Chapter 2: His Princess

78 4 1
                                    

Medya: Luke Dylan

*******************

Alexander'ın sözleri kafamın içinde dönüp duruyordu fakat ben hala kararsızlığım konusunda ısrarlıydım. Yanımda Luke -en çok istediğim kişi- aklımda ise Alexander -en iyi arkadaşım- varken bir karara varmak oldukça zordu. Ya gerçekten Alexander'ın dediği gibi bir şey var ise ne yapardım? Zannımca bütün hayallerim suya düşerdi ama böyle bişey olmasına ne kadar katlanabilirim hiç bilmiyordum. Aslında cevap oradaydı, dayanamadım. Ben onsuz yapamazdım, bana göre onsuzluğun sayısız tanımı vardı. Onsuzluk halkasız bir satürn olmaktı, çiçekleri olmayan bir vadi olmaktı, güneşin yaydığı ısı ve sıcaklıktan yoksun bir dünya gibiydi, yıldızların etrafa yaydıkları ışığın geceyi aydınlatmaması gibi ve gökyüzünün süsü gökkuşağının olmamasıydı belki de onsuzluk.

Gözleri bana okyanusları anımsatırdı, ve saçları ise sahilde olan altın rengi kumları. Ten rengi dalganın karaya vurmasıyla oluşan beyaz köpüklere benziyordu.
Düşüncelerimin bölünmesine açık mavi gözleri sebep olmuştu.

Şuan Luke'a bunun için sarılıp teşekkür etmek isterdim. Ama bunu yapmadım, yapamazdım zaten. Belki ilk defa birinin düşüncelerimin arasına karışması, onları böylesine güzel bir şekilde bölmesi bu kadar işime yarayabilirdi.

"Biraz daha takılmaya ne dersin prenses? Mümkünse bu sefer dışarıda bir yerler seçelim, temiz havaya ihtiyacım var." Yüzünde tembel bir gülümseme oluşmuştu. Ah gülümsemesi beni benden alıyor, dünyanın en mutlu insanı yapıyordu ve bunu yapan tek şey bir gülümsemesi olabiliyordu. Ben ne zaman bu çocuğa bu kadar aşık olmuştum bilmiyorum. Ve bu gülümsemeye olumsuz bir cevap vermek mümkün olamazdı, konu bana gelince mümkün olamama ihtimali de kalmıyordu, kalamazdı zaten.
"Aaah. Evet." Bugün tam anlamıyla benim günümdü, sıradan başlayan bir Pazartesi gününün sonunda Luke Dylan ile vakit geçireceğimi tahmin bile etmiyorken şimdi oturduğumuz mekandan başka bir mekana geciyorduk.

İNANAMIYORUUUM.

Luke Dylan ve Winter Blame baş başa hemde okul çıkışından beri. Bana 'prenses' bile demişti. Ne kadar belli etmemeye çalışsamda içimdeki mutluluk ve heyecan karışımı o güzel his yüzümdeki gülümsemeden okunuyordu. Ama o Luke Dylan'dı ve ben ise Winter Blame, onun etkisine kapılmış onlarca kişiden biriydim sadece.

Bende öyle bir etki yaratıyordu ki anlatmak için kelimeleri toparlayamıyorum. Kalbimin göğsümden fırlayacakmış gibi atmasına neden oluyorken yüz ifademin değişmeye başladığını biliyordum.

Ve o an elimi tutması kalbimin durmasına bile neden olabilirdi. O an olduğundan daha da hızlandı onun için atan bir parçam. Bu zamana kadar sadece onun için bu kadar heyecanlanmış, kalbim sadece onun için bu kadar hızlı atmıştı.
Şuan için tek isteğim bu atışları duyabilmesi ve onun için olduğunu bilebilmesiydi.

Ama biliyordum ki şimdilik böylesine hayallere kapılmak için fazla etkendi, en azından şimdilik bekleyecektim.

Uyanmak istemediğim bir rüyada gibiydim sanki. Parfümünün kokusunu hiç bu kadar yakından duymamış, güzel mavi gözlerini böylesine ayrıntılı bir şekilde incelememiştim. Eğer bir rüya ise sonsuza kadar sürmesini istiyordum, asla bitmemesini......

***************************

Ayrılmak istemiyordum, bir an bile ayrı kalamazdım artık ondan. Bir şey olmasayacak olsa bile içimde oluşan en küçük umut ışığına bile muhtaçtım ben tıpkı ona muhtaç olduğum gibi.

Onsuz zamanlarım hep olmuştu ama ben tam anlamıyla sadece bu akşam onun dünyasına dahil olmuş, onunla zaman geçirebilmiştim. Ve işte tam da o zaman yaşadığımın farkına varabilmiş, hiç almadığım kadar derin bir nefes alabilmiştim. Beraber geçirdiğimiz dakikalarda zaman kavramım yok olup gitmişti, peki ya şimdi... Şimdi geçmek bilmeyen saatler vardı önümde. Belki de zaman beraber geçirdiğimiz dakikaları birer birer ödetmeye başlamıştı bile. Zaman bana karşı hiç olmadığı kadar acımasızdı bu gece.

Uykumun gelmeye başlamasıyla beraber tek kaçış yolum da belli olmuştu. Zamana meydan okurcasına gözlerimin kapanmasına ve uykunun beni içine çekmesine izin vermiştim.

Ama zaman kadar amacımasız biri daha vardı bu gece. Evet kesinlikle beni bu ızdırapla yeniden buluşturacak kadar acımasız olan kişi Alexander olmuştu.

"Saat nerdeyse 3 oldu ne istiyorsun Alex?"

"Ne kadar da güzel bir cevap ama böylesi samimi tavırları neye borçluyuz Winter?" Sesindeki garipliği sezmiştim ve bu gariplik biraz da olsa beni rahatsız etmişti.

Durumu normal haline çevirmek için alttan alacaktım daha fazla büyümesine ve gerginlik çıkartmaya hiç niyetim yoktu. Özellikle de bu saatte hiç gerek yoktu.

"Aaah...Alex beni yanlış anladın uyuyorum ve... Ve bilirsin işte uykuluyke böyle olabiliyor."

İnadırıcılıktan uzak bir yalan savurmuştum. Aslında tam olarak bir yalan değildi. En azından uyuyor olmam kısmı.

"Anlıyorum Winter. Bunu sonra konuşuruz."

Beep beep beep....

Ah inanamıyorum telefonu yüzüme kapatmıştı. Bazen Alexander'ı anlamak oldukça zor olabiliyordu. Ve yine o anlardan birindeydim.

Onu düşünemeyecek kadar uykumun olduğunu hatırladım ve böldüğü uykumu da.

İlk seferden daha zor da olsa uyku tekrar beni kendine doğru çekiyordu işte. Ne kadar da güzel bir histi bu......

The Pieces of My HeartHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin