Özür

227 25 29
                                    

Keyifli okumalar.

***

Veda öpücüğünün anlamı neydi insanlar için? Sadece son kez dudaklarının hissini almak mıydı? Unutmamak için tenine kazımaya çalışmak mıydı? Her türlü unutulmayacak mıydı o dudakların tadı?

Benim için Veda öpücüğü yaşanmamışlığın mührüydü. Keşkelerin, yaşanabilecekken yaşanılamayanların simgesiydi. Hani bazı aşıklar çok görürdü ya sevdiğine o öpücüğü vermeyi; o kadar acımasız ve zalimceydi ki benim canım yanardı o an. Oysa herkes hak ederdi veda öpücüğünü. Dudakların birbirine değmesi değildi sadece olay; Ruhuna karışmış kişiyi öldürmeden, son kez sevmekti doyasıya. Yaşanmış ve yaşanabilecek tüm o vakitleri tek bir ana sığdırmak, Hepsiyle birlikte son kez gömmekti dudaklarına.

Benim bir veda öpücüğüm olmamıştı... Yaşayabileceğim tüm o vakitleri tek bir ana sığdırmak imkansızdı belki de ya da ben fırsat vermemiştim ona, vedayı kabul edememiştim. Edemezdim de, o ölüyken ben yaşayamazdım. Ben yaşıyorsam o hala yaşıyordu bir yerlerde. Bunu biliyordum, hissediyordum.

Ve kanıtlamıştım..

"Yapılan Vselennyye büyüsü, ölen birisini başka bir evrende tekrar doğmasını sağlardı."

"Rüyalar ile iletişim kurmak basittir fakat eğer başka bir evrenden iletişim kuruyorsanız denge sarsılır ve rüya içinde kapana kısılarak bir hiçlikte mahkum kalabilirsiniz."

"Bu büyünün yapıldığı insanlar önceki hayatlarını unutmazlar. Eğer ki rüyalarınızda o kişiyi gerçekçi bir şekilde görüyorsanız, evrenin bambaşka bir yerinde sizinle iletişime geçmeye çalışıyordur."

Aklımdan çıkmayan cümleler bana 2 yılın ardından umut olurken kitabı hızlıca çantamın dibine koydum. Biliyordum, onu hissettiğimi söylerken delirmemiştim. Onu gerçekten hissediyordum ve onu bulmak için her şeyi yapacaktım. O beni isterken ben nasıl hiçbir şey yapmadan durabilirdim? 

Aldığım element taşlarını hızlıca ahşap kutunun içine koyarken işime yarar diye sözlüğü de çantama attım. Dolabımı açıp uzun kollu ve kol kısmı bol uç kısmı dar olan beyaz gömleğimi giydim. Altıma siyah kumaş pantolonumu giyerken korse yerine belime kalın siyah şalı sardım. Üstüme siyah, üstünde gümüş işlemeler olan arkası uzun ceketimi giyerken saçlarımın yarısını üstten toplayıp birkaç tutamın yüzüme düşmesine izin verdim.

Aynada kendime bakarken gömleğimin açıkta bıraktığı boynumda parlayan kolyem ile bakışlarım oraya kaydı. Yüzümde buruk bir gülümseme oluşurken kolyeyi avucumun içine aldım. Gümüşten ay şekli vardı ve ayın içinde zümrüt taşından bir küre vardı. Felix ile birlikte özel olarak yaptırdığımız bir kolyeydi. 

O Beni bazen Selene diye çağırırdı. Yunan mitolojisinde Ay'ın tanrıçasıydı ve o Ay'a aşık birisiydi. Geceleri odasının penceresinden hep Ay'ı izler ve huzur bulurdu. Benim yanım dışında tek huzurlu anıydı onun, Ay'ın tüm karanlığa rağmen parlayarak geceyi aydınlatmasına hayran kalırdı. Ona göre karanlıktan ibaret olan hayatını aydınlatan Ay bendim. 

Zümrüt taşı ise sadakat ve aşkı simgeleyen taştı. Özellikle bu taşı seçmişti benim için. 

Onun kolyesi ise Güneş şeklindeydi. Ortasında bir Güneştaşı etrafını çevreleyen Gümüş ise oldukça hoş ve zarif bir görünüm sağlamıştı. Ben de ona Bazen Helios derdim. Yunan mitolojisinde Güneş tanrısıydı Helios, benim dünyamın da Helios'u Felix'ti. O olmadan yaşayamayacağım tek değerlim...

Derin bir nefes alıp dolan gözlerimi kırpıştırırken dolabı açıp yere eğildim ve içindeki gizli kısımdan tahta kutuyu çıkardım. Kutuyu alıp yatağıma ilerlerken yumuşak yatağa oturup kutuyu açtım.

Lunar Eclipse/ HYUNLİXHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin