miyim?" dedin tezgahın arkasındaki kadına.

Kadın bir kese kağıdına dört poğaça koydu ve kese kağıdını katlayıp sana uzattı. Parayı kadının avucuna koydun ve çıktın. Onun yanına geldin ve yürümeye başladınız.

"Yolda yürürken mi yiyelim yoksa parkta oturup mu yiyelim?"

"Park şurası değil mi? Eğer dayanamayacak durumdaysan-"

"Hayır, hayır! Ben iyiyim, senin dediğin gibi, hemen şurası."

Bir anlığına ona 'sen' dediğini fark ettin.

"Yani ben, 'siz' demek istedim. 'Siz' diyecektim, evet. Bir anlık dilim sürçtü. Yanlışlıkla dedim- yoksa saygısızlık etmezdim, 'siz' diyecektim."

Gülümsediğini gördün ve bütün gerginliğin uçup gitti. Gözünü yine yola çevirdin. Beraber parka vardığınızda herhangi bir banka oturdunuz.

Kese kağıdını açtın ve poğaçalardan birini aldın. Sen elini çektiğinde bu sefer o elini daldırdı kese kağıdına. Bir poğaça aldı.

"Bu arada açıklık getireyim, bana 'sen' demende hiçbir sakınca yok, yoldaş. Rahatlıkla söyleyebilirsin."

"Peki... yoldaş?" Birbirinize baktınız ve istemsizce gülmeye başladın.

"Bir sorun mu var?" dedi gülümseyerek.

"İlk defa bir ülkeyle sohbet ediyorum- hem de samimi bir şekilde! Ama şuan yaşadığım duygu karmaşasını anlatamam."

"Ben de sık sık insanlarla iletişime geçen biri değilim. Hem de koluma yapışmayı seven insanlarla."

"...kırıcısın, yoldaş." Ama bunu demene rağmen gülmeye devam ettin. Onun da gülümsediğini gördün.

"Bir şey sorabilir miyim?" diyerek ona döndün. "Ülkelerle ilgili merak ettiğim birçok şey var."

"Yaş konusu, değil mi?" Başını salladın. Poğaçanın son parçasını ağzına attı ve yuttuktan sonra konuşmaya başladı.

"Aslında, yaşlanma hızımız yaşamımızın süresine bağlı değişiyor, 250 yıl yaşayan bir ülke öldüğünde 40 yaşında gözükebilir, 125 yıl yaşayan bir ülke de öyle. O yüzden yaşlanma hızı hiçbir zaman kesin değildir."

Kese kağıdından ikinci poğaçasını alırken yine sözü devraldın.

"Yani şuan sen 40 yaşındasın? Ama en fazla-"

"25 mi gösteriyorum?"

"Nereden bildin öyle diyeceğimi?"

"Evimde ayna var."

Sahte bir şekilde güldün ve göz devirdin. Kese kağıdından kendi ikinci poğaçanı aldın.

O sırada dün yanına gelip sana garipçe bakan güvercin yere, onun ayağının dibine kondu. O da elindeki poğaçadan küçük bir parça kopardı ve güvercinin önüne ufaladı.

"Al bakalım, küçük yoldaş."

Ama güvercin hemen geri kaçtı.

"Kötü espri kokusundan kaçmıştır." diye mırıldandın.

Bu sefer o gülmeye başladı.


















4. Bölüm Sonu

𝐒𝐨𝐯𝐲𝐞𝐭𝐥𝐞𝐫 𝐁𝐢𝐫𝐥𝐢𝐠𝐢 𝐱 𝐑𝐞𝐚𝐝𝐞𝐫Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin