Zamanın geçmek bilmediği bir Pazartesi günüydü. Her şey sıradan ve her zaman olduğu gibi sıkıcıydı.
Bir de Pazartesi gününün verdiği bitkinlikle iyice dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı.
Birden Mr. Brood'un sesi ile irkildim. Tiz sesi uykumun kaçmasına neden olmuştu ama yüzüm hala sıramın üstündeydi. Bana sinirli sinirli bakması başımı kaldırmam için şimdilik yeterli olmuştu.
Zaten aranız da pek iyi sayılmazdı. Dersine ilginizin olmadığını hangi öğretmene söylerseniz söyleyin sonra aranızın iyi olmasını beklemek aptallıktı.
Anlattıkları dinlemek yerine 3 sıra önümde oturan Luke'un sarı saçlarını inceliyordum. Gerçekten göz kamaştırıcı saçları vardı ve o saçlara dokunmak için her şeyimi verebilirdim. Ama o beni fark bile etmiyordu bundan emindim. Nadiren bana sorduğu birkaç soru olurdu onlarda genellikle edebiyat dersinin sınavlarına yönelikti. Annenizin aynı zamanda edebiyat öğretmeniniz olması da berbat bir şey. Luke ile tek iletişimim de bundan ibaretti işte. Dostani bir ilişki belki ona göre bu kadar bile değildi. Sadece sınav hakkında bilgi aldığı biriyim belki. Bunun düşüncesi bile yüzümü asmama sebep olabiliyordu.
Düşüncelerimi bölen sıra arkadaşım Gill olmuştu.
"Hey Winter, Mr. Brood bu tarafa bakıyor en azından dersi dinliyormuş gibi görünebilirsin." diyerek bana gülümsedi. Gülümseyerek cevap verdim "Belki."
Hoş bir gülümsemesi vardı, insanların kalplerine dokunmayı iyi başaran bir gülümseme.
Gill'i uzun zamandır tanıyordum. Çok fazla konuşmasak bile o iyi biriydi, belki.
Çok fazla konuşmazdı ama arkadaş çevresinin oldukça geniş olduğunu biliyordum. Özellikle Luke ile arasının çok iyi olduğunu biliyordum. Neredeyse herkesi tanırdı, o benim aksime herkes tarafından sevilen biriydi.
Evet neden çoğu kişi tarafından neden sevilmediğimden tam olarak bende emin değidim ama en iyi arkadaşım Alexander'a göre dışarıdan görüşüm fazla ukala ve umursamazmış.
Öyle olduğunu hiç düşünmemekle beraber ihtimal vermiyor da değildim.******************
Uzun, sıkıcı ve karmaşık bir dersin son dakikalarındaydık. Neyseki Mr. Brood'un yüzünü bir sonraki derste görmeyecektim.
Alexander yanında oturan Zoe ile önemli bir şey konuşuyor gibi görünüyordu. Gerçekten ne konuştuklarını çok merak etmiştim.
Alexander bana göre daha dışa dönük bir kızdı. Arkadaş çevresi tıpkı Gill gibi genişti. Tek kötü yanı dedikodu yapmayı çok sevmesiydi ve bu da benim en nefret ettiğim şeyler arasında yer alıyordu.
Zaman dolduğunda Mr. Brood sınıftan çıktı ve Alexander koşarak yanıma geldi.
"Aaa...aa Winter ! Sana söylemem gereken bir şee-" sözlerini kesen Luke olmuştu. "Hey Blame bel-" bu sefer de Luke'un sözlerine ben engel olmuştum.
"Luke baksana yakınlarda olacağımız bir edebiyat sınavı yok. Endişelenme."
"Bilgi için sağol Blame ama amacım sınav tarihlerini öğrenmek değil. Burada ilgimi çeken farklı şeyler var." yüzünde alaycı gülümsemesiyle karşımda duruyordu. Luke. Luke Dylan.
Yüzümün kızarmaya başladığını hissedebiliyordum ve tahmininde de yanılmamıştım.
"Birileri kızarmaya başladı galiba." yüzündeki alaycı kahkaha hala yerindeydi. Bunu söylemesi şimdi daha da kızarmama sebep olmuştu. Ama bir şey dememiştim daha doğrusu diyecek bir şey bulamamıştım.
Durumu farkeden Alexander tekrar yanıma doğru yaklaştı ve beni oradan çekip aldı. Ne kadar minnettar olsamda beni oradan öylece uzaklaştırması yani Luke'dan uzaklaştırması biraz da sinirimi bozmuştu.****************************
Arkadaşlar ne kadar uzun olmasada hikaye hakkında yorumlarınızı yazarsanız sevinirim. Oldukça az yazım hatası yapmaya çalıştım ufak tefek yanlışlıklar olursa da görmezden gelin :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Pieces of My Heart
Teen Fiction+ Kalbini her geçen gün daha fazla kıracağımın farkına ne zaman varacaksın Winter Blame? - Parçalarını bulamayacağım zamana kadar Luke Dylan. Ama ne farkeder sonsuza kadar sende saklayacağım asla kaybolmayacak.