Kayıp Zihinler Ve Kayıp Hatıralar

32 6 2
                                    

"Sana dedim değil mi?"

Gözlerimi araladım. Arkadaşım kollarını iki yana açmış kızgın bir şekilde yüzüme bakıyordu.

"Hadi ama! Söylediğimi biliyorsun." Yüzümde bir tebessüm oluşturdum.

"En başından belliydi zaten değil mi?"

Yüzündeki ifade kızgınlıktan çok yerini sinsi dolu bakışlar aldı.
"Ne demek istiyorsun, ona uygun değil miyim yani?"

Gülümsedim. Bunu kastetmediğimi çok iyi biliyordu. Kollarımı iki yana açıp ona sarıldım.

"Sen daha iyilerini layıksın. Bence bunun gayet farkındasın?" Gözlerinin içine baktım. O da benimkine.

İkimiz birlikte gülmeye başladık.

"Evet! Biliyorum... O kaybetti." Sırtını sandalyeye yaslayarak göz ucuyla dışarıdaki çocukları süzdü Petek.

"Sanırım daha fazla şansım olacak." Bana dönüp kollarını iki yana açtı ve ellerini birbirlerine kenetledi. Dudakları ince bir çizgi hâlini aldı.

"Ne dersin?" Ayağa kalktı tahtanın yanına gidip eline bir kalem aldı.

Bir şeyler karalarken keyifle onu izliyordum. Ne yazıyorduu... Biraz yana doğru eğilerek bakmaya çalıştım ama yazının önünde duruyordu.

Kalemi geri yerine koyduktan sonra görmem için tahtanın yanına doğru kaydı.

Seni ikiyüzlü. Sanma ki bilmiyoruz gerçek yüzünü...

Ellerini tekrardan birbirlerine kavuşturdu. Ve artık onunla aramızdaki mesafe yok denecek kadar azdı.

Ben hâlâ ilk şoku atlatabilmiş değildim. Ne oluyordu? Neden böyle bir şey yazıyordu? Ve aklımdaki en büyük soru Petek'nın bunu tahtaya neden yazdığıydı.

İşaret parmağını alnıma vurduğunda kafamdaki düşünceleri toplamaya çalıştım.

"Hatırlamıyor musun? Öldürdüğün kişileri... Onları sen öldürdün Lora! Gölün üzerinde yüzen cesetleri. Anneni, babanı bile!"

Artık ayakta duramıyordum. Geriye doğru tökezledim. Hayır bunları ben yapmış olamazdım. Bir kere benim adım Lora bile değildi. Ve benim annem ve babam hayattaydı, yanımda...

Başımı iki yana salladım. Bu olanlar da neydi? Ses kafamın içinde yankılanmaya devam ediyordu. Biri kafamın içine adeta hançer saplıyor gibi keskin bir acı hissettim. Ellerimi kafamın iki yanına bastırdım. Dayanılmaz bir acıydı. Dayanamayacağımı düşündüm. Ellerimi serbest bıraktım ve kollarım iki yanıma düştü. Boşluğa çekiliyormuşum gibi hissediyordum. Bedenim ruhumdan yavaşça ayrıldığını hissettim. Ölüm gibi değildi bu. Bu daha çok bir bilinmezlik gibiydi. Gözlerimi yavaşça kapattım ve bilinmezliğin beni çekmesine izin verdim.

Kendimi büyük bir okyanusun dibinde ve daha çok dibe çekilirken buldum. Okyanusun içi sonsuzluk gibiydi. Kollarımı aşağı yukarı hareket ettiriyor, sonsuzluktan bir an önce çıkabilmek istiyordum.

Çırpındıkça okyanus seni daha çok içine çekiyordu. Kurtulamayacağımı bildiğimden daha çok uğraşmadım. Kendimi serbest bıraktım. Ve okyanusun ciğerlerime dolmasına izin verdim.

Bu an gerçek miydi emin değildim ama her şey gerçek olamayacak kadar eşsiz, gerçek olabilecek kadar da hissettiriyordu. Boğulduğumu hissediyordum.

Aniden bir dürtü geldi. Buradan çıkmalıydım. Buradan çıkmak istiyordum...

Kollarımı hareket ettirdim ve daha çok çırpındım. Ama bu sefer dibe doğru çekilmiyordum ama yukarı da çıkmıyordum. Okyanus azalmaya başladı. Göğsüme kadar kadar indi ve alçaldı. Sudan çıkarken bir an şoka uğradım.
Yağmur birikintisinden çukurda oluşmuş küçük bir göletten çıkmıştım.
Etrafıma göz gezdirdim. Etrafımı büyük bir ormanlık arazi çevrelemişti. Hemen önümde taşlık bir yol vardı. Yolu takip etmeye başladım. İlerledikçe ağaçların sıklığı seyrekleşiyordu. Önlem almak amacıyla sıklıkla sağıma ve solumda gezdiriyordum gözlerimi.
Tuhaftır ki ormanda derin bir sessizlik hakimdi. Ne kuş cıvıltıları ne çekirge sesleri ne de baykuş sesleri. Hatta rüzgâr ve ağaçların hışırtısı dahi yoktu.

GİRİFTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin