Kettlenın sesi, daldığımız yerlerden, iki dakikalığına kurduğunuz hayallerden hatta belkide derin diyeceğimiz düşüncelerden tek sesle kendimize getirebiliyor bizi.
O sesle kendime geldim bende, fincana suyu ekleyip karıştırdım kahvemi ve bit kadar mutfaktan çıkıp odama ilerledim. O sıralar biraz ergen oldugum için, hayat 7/24 facebooktan ibaretti benim için. Hoşlandığım çocuğun online olmasını beklemekten başka işim yoktu. Gerçekten işim yoktu. Askeri lojmanda oturuyorduk ve herkes taşınmıştı, . Okulun bitmesine son 2 ay kalmıştı ve havalarında yavaş yavaş ısınıyordu bu yüzden hocalarında sık boğaz ettiği yoktu, yani sülalem rahattı. Neyse kahveden bir yudum aldım, faceyi açtım. Mesaj gelmişti. Emirden. yani hoşlandığım çocuktan, en azından o zamanlar hoşlandığımı sanıyordum, onun sadece bir inat olduğunu çok sonradan anladım.
Tatil için gittiğimiz teyzemlerin evinde görmüştüm onu yani komşumuzdu, ilk önce 165 cm boyuna aldırmadan tatlı çocuk dedim içimden,gerçekten sempatikti, kibardı. alt dudağının altındaki cücük diye nitelendirdiğim sakalını tutup çekesim gelmişti, neyse ki ergen olsamda nerede nasıl davranacağımı bildiğimden rahatlıkla tutmuştum kendimi.
O henüz kabullenemesede, bana ilgi duyduğundan emindim çünkü kadınlar, ergen olsa dahi hisseder. Ondan hoşlandıgımı bilmeyen yoktu. Abilerinin marketi vardı ve oda ara sıra oraya bakıyordu. Bunu bilen ben gece gündüz teyzemleri birşey alma bahanesiyle markete sürüklüyordum. Ama en ufak bir konuşma içine bile girmedik. Sadece bir kere, teyzemi markete sürüklediğim bir akşam, markette onun olmadığını hayal kırıklığıyla gördüğüm an markete girmeyip kapının önünde beklediğimde bir arabanın içinden çıkıp yanımda durup gülümseyerek '' İyi akşamlar '' dediği zaman haricinde. Yanımda durdu ve ''İyi akşamlar'' dedi. Bana iyi akşamlar dedi, beynim bunu idrak edememiş, tekrar ediyordu resmen kafam zonkluyordu. Ve ben anlamsızca heycanlanmıştım. Heyecandan ölsem dahi hiç çaktırmadan, ilgilenmiyormuş gibi, yapmacık bir gülümseme takıp suratıma ''Sizede'' diyebildim.
Eve gittim karar verdim, o benim sevgilim olacaktı. Çünkü boyu boyumaydı. 165 cm buda mı tesadüftü?
Ona ulaşmam lazımdı ama adı haricinde hiçbir şey bilmiyordum. Bir plan kurdum ve kurban olarak teyzemi seçtim. planımı teyzeme anlattım. Hayır deme şansı yoktu, desede yapacaktı. Ertesi sabah uyandım teyzem evde yoktu, demek planı başlatmış. Kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Bekle bekle bu kadın gelmiyo, nerde kaldı benim bu teyzem. Derken kapının sesini duyduğum an ışık hızıyla açtım, teyzemin yüzündeki gülümsemeyi ''Öğrendim'' olarak algıladıktan sonra sevinçten Afrika'nın yerel dansını yapmıştım. Bu kadar sevinecek kadar hoşlanmıyordum ondan, ama yaptıklarımada anlam veremiyordum.
Önceki akşam teyzeme, ''Yarın markete gidip, bizim binada Ömer Yıldırım adında bir fatura var ne zamandır kimse almıyor acaba sizin mi?( Ömer Emir'in abisi) diyeceksin.'' dedim. Teyzem dediğimi yaptı, gidip aynısını Ömer abiye söyledi. Ömer abi ise ;'' Yok bizim soyadımız Yıldırım değil Çelik '' demiş. Bu ne demek oluyor? yani emirin soyadı çelik. Emir ÇELİK! bulmuştum sonunda. Azmin zaferi diye gülüp, dereyi görmeden paçayı sıvamıştım. Rahatlıkla kahvaltımı yaptıktan sonra faceye girip tek tek Emir Çelik'leri aratmıştım. Ama o yoktu. Bütün kekolara tek tek baktım, yok yok yok!
Ammaan deyip geçtim, bu kadar uğraştım yeter, zaten ertesi gün tatil bitiyor ve eve dönüyorduk, o benim 15 karne tatilimin platonik aşkı olarak kalacaktı.
Bu düşünceyi kafama yerleştirip durdum,kafamı dağıtmak için bir cafeye gidip oturma fikri aklıma yerleşirken, çoktan düzleştiriciyi fişe takmıştım bile .Saçlarımın ön kısmını tepeden doğaçlama topladım, arka kısmından biraz alarak düzleştirirken kapı hızlı hızlı çalmaya başladı, ne olduğunu anlamadan o telaşla düzleştirici elimde kapıyı açtım. Gördüğüm manzara seyretmeye değerdi. Kapının önünde annem ve emir sohbet ediyordu. ANNEM VE EMİR! Komik gözüküyordum herhalde ki Emir' in bıyık altından gülümsediğini gördüm. Facesi olmamasına yada aradığımı bulamamış olmanın verdiği sinirdenmidir bilmem ama hemen çekildim ordan.
Sonra düşününce kim olsa gülerdi o halime. Saçlarımın bir kısmı tepeden dağınık toplanmış, bir kısmı düzleştirilmiş, bir elimde düzleştirici, nalet bir pijama üzerindede saçımı yaptıktan sonra giyerken bozulmasın diye önceden giydiğim kırmızı- lacivert gömlek.Merhaba ben palyaço diyebilirdim, o derece saçma bir görüntü kimliğindeydim.
Az önce olanları unutup hazırlanıp dışarı çıktım, havanın bu kadar sert olacağını düşünmediğimden fazlada kalamadım, cafeden çıktığım an koşar adımlarla eve yetişmenin derdindeydim. Gömlek ve deri ceket ısınmama yetmemişti ne yazık ki. Burnumda akıyordu üstelik, neyse ki tam araba geçtiği sırada çekiyordum burnumu. Kimseye ses gitmiyordu böylece, işte böylede akıllıyım.
Kafamdaki , ''Hava buz gibi ''düşüncesini yok edip psikolojik olarak ısınmaya çalışıyordum. Evi uzaktan gördüğüm an, ''nah hava sıcak'' diye söylenip eve resmen koştum. Ve o sıcaklık. ohh, sıcaklık meğer ne güzel şeymiş. Kızaran burnumun ucuna gülümsediklerini anladığım an, kafamı çevirip valizimi hazırlamaya gittim.
Fazla vaktim yoktu, yarın yolculuk vardı,ve ben daha banyo yapacaktım. Banyo deyip geçmeyin 2 saat sürüyor. Valizimi hazırladım, banyoya girdim, banyoda bir ara nefessizlikten öleceğimi falan sandım. 2 saattir burdaydım ve saunaya çevirmiştim, buhardan hiç bir şey görünmüyordu. Normal insanlar gibi banyo bile yapamıyordum. Boğulmadan o banyodan çıktığım için çok şanslıyım. Nasıl nefes alabilmişsem bunca saat. Banyo kapısını açtığım an,nefes almak ne güzel şey dedim.Şükredin.
Jet hızıyla üzerime geçirdim siyah taytımı, lacivert sweetimi çoraplarımı giyip havluyuda saçlarıma doladıktan sonra koştum yemek yemeye. Yemek yemek! Dünyanın en huzurlu iki kelimesi seni seviyorum falan değil, yemek yemek. Ama Emir bana seni seviyorum deseydi.. Yinede'' yemek yemek'' gibi olmazdı. Üzgünüm emir. Yemek yemek bu boru değil.
Sofraya oturup yerimi ayarladıktan sonra miss gibi tavukları mideme indirdim, karnımın doyduğundan mıdır nedir seni seviyorum kelimesi daha güzel gibi gelmeye başlamıştı. Tavukla beraber kafayıda yemiştim sanırım. Yemekler bitti, karnım doydu artık. Ve dünyanın en güzel agırlık birimiyle karşı karşıyaydım. Yemekten sonra insanın üzerine çöken agırlık. Nasıl olduğunu anlamadan sızmışım. Uyandım .Ve büyük gün .Tatil bitti eve dönüyoruz.Saat 10.00 uykulu gözlerimle telefona bakıyorum ve o mesajı görmemle gözlerimin büyümesi bir oluyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
''Unutmak vazgeçmenin Kaçıncı Hali?''
No Ficción''Tamamen gerçek bir hikayeden, benim hikayemden esinlenmiştir ; yalnızca isimler ve mekanlar değiştirilmiştir.'' -Sen benim küçücük dünyama büyük depremler yağdıran adam, ben yıkık dökükler arasında sana aşık bir kadın. Ne dersem biraz eksik biraz...