Vuslata Erdi Zaman

76 6 6
                                    

Hayatına dair ne arıyorsan bu kitap tam senlik.

" Hikayenin dönüm noktası neresiydi derseniz, birini diğerinden ayıramam ama her acının elbet bir gün başka bir duyguyla el ele yürüyeceğini söyleyebilirim. Gün gelecek adını duyunca irkildiğimiz o zaaf ile terbiye edileceğiz belki de. Toprak ile gökyüzü arasında yaşanılan bu hayatın, ezberleri bozan birçok plana davetiye çıkardığından da bahsetmeliyim. Peki devamını bulmak istediğimiz kişi veya duygunun aynı şekilde elimizden tutacağının garantisi var mıydı? Hikayenin başı veya sonu yoktu, sayfaya dökemediğimiz onca duygular kaldığı yerden devam ediyordu. Gökyüzünden baktığımız hayatımıza müdahale edemiyor oluşumuz da cabasıydı. Kendi devamımızı bulduğumuzda bu tantana bitecekti nitekim bu hikayede öyle olmuştu.



VUSLATA ERDİ ZAMAN

S. ECE ACAR


“Vuslat insanın insana kavuşmasaydı ama bu hikayede her şeyden önce özgürlüğüne ulaşması gerekenler vardı...”

Ö N S Ö Z

O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi tamam olmadı ve eskisi kadar mutlu etmedi sonra dedim ki Dertsiz İnsan var mıdır? Mümkün mü buna yok demek. Ölçüsü vardır ama birini birinden ayırmak mıdır asıl mesele? Asıl mesele dert insanın gölgesi ve bir isyana yok olacak da değildir. Gün gelir birini kaybedersiniz en yakınınızı, canım dediğinizi… Güneş yine doğar, saat geçer, o yemek yenir, o su içilir ve zamanla gülersin de.

Kimimiz büyür acılarımızla kimimiz savrulur bir köşeye. Pencereler aralanır, kapılar kapanır belki de. Onca insan arasında kaybolmak kadar kötüsü yoktur, gidenin bir sözü miras, kalanın o söze muhtaç oluşudur kayda değer olan. Aklını yitirir insan inançsız, yaşadığını zanneder de yaşayamaz olur şu koca dünyada. Önemli olan var oluşunu ve ne için geldiğini, nereye gittiğini bilmek. Dert gönlün zarif kuşu derim hep. Acısı kadar kanat çırpar, acısı kadar yüreği yorar ve o gün geldiğinde hayat insana olabildiğince acımasızdır.

Başlarken...

Kendine gel ruhum

Ağustoslar bazılarımıza soğuk olur. Koridorun boşluğuna bakarak yazıyorum bu satırları. Bir kez düşersem korktuğum o tümsekte ikincisi de olur gibi geliyor. Bir kez yok dersem sanki “ikinci yok”

ayıp olacakmış gibi. Yok mu ortası diyor insan ama yokmuş. Kaç kez kendimden ödün verdim, kaç kez yardıma koştum hatırlamıyorum. Tek hatırladığım başkası gibi olmadığım ve olmayacağım.

Düştüysem kalkmasını bilirim ama kalktığımda hiçbir şey fark etmesin istiyorum. Derinlerde bir yerlerde zaten hep tek başımıza değil miyiz? Kimseye yerimiz yok ama başım üstüne diyecek kadar gönlümüz geniş. Bir çelişkiler silsilesi gidiyor hayatımızda.

Akşamüstü bir cümle sardı bedenimi; “Ben annem öldüğünde böyle hissetmiştim.” sahi on beş yaşım ile yirmi sekiz yaşım aynı mıydı? Acıları birbirine benzetmekle doğru mu yaptım, çok şey yaşayan insanla az şey yaşayan insan arasında ki fark neydi? diye sordum kendime. Hepsine güzel cevaplar verdim, hallettim demiyorum ama nihayetinde kendime soru soracak cesareti bulmuştum.

Hayat mücadelesi denen şeyin sonu yokken hep kendimize geç kalmadık mı? Ayağımıza değen taşları var gücümüzle isterken, üstümüze yığılan taşlardan çıkarıyoruz hıncımızı. Zaten ne geliyorsa bizim başımıza geliyor düşüncesi ile bir taş da biz atıyoruz kendimize. “İnsan ne yapıyorsa kendine yapıyor.” cümlesini hiç bu kadar doğru bulmamıştım. Eğer bu hayat döngüsü her şeye rağmen devam ediyorsa kendine gel ruhum; çünkü senden başka yok.

Vuslata Erdi ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin