𝕾𝕴𝖃 ;

117 24 2
                                    

Steve masadaki kahvaltılıklara baktı, kaç haftadır yulaf, mısır gevreği, pirinç lapası yemekten gına gelmişti ve şimdi bu masanın üzerindeki her bir yiyecek iştah açıcıydı ama ilk olarak Tony'nin başlamasını bekliyordu.

"Akşama kadar bu şekilde bakışmamak için birimizin yemeye başlaması lazım Steve."

Tony de aynı şekilde Steve'in başlamasını bekliyordu fakat Steve sadece güldüğünde Tony de gülerek kafasını salladı ve ilk yeşil zeytini ağzına atarak buna son verdi.

"Seninle daha önce tanışmak isterdim Tony. Lisede falan. Eminim o eğlenceli, herkes tarafından sevilen, popüler çocuktun."

"Sayılır, herkes tarafından sevilmezdim ama eğlenceli ve popülerdim."

"Dünyanın en iyi insanı olsan da yine insanlardan 'bu çok saf' diyerek seni sevmeyen birisi illaki çıkar. Çok takılmamak lazım."

"Asla takılmıyorum, bu tamamen onların kaybı."

Steve adamın kendisine has olan özgüvenine hayran kalmıştı, bazı cümlelerinde bu özgüven egoya kaçıyordu fakat itici değil oldukça sempatik duruyordu. Steve normalde bu şekilde egolu olan insanları sevmezdi fakat Tony bunun ağırlığını oldukça iyi kaldırıyordu.

"Ben kendimden bol bol bahsettim Stark, galiba sıra senin."

"Kötü konular hakkında konuşmayacağız diye anlamıştık."

"Tüm hayatın? Hiç iyi bir şey yok mu?"

Tony düşündü, birkaç dakikadan daha fazla. Sonra alt dudağını kıvırıp tek kaşını kaldırdı.

"Galiba tek iyi şeyi iki gün önce yaşadım."

"Bu şehirde mi?"

"Evet, hatta bu otelde."

Steve hafifçe gülerek gerisine yaslandı.

"Bu otelde hayatının en güzel anısını nasıl yaşayabilmiş olabilirsin ki? 3 haftadır bu otelde kalıyorum ve ilk iki hafta bebek ağlaması sesiyle uyanıyordum. Neyse ki sonra yan odam boşaldı da daha huzurlu uyanabiliyorum."

Tony gülerek yüzünü ekşitti.

"Ciddi misin? Duvarlar ses geçirmez zannediyordum."

"Öyleler ama bebek beşiğini duvara yapıştırdıkları için ses ister istemez geliyor. Hatta yatağın yerini değiştirmek istedim ama montelemişler yere."

"İyi ki benim başıma böyle bir şey gelmiyor, zaten uyuyabilen bir insan değilim, bu şekilde uyandırılmak korkutucu."

"Seni bu otele bağlayan ne peki? Akşam yemekleri, spor veya yüzme salonu, bahçesi?"

"I-ım." diyerek kafasını geriye attı Tony. "Biri."

Steve o an gülerek kafasını öne eğdi.

"Kim o diye sormalı mıyım?"

"Sen olduğun aşikar."

"Bu gurur verici." Steve yüzünü tekrardan kaldırıp tebessümle esmer adama baktı. "Eğer hayatına iyi yönde bir şey katabildiysem ne mutlu bana."

"Bazı insanlar vardır, yıllarca tanırsın ama her zaman yabancı hissedersin ve yine bazı insanlar vardır, sadece beş dakika konuşursun ama yıllardır tanışıyormuş gibi hissedersin. Senin için de ben öyle miyim bilmiyorum ama sen benim için öylesin."

"Reenkarnasyona inanır mısın?"

Tony küçük bir kahkaha atıp kafasını iki yana salladı.

"Hayır inanmam, inanmalı mıyım?"

"Bir ihtimal. Belki de bir önceki hayatımda tanışıyorduk."

"Doğum lekesi de önceki hayatımızda  nasıl öldüğümüzü gösteriyormuş, bir denemede okumuştum."

"Doğum leken var mı?"

Tony elini iki göğsünün üzerine koyup üç kez vurdu.

"Tam buramda. Senin var mı?"

"Belki inanmazsın ama tam kalbimin üzerinde kırık kalp şeklinde küçük bir doğum lekesi var."

"Gösterirsen neden inanmayayım?"

Steve üst dişlerini gösterecek bir şekilde gülerek kahve fincanını eline aldı.

"Hafiften çapkınlık da var gibi sanki?"

"Kim böyle bir fırsatı değerlendirmezdi ki?"

"Ben de senin doğum izine bakabilecek miyim?"

"İstediğin her zaman."

Tony ona göz kırptığında Steve içine bir nefes çekip tekleyen kalbini sakinleştirmeye çalıştı.

Culaccino ; StonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin