Derin bir nefes alıp verdikten sonra kafamı gökyüzüne kaldırdım. İngiltere'ye belki de bir daha asla adım atmayacaktım. Hayatım artık Amerika'da kendi başımın çaresine bakarak devam edecekti. Kim bilir, belki kendime ait özel bir alanım bile olmayacaktı ama en azından nefes alabiliyor olacaktım. O kazadan sonra en son istediğim şey nefes almaktı ama neyin acısı geçmiyordu ki? Geriye kalan tek şey güzel hatıralar oluyordu. İşte bu yüzden, gemiye binerken güverte görevlisine verdiğim tek şey, içerisinde annem ve babamın fotoğrafları olan kutuydu. Yaşadığım yirmi yıllık hayattan bana geriye kalan sadece küçük bir kutu ve o kutu büyüklüğünde bir ev olmuştu. Ama artık eve bile sahip değildim, onu bu gemiden bilet alabilmek ve bir sürede olsa Amerika'da özgürce nefes alabilmek için satmıştım. Yani, sonuç olarak elimde kalan şey hala bir kutuydu.
Geminin güvertesinde ağır adımlarla ilerlerken etrafımı saran yüzleri inceliyordum. Onlar benim hayatımın ikinci dönüm noktası olan dönemde yanımda olan insanlardı. Tamam, onlar bunu bilmiyor olabilirdi ama en azından benim düşüncem o yöndeydi.
Geminin yerleri tamamen ahşaptan yapılmıştı ve derin bir ahşap kokusu burnuma dolmuştu. Yine de gülümseyerek, ön taraflara doğru yürümeye devam ettim. Denizi seviyordum. Her zaman çok sevmiştim. Küçük bir çocukken ailemle gemi yolculuğu seyahatlerine gider ve ben her seferinde mest olmuş şekilde eve dönerdim. Hatta bir keresinde kaptan olma hayaliyle eve dönmüştüm fakat buna annem de babam da kahkahalarla gülmüştü.
"Bayan?" diye seslendi arkamdan biri. Kafamı hızlıca sesin geldiği yöne doğru çevirip, seslenenin kim olduğuna baktım. Muhtemelen benden birkaç yaş büyük güverte görevlisi, elinde kutumla birlikte bana doğru koşuyordu.
"Evet, bir sorun mu var?" ona doğru dönerken, rüzgardan açılan eteğimi öne indirmeye çalıştım. Hava gerçekten çok güzeldi, hafif esiyordu. İşte bu da en sevdiğim havaydı.
"Size odanıza kadar eşlik edeceğim, her müşterimizin rahat olduğundan emin olmak isteriz." Bana samimi ve sıcak bir gülümseme gönderdiğinde, bende ona aynı şekilde karşılık verdim. Kibar insanları hep sevmiştim.
"Pekala."
Güverte görevlisi hızlı bir şekilde yanıma gerlerek benden bir adım öne geçti. Şimdi ben onu takip ediyordum.
"Gemi sizce kaç gün içerisinde Amerika'ya varır?" diye sordum heyecanlı bir tonda. Ne kadar erken gidersem benim için o kadar iyi olacakmış gibi hissediyordum ama aynı zamanda gemiden de hiç inmek istemiyordum.
"En geç beş gün içinde orada olursunuz," gülümsedi. "Gemi birkaç yere uğradıktan sonra Amerika'ya gidiyor. Bu konuda bilgilendirilmiş olmanız gerekti." Kafası karışmış gibi gözüküyordu.
"Bilgilendirildim," dedim, merakım yüzünden utanarak. "Sadece merak etmiştim."
Geminin C güvertesi boyunca görevliyle birlikte yürürken, aniden gelen çığlıklar ve gürültü ikimizin de kafasını arka tarafa doğru çevirmemize sebep oldu. Hızla artan kalabalığa karışmamak için adımlarımı daha büyük atarken görevliye sordum.
"Orada ne oluyor?"
Görevli güldü. "Hiç, sadece Justin Bieber gemiye yeni bindi."
"Justin Bieber?" dedim tek kaşımı havaya kaldırarak. "Sanatçı olan?" O kadar çok şaşırmıştım ki, ikinci soruyu sorarken dudaklarım titremişti. Ya da ben öyle hissetmiştim, emin değildim.
"Evet." Görevli güverte boyunca yürürken bana yeniden gülümsedi.
"Ama onun gemide ne işi var ki? İstese uçakla gidebilir." diye sordum yeniden merakla. Bu merakım beni bir gün öldürecekti ama ben ne zaman onu bilmiyordum. Üstüne üstlük zavallı çocuğu da kendimden bıktıracaktım. Ve bu hayatımın ikinci dönüm noktasında yanımda olacak insanlar için uygun olmazdı.
"Gemileri ve denizi seviyormuş." Kestirip attı. İçimden her ne kadar "O kadar parası var tekne tutabilirdi." Cümlesi geçmiş olsa da sesimi çıkarmadan yürümeye devam ettim.
Nihayet kapalı koridora geçiş yaptığımızda, sağda kalan ilk oda benim ayırdığım odaydı. Gemiye ayıracak fazla param olmadığı için içerisi çok fazla geniş değildi normal bir otel odasından çok az daha büyüktü ama bundan kesinlikle şikayetçi değildim. Gemide ve denizin üstünde olduğum sürece hiçbir sorun olmazdı.
Güverte görevlisi elindeki kutuyu elime tutuşturup yanımdan ayrıldıktan hemen sonra kapının arkasına yazılmış nota göz attım. Sabah kahvaltılarının ve akşam yemeklerinin kaçta olduğunu gösteren bir kağıt asılmıştı. Sabah kahvaltısı benim için çok erken saatte olmasına rağmen ondan bile şikayet etmeyecektim.
Kapıdaki notun hemen altındaysa ufak bir afiş asılmıştı. Bu gece gemide yapılacak "ilk gece" partisinden söz ediyordu. Oraya gidecek miydim? Elbette! Son ana kadar bu yolculuğun tadını çıkarmak istiyordum. Tıpkı çocukken olduğu gibi.
İlk bölüm kısa olabilir arkadaşlar ama merak etmeyin sonradan böyle olmayacak. Her şey bir anda olup bitsin istemediğimden kısa yazdım. Okuyan herkes oy verirse gerçekten çok güzel olur. Teşekkürler şimdiden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ship // j.b
Fanfiction❝İsmim Chelsea, sende Justin ve bu da ikimizin de memnun olup sonra da konuşacak bir şey bulamayacağı o an.❞