Pov // ; yoongi.
Daha önce hissetmediğim garip bir his, begonya kokusuyla birlikte doluşuyordu ciğerlerime. Hareketli ve neşeli bir şarkı çalmaya başlamıştı Jimin’in küçük evinde. O sıralarda balkonun kapısını zar zor açmayı başarmış, içeriye doluşan serin esintiyle birlikte çiçeklerinin kokusunu hissetmiştim. Hemen ayağımın ucuna indirdiğim sulama kabını tekrar elime alıp en sonunda küçük evin küçücük balkonuna adım atabildim. Çiçekler ve sarmaşıklar heryerdeydi resmen, bir kaç saniye nereden başlamam gerektiğini şaşırdım.
Begonyalardan birini sulamakla başladım işe. Diğer yandan etrafa bakınıyordum; karşıda koca ve eski bir apartman, dar bir sokak, kasvetli bir hava. “Bu kadar kasvetli görünmesinin sebebi belli.” derken kendi kendime söyleniyordum. Ben çiçekleri sulamaya devam ederken karşı apartmanın balkonundan bir teyze çıkagelmişti. Burnunun ucundaki gözlüğü, gözlerinin sönük feriyle bir süre beni izledi. Bu bakışlar garip hissettirmişti. Hızlıca çiçeklerin herbirini sulayıp içeriye kaçtım.
“Ne kadar garip insanlar..”
Yine kendi kendime söyleniyordum ki şarkının satırları arasından Jimin’in sesini işittim. “Hey kovboy! Çiçekleri sulamayı bitirdin mi?”
Sulama kabını pencerenin önündeki sehpaya bırakıp başımı kaldırdım. Yarı çıplak oğlan bir süredir mutfakta bulaşık yıkamakla meşguldü. Arkası bana dönük olduğu için sırtını izledim bir kaç saniye. “Evet, bitirdim.” dedim gözlerimi başka bir tarafa çevirirken. Sessiz adımlarla salonun ortasına doğru yürüdüm. Eski televizyonun önüne geçip dizlerimin üstüne çöktüm.
Sabahtan beri Jimin her bakmadığında bir yerleri kurcalıyordum. Gerçekten uygunsuz bir davranış bile olsa şu içimdeki garip his yüzünden çok fazla rahattım. Televizyon masasının çekmecelerini açtım sessizce. Mumlar, kalemler, bozuk paralar ve bir sürü zımbırtı vardı. Biraz da eğlenecek bir şeyler olmalıydı derken ikinci bir çekmece de ürkütücü bir palyaço maskesi bulmuştum. “Bu ne böyle ya..” derken sessizce gülüyordum. Jimin’in henüz işini bitirip bitirmediğini hızlıca kontrol ettikten sonra maskeyi taktım. Hâlâ bulaşık yıkıyordu.
Aynı çekmecede bulduğum ve üzerinde fırlayan gözlerin olduğu tacı da başıma geçirip sessizce ayağa kalktım. Aynı sessiz adımlarla mutfağa girip arkasından yaklaştım oğlana. Ellerimi de havaya kaldırmış tam korkutmaya hazırdım ki oda benimle konuşmuştu: “Bööö!”
“Aferin sana.”
Ellerim havada asılı kalırken aramızda çok az bir mesefa vardı. Jimin birkaç saniye hiçbir tepki vermeden öylece kalmış, hemen sonra yavaşça arkasını dönüp şaşkınca yüzüme baka kalmıştı. Benim korkutma planı hüsranla sonuçlanırken karşımdaki oğlan daha çok eğleniyormuş gibi gülüyordu. “Yoongi, bu nedir?” diyordu gülüşlerinin arasından. Güzel gülüyormuş meğer.
Köpüklü elleriyle maskenin ucunu tutup yukarıya doğru çekti ve yüzümü ortaya çıkardı. Dudaklarımı birbirine kenetlemiş ne tepki vereceğimi bilemez haldeydim. Hüsran. Rezillik. “Eyvah.” dedim yalnızca. Bu hemen dibimdeki oğlanı daha da güldürmüştü.
“Yoongi.” demişti elindeki köpüğü yüzüme bulaştırırken. “Ben karanlıkta tek başına korku filmleri izleyen insanım. Bu yaptığın çok tatlı cidden.”
“Ah be..” derken yüzüme bulaştırdığı köpüğe tepkisizdim. “Eğlenelim demiştim. Bozdun her şeyi.”
Burnuma köpük bulaştırırken dudaklarını büzdü. “Eğlenmek istiyorsan söyleyebilirsin salak. Ben de sıkıldım.”
“E hadi o zaman gecelere akalım!”
“O kadar demedik anasını satayım!” diye karşı çıktı hemen. Suratsız Jimin geri gelmişti anlaşılan. “İşler bitsin film izleriz.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
losers club ; yoonmin.
FanfictionPerdeleri yaktık ve evlerimizden kaçtık, çünkü bazen bazılarımızın kâbuslarıdır o soğuk duvarlar. ★ : Düşünürken çırılçıplak olmak isterdim. Olabildiğince özenle yapmak isterim düşünmek eylemini. Beni bu kadar avucu içine alan düşüncelere bir değer...