Akşam üstü yorgunluğu çökmüştü ikimizin de üstüne. Aslında bence onun yorgunluğu babasının acımasızca ettiği laflardı. Kırılan kalbi halsiz ve umutsuz bir beden bırakmıştı şimdi ona. Neyse ki şarkı sözlerinin fotoğrafını çekmiştim de biraz olsun rahatlamıştı. Bir de onu kafasına takarsa daha da kimse Changbin'i toplayamazdı.
Ailesi evden çıktıktan sonra Changbin bir süre sessizce oturmuştu, ben de onu yalnız bırakamamıştım. Sonra kahvaltı yapıp ortalığı topladık ve sahilde turlamaya, az önce yediğimiz azarı sindirmeye karar vermiştik. Tabii bu saate kadar onunla olduğum için Felix mesajlarıyla canıma okumuştu ama kimin umurunda? Zaten saat ne ara bu kadar geç olmuştu anlamamışım bile.
Changbin şarkının kalan kısmını hemen bitirip kaydetmek istiyordu ama gücü yoktu şu an. Yapmalıydı ki bir daha böyle bir sıkıntı çıkmasın. Fotoğrafları çekmek şans eseri aklıma gelmişti çünkü.
Ayrıca şu mesele... Hala alnımda ve belimde sıcak baskıyı hissediyorum.
Hyunjin de beni ara sıra öperdi yanağımdan falan, ama asla böyle hissetmezdim o yapınca. Changbin'in yarattığı etkiyi tarif bile edemem. Ona utangaç bir tebessüm verdikten sonra hemen ortalığı toplamaya giriştik, öpücük hakkında konuşmam söz konusu bile değildi. Zaten bana göre o aslında bir öpücük değil teşekkürdü. Keza ona göre de öyle.
Güneş batmak üzereydi, gökyüzü pembemsi bir renge bürünmüştü ve büyüleyiciydi. Gözlerimi yanımda yürüyen Changbin'e çevirdim, hala suratı asıktı. Şarkıyı kurtarmak onu teselli etmiyordu bile. Babasının yumuşamak bilmeyen tutumu gururunu kırıyor olmalıydı. Ben de ara sıra böyle şeyler yaşardım bizimkilerle. Aiko'nun hastalığını öğrendiğimiz günden beri iyi evlat olmaya çalışıyorum.
Sessizce iç çektim. Böyle susmayı sevmiyorum.
"Sadece yürürken dertlerinden kurtulmuyorsun, bilmiş ol."
Bana bakmadan dudağının kenarını kıvırdı, "Dertlerimden kurtulmanın herhangi bir yolu yok zaten."
"Yanılıyorsun. Derdin ne ise üzerine gitmen lazım, böyle inatla."
Sonunda bana bakabilmişti.
"Nasıl yani?""Kaçarak kurtulamayacağını zaten biliyorsun, ama yerinde durarak da bir sonuç elde edemezsin. Sorunun üstüne üstüne gideceksin. Rap yapamamak değil mi senin derdin? O zaman daha çok yapacaksın, daha çok sahneye çıkacaksın, inadına daha sıkı tutacaksın o mikrofonu. Çünkü derman bulmak için hayata karşı inatçı keçi olmak gerek."
Örneğime gülerek kafasını öne eğdi ve yola döndü, "Sevdim bunu." gururla gülümsedim, bir iki adım daha attıktan sonra durunca ben de durdum. Bana döndü, "Dertlerimin üzerine gidelim o zaman."
"Hm?"
Göz kırptı ve bileğimi tutarak ters yönde ilerlemeye başladı. Durumu anlayınca yüzümü buruşturdum, "Ay Changbin hayır! Ben o lanet yere girmek istemiyorum."
"Kendi ayaklarınla gelmiştin daha önce, şimdi kaçamazsın."
OF.
Önce eve döndük, Changbin motorunun anahtarını aldıktan sonra yola çıkmıştık. Söylediğine göre ailesi evdeydi ama onları görmemişti, herhalde arka odalardan birinde oturuyorlardır.
Mekana varınca modum düşmüştü, hiç sevmiyorum burayı hatta nefret ediyorum. Changbin bileğimden tutup beni içeri götürdüğünde itiraz edemedim. Kalabalıktan geçip bir masaya ilerledik. Masalar kokteyl tarzıydı, yani oturma yerleri falan yoktu. Dolayısıyla böyle rezil bir yerde bir de ayakta kalıyordunuz. Ama zaten insanlar buraya rap yarışları dinlemeye geldiği için çok da oturma gibi bir dertleri yoktu. Hepsi enerji patlaması yaşıyorlardı manyaklar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silver | Seo Changbin
FanfictionNotları her zamankinden düşük geldiği için yaz tatilinde Japonya'daki büyükannesini ziyarete gitmesine izin verilmeyen Yoko, eve kapanmış vaziyetteydi. Kuzeni Felix ile mutfak balkonunda oturup kola içerken caddeden geçen kızların berbat kombinlerin...