Bölüm 3

35 5 0
                                    


Mutlulukların geçici mi kalıcı mı olduğunu sorguladığınız olmuştur sanırım. Ne yaparsak yapalım bir noktada hüzünle tanışıyor olmamız belki de baştan yenilgiyi kabul etmemizdir.


Hava güneşliydi. Günlerden sonra güneşle yeniden buluşmak herkese iyi gelmişti. Baharın ilk günleriydi ve soğuk geçen bir kıştan sonra dışarı çıkma isteği yeterli bir nedendi herkes için. O günkü planları arasında sahile inip yürüyüşe gitmek vardı. Bu güzel günü değerlendirmemek biraz enayilik olurdu. Sözleştikleri üzere saat tam ikide iskelenin önüne gelmişti. Görünürde yoktu ve gecikmek onun en iyi yaptığı şeyler arasındaydı. Her zamanki gibi birilerine takılmış ve saatin farkına varmamıştı. Onu aramak istemiyordu. İnsanları sıkboğaz etmek ona göre bir şey değildi. Etrafına bakında durağın yan tarafında bir bank vardı. Banka doğru ilerledi. Bankta biraz oturup zaman geçirebilirdi. Ne de olsa yanında kitabı da vardı. Oyalanma konusunda sorun yaşamazdı. Hiçbir şey bulamadığında etraftaki insanları seyre dalmak ona zevk veren şeyler arasındaydı.bankta bir kişi daha oturuyordu. İzin isteyip oturdu. Kitabını eline aldı. Macera romanlarını çok severdi elindeki de okuduğu seri kitaplardan sonuncusuydu. Kitabın çıkmasını hevesle beklemiş ve sonunda ona kavuşmuştu. Kitabını açtı. Yüz ellinci sayfada kalmıştı ve aslında kitabın bitmesini hiç istemiyordu. Az ilerde oluşan kargaşa okumayı ertelemesine neden olmuştu. Kitabını kapadı ve olanları izlemeye koyuldu. Küçük bir çocuk elindeki balonu bırakmış, uçan balon da yoldan geçen bir arabanın ön camına gelmiş sürücü son anda frene basabilmişti. Bu da trafiğin durmasına neden olmuş ve insanlar hazır halde bulunan bağırma isteklerini serbest bırakmışlardı. Bu tarz olaylar ona çok basit gelmeye başlamıştı. Bağırmak yerine çözüm aramak ona daha akılcı geliyordu ama yaradılış özelliği olduğuna inandığı baskın çıkma hissi her şeyi karmaşıklaştırıyordu. Olaylara dalmışken bir ses duydu. Adını sesleniyorlardı ama nereden çözememişti. Yolun karşı tarafına baktı. Nihayet Seli gelmişti. Ona el salladı. Gelmesini işaret etti. Hala bankta oturuyordu. Seli karşıdan karşıya geçip onun yanına geldi. oturdu ve ona sımsıkı sarıldı. Sarılması o kadar içten , o kadar sıcaktı ki insana her şeyi unutturabilirdi. Onunla üniversite birinci sınıfta tanışmışlardı. Aynı binada farklı bölümlerde okuyorlardı. Şu an üçüncü sınıftaydılar ve arkadaşlıkları zaman içinde aşka dönüşmüştü.


Ona olan sevgisinin daha da önemlisi saygısının her geçen gün daha da arttığını hissediyordu. Ona sarıldığında da bunu düşünüyordu. Ne kadar da hoş zaman geçiriyorlardı. Bugünkü yürüyüş de Seli'nin fikri idi. Amaçsızca dolaşmayı çok severdi. Ayağa kalktılar. Farkında olmadan yürümeye başlamışlardı bile. Kol kola ve konuşmadan. Birlikteyken konuşmayı severlerdi. Yürürken değil. Yürürken etrafı izlerlerdi sadece. Sahil çok kalabalıktı. Daha çok çocuklu aileler olsa da herkes için eğlenceli bir zamandı. Uzun bir süre hiç konuşmadılar. Neyden sonra az ilerdeki çay bahçesini gösterdi Seli.. Belli ki yorulmuştu. Sana kahve ısmarlayayım mı dedi. Çay bahçesine doğru ilerlediler.

Her yer doluydu. Boş yer için biraz beklemek zorunda kaldılar. O sırada Seli sahilde dolaşan çiftlere bakarak:" Ne kadar da mutlular değil mi? " diye sordu. Bu soruya çok şaşırmıştı. O Seli'nin de mutlu olduğunu sanıyordu oysaki. Onu mutlu ettiğini ve gelecekte de mutlu edebileceğini düşünüyordu. "Mutlu değil misin ? " diye sordu. Seli , tabi ki mutluyum ama ne bileyim şunlara baksana dedi. Neye bakması gerektiğini gerçekte bilmiyordu aslında, ya da ne araması gerektiğini. Gülümsedi ve oturalım mı dedi. Burası self servis denilen yerlerdendi. Kahve almaya Seli gitmişti. O sırada o da etrafı izlemeye devam etmişti. Seli'nin onların yüzünde görüp de kendilerinde olmayan ne gördüğünü merak etmişti ama bir türlü bulamamıştı. Seli'nin dikkat çok sıcak! Uyarısı ile ona döndü. Ayağa kalkıp çarçabuk elinden kahveleri alıp masaya yerleştirdi. Bir süre öylece oturup etrafı izlediler. Neyden sonra kendilerini sınavla ilgili bir sohbetin içinde bulmuşlardı. Ne kadar zamandır orada oturuyorlardı bilmiyorlardı. Hava hafiften kararmaya başlamış kalabalık yerine sakinliğe bırakmıştı. Seli ayağa kalktı kollarını ovuşturdu. Artık kalkma vakti dedi. Aslında kalkma niyetinde değildi ama çaresiz ayak uydurmak zorundaydı. Dönüş yolculuğunda Seli koluna girmiş yürüyorlardı. Az ileride martılar ekmek yığınına doluşmuş karınlarını doyurma yarışına girmişlerdi. Bir tanesi diğerlerine göre daha mücadeleci olunca manzara görülmeye değerdi. İkisi birden oluşan komik duruma gülmüşlerdi. İskelenin önüne geldiklerinde vedalaşma vakti gelmişti. Seli onun yanağına doğru eğildi ve küçük bir öpücük kondurdu. Onun tenine değmesine çok seviyordu. Saçlarının kokusunu içine çekti. Onu ne kadar sevdiğini düşündü bir kez daha. Otobüsün arkasından el sallarken Seli'nin onu ne kadar sevdiğini düşündü ve yanında neden mutlu olmadığını. Evi iskeleden çok da uzak sayılmazdı. Toplu ulaşım aracına binebilirdi ama yürümeyi tercih etti. Kulaklıkları yanındaydı. En sevdiği müzik parçalarından birini açtı ve kulaklarını gerçek dünyaya kapayarak yola koyuldu. Parçanın bitmesine yakın sokağının başına gelmişti bile. Yokuştan yukarı çıkarken her zamankinden farklı bir duygu hissetti. Bugün sanki bir şeyler eksilmişti hayatında. Neden böyle bir duyguya kapılmıştı bilmiyordu. Üstelik yarım saat öncesine kadar sevdiği insanla paylaşmıştı zamanını.



HapisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin