Bölüm 1/1 Geçmişin Yara İzleri

1K 631 328
                                    


Yıl 2005, günlerden 7 Mayıs, sabah saatleri. Deniz ve Martı anneleri ile birlikte dalgaların kayalara çarparak hafifçe sarsıntı hissettirdiği Cennet Koyu'na  piknik yapmaya geldiler. Üniversiteden beri çok yakın arkadaş olan Meryem ve Gül o zamandan beri burayı çok seviyor ve hala sık sık buraya geliyorlardı. Burası adeta ikisi için bir bağlılık simgesi niteliğindeydi. Diliyorlardı ki çocukları Martı ve Deniz de aynı kendileri gibi çok yakın olsun hatta birlikte büyüsünler. Hatta bu onlar için minik bir istek değildi, bu onların uzun zamandır en büyük hayaliydi. Bu sebeple sürekli Deniz ve Martı'yı da sürekli buraya getirmek onların çok hoşuna gidiyordu. Bir zamanlar birlikte bu günlerin hayalini kurarak, suya en uzak kim taş atacak diye oyun oynayarak vakit geçirdikleri kayalıklarda şimdi çocuklarının oyun oynamasını izlemek kadar güzel bir şey yoktu onlar için. Kendileri gibi Deniz ve Martı'nın da burada anılarının dolmasını, büyüdüklerinde onların da burada oturup gülüşerek o günleri hatırlamalarını istiyorlardı.

Anneleri bir köşeye eşyalarını yerleştirirken Deniz ve Martı da birlikte yakalamaca oynamaya başlamışlardı. Her zamanki gibi Deniz yakalamaya çalışıyor, Martı ise minik çığlıklar atarak kaçıyordu. Martı'nın ileride daha fazla kaçabilecek yeri kalmadığında bir kayalığın kenarında durup kayaya sertçe çarpan dalgaları izlemeye başladı.

"Yakaladım seni, hem de ilk defa!"

"Ama kaçabilecek yerim kalmamıştı ki."

"Ben kazandım, ben kazandım..." Deniz Martı'yı ilk defa yakalamanın mutluluğuyla kayalıkta koşuşturmaya başladı, Martı ise hala aynı pozisyonda dalgaları izlemeye devam ediyordu. Deniz Martı'nın durgunluğunu fark ederek yanına gitti.

"Ya niye benimle oyun oynamayı bıraktın yoksa ben kazandım diye küstün mü bana?" Martı suyu izlemeye öyle bir dikkatle odaklanmıştı ki Deniz'in kendisine sorduğu sorunun farkında bile değildi. Aynı bir deniz kızı gibi çok seviyordu Martı suyu. O dalgaların gözleri ile aynı renkte olan parlak mavisini, annesinin her zaman iki yandan ördüğü saçları ile aynı renkte olan dalgaların çarptığı kumsalın o parıltılı sarıyı o kadar ihtişamlı, o kadar dikkat çekici buluyordu ki.

"Ben suya girmek istiyorum." Martı ayakta durmaktan yorularak kayanın kenarına oturdu ve suları seyretmeye devam etti.

"E madem öyle kayalıklardan aşağıya inelim, gir sende suya."

"Ama annem izin vermez ki. Hava daha suya girmek için yeteri kadar ısınmadı der göndermez."

"Gizlice gidelim o zaman"

"O da olmaz ki bizi aşağıya doğru inerken fark ederlerse ceza alırız, gidene kadar yanlarında oturmak zorunda kalırız."

"Madem öyle buradan atla."

"Hayır!" Martı Deniz'in bu fikri karşısında korkarak ayağa kalktı ve kayanın ucundan bir adım geri çekildi. Burası onun atlayabilmesi için çok yüksekti. Deniz, Martı'ya gülerek "Korkak Martı!" diye söylenerek kayalığın üzerinde koşuşturmaya başladı. Martı birkaç dakika Deniz'in durmasını bekledi, durmayınca da :

"Deniz kes şunu artık!" diye bağırdı. Evet gerçekten kayalıktan atlama fikrinden korkmuştu ama yine de Deniz'in böyle davranması hoşuna gitmiyordu. Deniz kahkahalar eşliğinde Martı'ya cevap verdi.

"Niyeymiş o, kayalıklardan atlamaya korkmadın mı sanki?"

"Ya yeter!"

"Atlasan ne olacak ki?" Deniz, bunu söylerken Martı'yı aşağıya doğru itti. Yankılanan çığlıklarla son sesleri duyuldu Martı'nın kayalıklardan aşağıya doğru yuvarlanarak düşerken. Kırmızı kanlar suya yayıldı, Cennet Koyu'nun suları kırmızılığın artması ile birlikte köpürmeye başladı ve minik bir Martı'yı hapsetti içine. Daha uçamayacaktı, uçurtmayacaktı sular Martı'yı. Uçurtmayacaktı artık Deniz onu, kendinde boğmayı tercih etmişti. Ama sonucunun böyle olacağını bilmiyordu. Korkarak kayalığın uç kısmından geriye doğru çekildi. Meryem ve Gül de Deniz'in olduğu kayalığa doğru endişeyle koşuyorlardı. Meryem kızının orada olmadığını görünce daha da korkmaya başladı. Varınca Deniz'in önüne çömeldi ve onu kollarından tutup sarsarak:
"Martı nerede?" diye sordu. Deniz'in gözleri doldu, ne diyeceğini bilemiyordu. Martı'yı kayalıklardan aşağıya kendisinin ittiğini söyleyemezdi çünkü ona ne kadar çok kızacaklarını biliyordu. Meryem Deniz cevap vermeyince iyicene korkarak sorusunu tekrarlardı. Deniz:

"Oyun oynarken kayalıktan aşağıya düştü." diye cevap verdi. Meryem çığlıklar atarak kayalığın uç kısmına doğru ilerledi. Suya bakarak ağlamaya başladı. Kızı artık yoktu, acımasız dalgalara teslim olmuştu.

Gül de o sırada oğlunu kucağına aldı, Deniz'in de korktuğunu hissetmişti. Annesi Deniz'e bunun nasıl gerçekleştiğini sordu. Deniz daha fazla cevap vermek istemedi. Suçlu olduğunu anlamalarından çekiniyordu. Kendini çok büyük bir baskı altında hissederek "Görmedim, bilmiyorum." dedi, annesine sarılıp ağlamaya başladı. Gül de daha fazla dayanamayarak ağladı. Çok yakın arkadaşının ve oğlunun bu halde olması, onun için oğlundan farkı olmayan kendi kızı olarak gördüğü Martı'nın oyun oynarken düştüğüne inanması...

O gün kayalığa çarpan sular hızlanmaya başlamış, kuşlar çırpınarak suyun üzerinden hızlı hızlı uçmaya başlamış,adeta tüm Cennet Koyu Martı'nın ölümüne Meryem, Deniz ve Gül ile birlikte ağlamış.

Soruşturma başlamış, Martı yıllar boyu bulunamamış, soruşturma sonuçsuz kalmış.

Bir süre sonra sular durgunlaşmış, deprem olmuş, o kaya daha fazla dayanamayarak çökmüş artık kuşlar Cennet Koyu'nun üzerinden hiç geçmemiş, resmen Cennet Koyu terk edilmiş.

Yıllar geçmiş Martı unutulmamış, yıllar geçmiş Martı'nın çığlığı hala Cennet Koyu'nda yankılanmış, yıllar geçmiş artık Cennet Koyu, Ağlayan Koy olmuş ve suyun Martı'yı içinde hapsettiği gibi Martı da koyu çığlığının yankısına hapsetmiş.

Martı'nın şu anda soluması gereken nefesler de bir süre sonra olağanüstü bir rüyanın sonunda Deniz'i boğmuş.

Yıl 2005, günlerden 7 Mayıs sabah saatleri artık bir efsanenin başlangıcı olmuş...

Olağanüstü Bir Rüya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin