Gözlerini yavaşça açtı Steve. Boş yatakta uyanmıştı. Gördüğü güzel rüyaya gülümsemesi hala duruyordu yüzünde. Ama bunun gerçek olmadığı detayı aklına geldiğinde ise solmuştu. Tony yanındaydı rüyasında.
Rüyasında; Tony oğulları Peter ile onu uyandırıyordu. İkisinin yüzünde bir gülümseme vardı. Steve üstüne atlayan bu iki kişi ile uyanmış, onları gıdıklamaya başlamıştı. Mutlulardı... Bir daha hiç olmayacak kadar mutlu...
Kendine gelmeliydi. Rüyasının etkisinde çıkmak zorundaydı. Bugün yapması gereken çok şey vardı... Duştan çıkıp üstüne eşofman takımını geçirdi. Evin güvenlik sistemini kurduktan sonra dışarı çıkmıştı. Saat çok erkendi. Kuşlar bile uyuyordu. Steve için ise koşuya çıkmak için mükemmel bir zamandı bu. Sabahın ilk ışıkları gölü aydınlatırken birkaç tur atmaya başlamıştı Steve.
Koşusu bittiğinde eve girmişti. Güvenlik sisteminin şifresini girdi; 29051970. Açılımı 29 Mayıs 1970 oluyordu. Tony'nin doğum günü. Steve'in aklına kazınmış bir tarihti. Odasına gitti küçük adımlarla. Bedenini soğuk bir duşa sokmuştu. Duştan çıkınca siyah bi sweet ve bir pantolon giymişti. Hava bugün soğuk olacaktı.
Peter'ın odasına geldiğinde uyuyan oğlu ile gülümsedi. Peter bir melek gibi uyuyordu. Küçük oğlunun yanına gidip saçlarına bir öpücük bıraktı. Her sabah Peter'ı böyle uyandırıyordu. Saçlarına bıraktığı öpücükler ve okşamalar ile. Peter uyandığı anda babasına sarılmıştı.
Peter: Günaydın babacım.
Steve: Günaydın oğlum.Gülümseyerek Peter'ı kucağına aldı. Küçük çocuğu banyoya kadar taşıyıp yüzünü yıkamasına yardım etmişti. Sonra Peter'ın bugün okul için ne giyeceğini seçmişlerdi.
Peter: Baba, beni Nat halamlar mı alacak?
Kahvaltısını yaparken sormuştu. Bu sırada Steve de kahvesini içiyordu. Şekersiz ve sütsüz, Tony'nin alıştırdığı gibi.
Steve: Evet ufaklık.
Peter: Yaşasın!
Natasha Stark-Barnes, Tony'nin ablasıydı. Steve'in en yakın arkadaşı Bucky ile evlenmişlerdi. Peter halası ile vakit geçirmeyi seviyordu. Çiftin kızları; Lia, Peter'dan sadece bir yaş büyüktü. İki kuzen her daim iyi anlaşıyorlardı.Natasha ve Bucky'nin gelmesi ile Peter koşarak halasının bacağına sarıldı. Lia, Bucky'nin kucağındaydı. Babasının kucağından inen kızıl kız Steve'e sarılmaya gitmişti. Steve onları görünce gülümsedi. Lia'yı kucağına alarak yanlarına ilerledi.
Bucky: Nasılsın kardeşim?
Steve: İyiyim, siz nasılsınız?
Sorusu çifte yönelikti. İkisi de gülümseyerek cevaplamıştı. Kapı önünde yapılan ufak bir sohbetten sonra Bucky gülümseyerek kızını koluna oturttu. Natasha, Peter'ı kocasının diğer koluna oturtmayı tercih etmişti.
Bucky: Ben bu iki yaramazı arabaya götürüyorum.İki çocuk gülüşerek Bucky'le uğraşmaya başlamışlardı. Natasha ise gülümseyerek onlara baktıktan sonra bakışlarını Steve'e çevirdi.
Natasha: Nasılsın?
Bu samimi bir soruydu.
Steve: Zaman geçiyor bir şekilde...
Natasha: Bugün, şirkete gel.
Stark Endistürileri'ni kuran Howard Stark bu mirası iki çocuğuna bırakmıştı. Natasha ve Tony eş bir şekilde yönetmişlerdi bu şirketi. Tony'nin payı Steve'e kaldığında sarışın adam bu işlere pek bulaşmak istememişti. Natasha'ya yetki vermişti. Yine de kızıl kadının yanına uğrayıp ona yardım ediyordu.Steve: Bugün değil, ama söz yarın geleceğim.
Natasha gülümseyerek Steve'in omzuna dokundu.
Natasha: Sen nasıl istersen.
Arabanın uzaklaşma sesini duyduğunda derin bir nefes verdi Steve. Son birkaç yıldır tüm vaktini Peter'a vermek için birkaç senedir yaptığı dövüş sanatları eğitmenliğini bırakmıştı. İşten ayrılınca çok fazla vakti olduğunu fark etmişti. Evin işleri ile ilgileniyordu. Peter'a çok fazla vakit ayırabiliyordu. Bu durum onu memnun etmişti.Evdeki işlerini bitirdikten sonra dışarı çıktı Steve. Bugün terapist görüşmesi vardı. Doktor Bruce Banner'ı ona Clint tavsiye etmişti. Bunun için ona ne kadar minnettar olabileceğini bilmiyordu. Son bir senedir gittiği bu terapi seansları Steve'in hayatta tutan ikinci şeydi. İlki Peter olacaktı her zaman.
Terapiden çıktıktan sonra mezarlığa sürdü arabasını. Skince bir çiçekçiden iki farklı buket çiçek aldı. Uğraması gereken iki mezar vardı. İlk mezarın önüne geldiğinde annesinin mezar taşını okşadı. Sarah Rogers uzun bir zaman önce gitmişti. Steve o zamanlar daha çocuk sayılırdı... Annesinin mezarına aldığı çiçekleri bıraktıktan sonra başka bir mezara yol aldı.
Bu mezar taşı farklıydı. "Anthony 'Tony' Edward Stark-Rogers." Üstünde yazan ismi defalarca okudu Steve. Mezarın üstüne çiçekleri nazikçe yerleştirdikten sonra mezar taşına ufak bir öpücük bıraktı.
Steve: Ben geldim sevgilim...
Gözünden akan bir damla yaş toprağa düşmüştü. Burukça gülümsemeye çalıştı.
Steve: Özür dilerim, birkaç gündür gelemiyordum.
Mezar taşı ile konuşuyordu. Sanki karşısında Tony varmış gibi davranıyordu buraya her geldiğinde. Ne kadar süredir geliyordu bu mezara? Tony öldüğünde Peter daha 2 yaşındaydı... Kaç yıl geçmişti? Hayatının aşkını kaybedeli kaç yıl olmuştu?Tanıştıkları gün aklına gelince içine huzur dolmuştu. Steve o zamanlar başarılı bir yüzbaşıydı. Tony ise yeni silahlarını orduya satmıştı. Bu sayede tanışan iki adamın iki yılda evlenip iki yıl sonra da çocukları olabileceğini kim bilirdi ki. İki... Sanki büyülü ve lanetli olan bir sayıydı. Steve'in Tony ile sevgili olarak geçirdiği iki yıl, evli olarak geçirdiği iki yıl, Peter'ın iki babasıyla geçirebildiği iki yıl... Bu nasıl bir sayıydı? Büyülü müydü, lanetli miydi?
Steve: Biliyor musun? Seni hala yaşıyorum...
Her anda aklına geliyordu Tony. Kahve yaparken, şirkete gittiğinde, koşarken... Kırılan bir çerçeve sesinde... Tony hep Steve'leydi. Onun yanından hiç gitmemişti sanki. Sarılamıyordu, göremiyordu, duyamıyordu ama her daim Tony'nin varlığını biliyordu etrafında. Bu deliliğin başlangıcı mıydı yoksa öldüğünü kabul etmemenin etkisi mi? Neydi bu? Bilmiyordu. Ama bitmesin istedi. Tony'nin varlığı gitmesin istedi.Sol elindeki alyansı öptü nazikçe Steve. Hiç çıkarmamıştı, çıkarmayacaktı. Boynundaki zincire taktığı Tony'nin alyansını da öptü. Kocasının her daim yanında olmasını istiyordu. Bu alyans Tony'yi ona yakın tutuyordu, değil mi? Nazik bir şekilde mezar taşını öptü en son Steve. Burada saatler geçirmişti. Eve dönmesi gerekiyordu.
Peter'ın gelmesine yakın yemek masasını hazırladı. Sabah Natasha ve Bucky almıştı ama akşam Happy bırakıyordu iki çocuğu da. Peter geldiği anda babasına koşup sarılmıştı. Yemek masasına geçtiklerinde ise küçük çocuk gün içinde okulda ne olduğundan heyecanla bahsediyordu. Steve oğlunun yüzündeki gülümsemeye bakarak gülümsedi. Steve için hayat artık Peter'dı sadece. Tek mutluluğu ve kocasının biricik emaneti. Peter'ın gittikçe Tony'ye benzemesi ise her şeyin daha da güzel olmasını sağlıyordu... Steve oğlunun gözlerinde aşık olduğu adamı gördü. Peter belki babasını göremeyecekti. Ama Steve oğluna aynaya bakmasını, o zaman babasını görebileceğini söyleyebilecekti...
Peter'ın uyumasından sonra televizyonu açtı. Evde bir ses olsun istemişti. Ne olduğu pek umurunda değildi. Zamanlayıcıyı kurduktan sonra sakince oturdu. Aklında o trafik kazası gelmişti. İki... Tony'nin yaptığı ilk kazada şanslı kurtulmuştu ve sadece kolunu kırmıştı. İkinci kaza ise şansla bitmemişti. Bu sayı yine karşısındaydı. İki... Lanet etmek istedi Steve bu sayıya.
Televizyonu kapatıp yukarı çıktı, odalarına. Sağ tarafa yattı, sol Tony'nindi. Gözlerini kapatmadan önce sevgilisini rüyasında görmeyi diledi. Her gece olduğu gibi onu görmek istiyordu... Günün yorgunluğu ile kapadı gözlerini. Tony'i gördüğü bir rüyada açacaktı sonuçta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two- Stony One Shot
FanfictionSteve ve Tony'nin altarnetif bir evrende olan kısa hikayesi.