pis, pis tozlar

7 1 0
                                    




tüm gün kılıçların birbirine çarptığında çıkardığı kulak çınlatan, dudak büzdüren ve ne zaman biteceğini bilmediğinizden dolayı hissedilen o korkunç bilinmezlik hissi peşimi bırakmıyordu. öylesi bir umutsuzluk içinde oturduğum, etrafımı örten çadırın krem görüntüsü kir ve tozdan griye çalmaya başlamıştı. dışarıda yakılan ateşin ışığı vurdukça daha da belli oluyordu bu.

gece hava soğuk olurdu burada. alışabildiğimi söyleyemem hâla.

pis, pis tozlar. saçlarıma dolanmayın, hayır. istemiyorum. burada kalmak istemiyorum. neden? pis olduğundan mı? alâkası yok, ahmak ahmak konuşma. neden o zaman? bu çadırda ve diğer çadırlarda dolanıp duran tozların; öldürülen her bir insanın ruhu gibi başıboş, miskin bir şekilde etrafta gezinmesine katlanamıyorum. sebep bu mu? evet, bu. aptal mısın sen? belki de, ama- kes artık düşünmeyi.

çadırın fermuarı yavaşça açıldı. hava soğuk, buz gibi. önüme koyulan tepsiye göz attım. kasenin içindeki çorba ne kadar sıcaksa ve buharı süzülüyorsa, doğa ana sanki ona meydan okurmuşcasına daha sert estiriyordu rüzgârını.

"pek tasalı görünüyorsun." yemeğe yeltenmediğimi fark edince tepsiyi hafifçe önüme itti tekrardan. kemikli parmakları dikkatimi çekmişti. demek karınca bile incitemeyecekmiş gibi duran naif parmaklar kılıç tutuyordu. köyleri yağmalıyor, yaşa başa bakmadan kan döküyordu. nasıl bir şey bu? göz yanılması gibi. hayır, düşünme. kapat gözlerini. kapatamazsın ki.

hava daha da soğudu.

"istemiyorum." kaşları çatıldı bu sefer. ürker, olduğu yere sinerdi başkası görse. ben bunu yapmamıştım. nasıl ürkebilirdim? onun yaptığı hiçbir mimik yüzünde yakışıksız durmazdı. yaktığı onca canı göz ardı edebilecek kadar, perde çekiyordu gözüme güzelliği. "açlıktan gebermeyi tercih ediyorsan keyfin bilir." yine o duvar gibi sert ses tonu. bu bile kulağıma hoş geldi.

vereceğim cevabı bile beklemeden hızla arkasını döndü ve açık bıraktığı çadırın fermuarından dışarıya attı kendini emekleyerek. çıktıktan sonra geri de kapatmamıştı.

çadırın içi zaten serin, fermuarı bilerek açık bırakıyor ki soğuktan öleyim. soğuktan ölmemi istese sıcak çorba mı getirir? bir dilim ekmek bile koymuş.

tek başıma kalakalmıştım yine.

benim gibi önemsiz bir taşra çocuğunun onun gözünde nasıl göründüğünü merak ediyordum. fakat düşüncelerini okuyabilme gibi bir şansım olsaydı, bu şansı kullanmazdım.

katledebileceği bir ailem bile yoktu ortada.

öylesine rütbeli bir askerle herhangi bir alâkamın olabilme ihtimali, özgürlüğüme kavuşup hayal ettiğim hayatı yaşayabilme ihtimalimden bile daha düşüktü. ne acınası.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 25, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

achilles come down, taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin