where is my love?

64 12 10
                                    

Kyungsoo'ya bakıyorum. Gözlerim, onun gözlerinde, dudağında, burnunda, kaşında kirpiğinde... gözlerim onun güzel sıfatının her bir santimetrekaresinde geziniyor. Bana bir soru sordu. O sorunun üzerinden belki dakikalar geçti, ben işte o zamandan beri böylece kaldım, kalmaya devam ediyorum. Durum onun için korkutucu olmaya başlamış olabilir. Meraklar içindedir; bu çocuk ne yapıyor?

Ah Kyungsoo'm... güzel Kyungsoo'm.

Az sonra yapacağım şeyi bilsen, senin de kalbin benimki gibi atar mıydı? Az sonra neler olacağını bilsen, nefes almaya devam edebilir miydin? Ben edemiyorum ve kalbim delicesine atıyor.

Derken, biz şu an neden buradayız, nasıl oldu da bir aradayız diye merak eden sizler için son birkaç günümü anlatmak üzere zamanı durduruyorum. Aslında durmayacak, sadece o son birkaç gün gözlerimin önünden geçerken siz de onlara şahitlik edeceksiniz. Bu esnada birçok şey olabilir. Ben yapacağımı yapmış olabilirim, beni ne halde bulacağınızı inanın bilemiyorum. Korkuyorum. Çok korkuyorum. Kyungsoo'm saçlarımı okşasın.

***

O gece Kyungsoo'ya mesaj attım. Tekrar özür diledim. Eve sağ salim varabilmiş mi diye sordum. İyi geceler diledim. Ertesi gün mesajlarıma dönmüştü ve beni tekrar ergen gibi hissettirmişti. Yorganımla dürüm olmuş bir şekilde yere falan yuvarlandım. Ablam odaya daldı, bağırdı. Penceremde bir karga gakladı. Kalktım, baktım o pencereye; karga uçtu gitti.

Kahvaltı, okula hazırlık falan derken aklımda birçok şey dönüyordu. Kyungsoo ile buluşmak için bir bahane arıyordum. Biz geçmişte neler yapmıştık, Kyungsoo neleri seviyordu, benimle buluşmak için nasıl uğraşıyordu, düşündüm durdum. Sevdiği şeyleri listeledim. Telefonuma sevdiği müzikleri yükledim. Otobüste giderken sevdiği filmlerden birini izledim. Belki o filmi birlikte yüz bin kere izlemiştik ama her şeyi taze taze hatırlamam gerekiyordu. Ya buluşursak, ya konu açılırsaydı...

Okula gelmiştim. İnanın, o kapıdan içeri giresim yoktu. Adımlarım oradan kaçıp Kyungsoo'ya varmak istiyordu. Sabırsızdım. Her şeyin yoluna gireceğine dair bir inanca kapılmıştım. Sabaha gerçekten de umutla uyanmıştım. Çok şey hissettim, çok şey düşündüm, Kyungsoo'ya koşmayı çok istedim ve koştum da.

Onu okula girişte yakaladım. Beni görünce sıkıntıyla bir nefes almıştı ancak fark etmiştim ki gözleri kaçamak bakıyordu. Kyungsoo aynı zamanda utanmıştı. Çok heyecanlandım.

"Günaydın!" diyerek yanına vardım.

"Günaydın." dedi.

"Bak ne diyeceğim?" diyerek kolundan hafifçe tutup onu kenara çektim. Arkasında bize sövmeye hazırlanan insanlar vardı. "Çok saçma gelecek, biliyorum ama... yani bunu yapmak için nedenin bile yoktur ama... Bugünü benimle geçirmek ister misin?"

Şaşırdı.

"Esaslı bir özür gibi düşün. Seveceğini düşündüğüm bir yer var."

"Senin de söylediğin gibi, bunu yapmak için hiçbir nedenim yok." dedi. Buna benzer bir cevap alacağımı tahmin etmiştim zaten. Hazırlıklıydım. Konuşmaya başlayacaktım ki o önce davrandı.

"Bu da bir oyun olabilir mi? Sicilin çok da temiz değil."

Çetin Kyungsoo'm...

"Haklısın." dedim. Haklıydı, çokça. "Şöyle, ne kadar inandırıcı olur bilmiyorum, oyun değil gerçekten. Çok suçlu hissediyorum sadece ve gerçekten de seveceğini, hem de çok seveceğini düşündüğüm bir yer var ve bana karşı düşüncelerinin değişmesi için iyi bir başlangıç olacak."

"Bu çok önemli mi?"

"Tabii ki, ailelerimiz görüşüyor." dedim. "Onların selameti için."

Güldü. Gülüşüne dalmak isteyeceğim bir esnada arkadan gelen boy farkını görünce ki onlar da beni fark etmişti, hatalı olsa da o hamleyi yaptım; Kyungsoo'nun elinden tuttuğum gibi koşmaya başladım. Ne olduğunu anlamadığı için peşimden sürüklemek kolay oldu. Durağa gelen ilk otobüse atlamak aptallıktı ancak Cadı ve Muhafızı atlatmak için oldukça geçerli bir ataktı.

"Ne yapıyorsun ya?" diye bağırdı. Nefes nefese Baekhyun ve Sehun'u işaret ettim otobüs duraktan ayrılırken.

"Neden böyle bir şey yaptın?"

"Onlara ısınmam için zaman gerekiyormuş gibi geliyor. Ne yapayım, bir de onlara mı laf anlatayım?!"

"Of, sınavım vardı bugün. İniyorum ben bu durakta."

"Tamam, inelim. Zaten yanlış otobüs büyük ihtimalle. Ama gitme."

Sinirli gözleri üzerimde gezindi. Ardından başını hızla diğer tarafa çevirdi.

"Okula gitme. İnan, gideceğimiz yer için sınavı kaçırmaya değer. Bana teşekkür edeceksin."

"Şşşşş..."

Bana küfürü yasaklayan Kyungsoo'ma bakın...

İlk durakta indik. Kyungsoo çoktan sınavı kaçırdığını söyledi. Onu götüreceğim yer buna gerçekten değse iyi olurmuş. Sonra bir ara merdivenden falan düşmesi, bacağını ya da kolunu sakatlaması gerekiyormuş. Doktor raporu alacakmış sınav için. Tabii bunların hiçbiri yaşanmadı. Ona zarar gelmesine izin vereceğimi düşünmesi komikti, benim açımdan. Lakin bir yerini sakatlamamasının asıl nedeni başında durduğumuz yerdi. Evet başında, çünkü bir sokağın girişindeydik.

"Burası ne böyle?" diye heyecanla sordu.

"Antika."

"Antika mı?"

Bakışlarındaki o çocuksuluk, heyecan, merak... Aşırı güzel, sevimli ve mutluluk vericiydi. Öylece duruyor ve hazine bulmuşçasına sokağa bakıyordu.

"Antika olarak geçiyor. Bütün sokak sahaflarla dolu. Hepsi de 50-60 yıllık dükkanlar. Bir tanesi yüz yıllık olduğuna yemin ediyordu."

"Ben burayı neden bilmiyorum?!"

"Gizli bir örgüt. Sadece gerçek kitapseverler burayı bulabiliyor." deyince kaşlarını çatarak bana baktı. Ellerimi kaldırdım, kendimi savunmaya geçtim.

"Benim bir suçum yok." dedim. Kyungsoo'mun da bir suçu yoktu. Biz bu sokağı rastgele bulmuştuk aslında. Gerçekten uzakta ve zor görünür bir yerdeydi. Tanıştıktan yaklaşık altı yıl sonra, buraya yakın bir yere pikniğe geldiğimizde rastlamıştık. O günden sonra da sürekli gelir gider olduk. Ve ben düşünmüştüm ki, şu zamanımda onu etkilemek için elimdeki en büyük koz buydu.

"Sen nasıl buldun ki?"

"Şansım yaver gitti biraz." dedim omuz silkip. "Gezelim mi?" diye sordum ardından. Büyük gülümsemesini dudaklarını ısırarak sonlandırdı ve biz sokağın altını üstünü getirmeye başladık. Kyungsoo yanına fazla para almamış olduğu için bıraktığı iki kitabın arkasından falan ağladı bir ara. Ben de alamadım çünkü çoktan cebimdeki tüm para kitaplara dönüşmüştü. İki poşet kitabı oldu Kyungsoo'nun ve daha da istiyordu, hepsini...

"Sonra yine geliriz?" dedim bir ara. Alamadığı için rafa geri koyduğu kitaba üzgün üzgün bakarken bana hak vermişti. Neyse ki üzüntüsü çok uzun sürmedi. Aldıklarına dokundukça yeniden can buluyordu sanki. Mutluluğu paha biçilmezdi.

"Bak," dedi. "Gerçekten değdi."

"Demiştim."

O gün sadece birkaç saat bizim oldu. Annesinin eve beklediği saate yetişmesi gerekiyordu. Başka bir şey yapamadık. Onu seveceği bir restorana da götürmek istemiştim ama vakti geçtim paramız da yoktu. Kitapla ödeme almazlardı ki Kyungsoo kitaplarını teklif bile etmezdi. Edebiyat aşığı Kyungsoo'm...

Otobüs durağındaydık. Benim beklediğim otobüs önce geldi. Onu çok da sıkmamak için binmeye karar verdim. Sadece son kez şunu söylemeye fırsatım oldu:

"Yarın okul yok."

"Kursum var ama." dedi ellerini iki yana açıp. Güldüm ve içeri geçtim. Otobüs ona daha fazla bakmama izin vermeden hızla uzaklaştı.

Ertesi gün onu kurs çıkışında bekliyordum. Size asıl geçmişi anlatıyor olsaydım beni bekleyen Kyungsoo olurdu. Elinde iki sinema bileti ile. Hatta çok güzel yemekler yapan bir restoran keşfetmişti. Ama hayır, bu sefer...

"Jongin?"

Evet, bendim. Elimde iki sinema bileti... "Hem de çok güzel bir restoran keşfettim."

"Konu yemekse hayır diyemem. Ama annem..."

"Ben konuştum. Biraz zor oldu ama izin aldım. Seni Baek ve Sehun'dan uzaklaştırabildiğimi söyleyince ikna oldu."

"Ya!"

"Sırf onu ikna edeyim diye canım. Seni çok sinirli görüyorum ama..."

"Annemin kabul ettiğine inanamıyorum." dedi. Ki bence, çok da şaşırmamıştı. Zaten yakında bana da izin vermezdi. Bizim aramız ilişkimiz ortaya çıkana kadar iyi olmuştu, bir de her şeyi kabullendikten sonra.

"Neyse, hadi, filme yetişelim. İçimden bir ses en sevdiğin olacak diyor."

"Sanmıyorum. Şu ankini geçecek bir tane çıkmadı henüz."

"Bakalım." dedim. Koştur koştur filme gittik. Kyunsgoo'nun pür dikkat izlemesi, bir sahnesinde gözyaşı akıtması ki ben iki kat ağladım, beni haklı çıkarmıştı sanıyordum, hatta biliyordum ama yanıldım.

"En'in oldu, kabul et?" demiştim ona film çıkışında. Bana "Yaniii..." diye cevap vermesi beklediğim yanıt değildi.

Garipsedim lakin çok da umursamadım. Bir şeylerin farklı olması kabul edilebilirdi, sanırım. Normalde bu filmden ilk çıktığımızda Kyungsoo iki gün boyunca bana film hakkında mesaj attı. O zamanlar çok da Kyungsoo meraklısı değil gibi davrandığımdan filmin adını duydum mu tüylerim diken diken olurdu ama bu durum değişmişti tabii.

Artık film hakkında dur durak bilmeden mesaj atmak isteyen bendim. Kyungsoo'nun en sevdiği olmalıydı sonuçta. Yine de, bir şeylerin farklı olmasını kabul etmeliydim işte.

"Olsun, tekrar izleriz bir ara. Şimdi yemek vakti." dedim içim biraz buruk. Onu, beni ilk götürdüğü restorana götürdüm. Yengeç yahnisi meşhurdu buranın. Bir zamanlar ben yengeci yemeye çalışırken Kyungsoo'nun bana sıraladığı yengecin bin bir faydasını ben ona sıralıyordum. Ağzıma marul sıkıştırıp beni susturmaya falan çalıştı. Yemeğin tadını kaçırıyormuşum. Tabii bunların hepsini mükemmel bir şekilde gülerek yaptı. Şikayet edemedim.

"Bana keşfettiğin yerlerin bir listesini çıkarmak zorundasın." Dedi restorandan çıkarken.

"Olmaz." dedim.

"Neden?"

"Bensiz gidersin." deyince utandı.

"Her zaman annemden izin alamazsın." dedi.

"Sen de kaçarsın." dedim.

"Olmaz."

"Baekhyun ve Sehun için kaçıyorsun ama."

"Onlar arkadaşım."

Ben dahası olacaktım...

"Olsun, benim için de kaç. Hem yarın ki konser için bunu yapmak zorundasın."

"Ne konseri?" diye gözleri kocaman açılırken sordu. Otobüs durağına gelmiştik bile.

"Bilmem, en sevdiğin grup kim?"

"Yok artık." dedi.

"Var artık." dedim elimdeki, gün içinde aldığım diğer iki bileti gösterirken.

"Sen nereden biliyorsun ki?" dedi merakla biletleri elimden alırken.

"Medyumum derken şaka yapmıyordum." dediğimde kolumdan ittiriverdi.

"Ciddi ciddi Kuzgunlar için bilet bulabildin mi?"

"Evet."

"Jongin?"

"Efendim?"

"Ne yapmaya çalışıyorsun?"

"Hiçbir şey?"

Kısıkça şşş'layışını tekrar duydum sanki. Hayır, bölümün başına varmadık henüz. Konsere gideceğiz daha. Sonraki gün ona bir kez daha okulu ektirdiğim ve en sevdiği oyun salonunda tüm gününü harcattığım için akşam annesinden azar işiteceğim; benim de Sehun ve Baekhyun'dan farkım olmadığı söyleyecek. Bilmiyor tabii, ben daha fazlası olacağım. Bir sonraki gün ise evden çıkmayacağım. Kyungsoo'ya yazmayacağım. İçimdeki merak beni kemirirken Kyungsoo bana mesaj atacak mı, atmayacak mı diye bekleyeceğim. Akşam saat yedi gibi ne yaptığımı soracak. Tüm gün anneme temizlik için yardım ettiğimi söyleyeceğim ve bu tamamen, koca bir yalan olacak ama Kyungsoo gülecek. Gecenin bir saatine kadar mesajlaşacağız. Bana sahaflardan aldığımız kitapları yerleştirdiği kitaplığın fotoğrafını atıp tekrar teşekkür edecek. İyi geceler dileyip yatacak. Bense içimdeki burukluğun sebebini bilmez bir halde mesajlarında gezinip duracağım.

Hayır, bölümün başına varmadık henüz. Kyungsoo beni bu sabah bir yere davet edecek. Bu hafta içinde okulu ikinci kez ektiğini söyleyecek. Onu Sehun ve Baekhyun'dan daha kötü etkilediğimi... Çünkü ben daha fazlası olacağım. Birlikte bir binanın bodrum katında toplanan kalabalık bir gruba dahil olacağız. Kitap eleştirmesi yapacağız. Kyungsoo bana ara sıra ne demem gerektiğini söyleyecek. Kulağıma fısıldayacak, bazen eli omzuma dokunacak, nefesi tenime çarpacak. Kyungsoo gruba en sevdiği kitabı söylerken ondan önce davranacağım ama Kyungsoo hayır diyecek, o değil. Kalbim deli gibi atmaya başlayacak.

Hayır, bölümün başına varmadık henüz. Kyungsoo çok eğlendiğimizi düşünürken benim kalbim endişe dolacak. Kyungsoo tüm güzelliği ile gülerken benim dolan gözlerimin çok da farkında olmayacak. En sonunda oradan ayrılacağız. Otobüs durağına varacağız. Kyungsoo yanında olduğum için teşekkür edecek. Baek ve Sehun böyle şeyleri çok da sevmezmiş, beni iyi ki tanımış olacak Kyungsoo.

Hayır, bölümün başında değiliz. Kyungsoo bana "Peki, sen neleri seversin?" diye sormadı. Beni öylece karşısında bırakmadı. Hayır, Kyungsoo'nun güzel yüzünün her bir santimetrekaresini incelemedim. Gözlerim onun güzel yüzünde gezinmedi; kaşında kirpiğinde, dudağında burnunda... Hayır.

Arkadaşlar, kalbim delicesine attı. Endişeyle kıvrandı. İki büklüm oldu. Ben o an çok şey fark ettim ve bunlar hoş değildi.

Ben bilinmezliğin ortasındaydım. Belki dibine çekilmek üzereydim. Ne yaşadığımı çok da anlamaya çalışmadım ya da çalıştığımı düşündüm. Neredeydim ki ben, ne yaşıyordum?!

İlk önce kaçmaya çalıştım, olmadı. Sonrasında anlatmaktan kaçındığım şeyi kabul ettim, olayım o değildi. Ardından korktum, çok hem de; geri dönemem ve en kötüsü Kyungsoo ile olamam diye. Hayatımı onsuz düşünemedim ve beni sevebilsin istedim. İlk başta güzeldi. Kyungsoo'mu on sene önceki hali ile tekrar görebilmiştim. Bizim çoktan ikimize özel olmuş yerleri ona yeniden gösterirken onun o değerli heyecanına bir kez daha ortak olabilmiştim. Sanki bize bir ayrıcalık tanınmıştı ve biz ilklerimizi tekrar yaşamıştık.

"Ama aynı değil." Dedim. Ben neler olduğunu size anlatırken başka şeyler de olmaya devam etmişti elbet.

"Ne?"

"Yapamayacağım." derken gözlerim dolu doluydu.

Kyungsoo bana neleri sevdiğimi sormuştu sadece. Bunun altından beni merak ettiği dışında başka bir anlam çıkarmamalıydım ama hayallerim benden önce davrandı. Yeni geleceğimizi zihnime resmetti. Birlikteydik. Kyungsoo ile birlikteydik. Ama aynı değildi işte. Kyungsoo'nun en sevdiği film, en sevdiği kitap... Bizim en sevdiklerimiz, aynı değildi. Benim Kyungsoo'm bu değildi. Benim Kyungsoo'm saçlarımı okşardı.

"Çok özür dilerim. Yapamam."

"Neyi yapamazsın?" diye endişeyle sordu Kyungsoo. Sözlerimde anlam arıyordu. Lakin ne anlayacaktı ki? Ben yine saçmalıyor olacaktım. Beni kim anlayacaktı? Kim aşkını böyle kaybetmişti?

"Daha fazlası olamam." diyebildim.

Şaşırdı Kyungsoo. Onu öylece, şaşkınlıkla arkamda bırakıp gelen otobüse bindim. Yanlış yöne gidiyordu büyük ihtimal ancak herhangi bir şey de doğru değildi zaten.

Hayır, bölümün başında değiliz. O köprünün üzerinden çok sular aktı. O sular beni yatağıma bıraktı, bunalıma soktu; boğdu beni, düşüncelere boğdu. Bir şeylerin farklı olabilmesini kabul edemedim. Biz Kyungsoo ile birlikte olabilsek dahi; olduğumuz takdirde yeni hayatım artık bu zaman olsa dahi, bir yerlerde asıl geçmişim, asıl bugünüm ve asıl geleceğim kalacaktı. Sizin başınıza böyle bir şey gelse, ihtimaller sizi de delirtmez miydi? İki ucu boklu değneğin tam ortasındaydım ve iki taraftan da üzerime bulaşanlar olmuştu.

Korkularım geçti. Endişelerim devam ediyor. Beni deli hastanesine yatırsınlar istiyorum çünkü görünen o ki bana yakışacak gelecek orası. Geri dönebilirsem sorun olmaz lakin burada kalırsam aklıma mukayyet olabileceğimin garantisi yok.  Yaşayabilirim ama akıl sağlığımı koruyamam. Bunları herhangi bir psikiyatriste ya da psikoloğa anlatabileceğimi düşünüyor musunuz?

Yoksa ben deli miyim sahiden?

Umuyorum.

"Bıktım. Ben bu çocuğun haberci baykuşu olmaktan bıktım."

Ablamın sesini duydum. Kapıyı açıp odama girdi az önce. Battaniyemi üzerimden çekip beni soyulup soğana çevrilmiş hissettirdi.

"KALK BE!"

"Ne var yine ya?"

"Yemek hazır."

İçimde öyle bir sıkıntı oluşmuştu ki... Misafir geliyor diyecek ve üstüne üstlük Kyungsoolar geliyor diye de ekleyecek diye kalbim sıkışmıştı.

"Tamam." dediğimde ablam çıktı odadan. Yemeğe gitmeyeceğim. Neden hala bu evin kurallarına uyuyor olayım ki? Annem gelse, illa da bizle oturacaksın diye beni dövse falan... Kime ne anlatıyor olacaktı?

Ben boş verdim arkadaşlar, her şeyi. Çabalamak istemediğim bir noktadayım. Sıkışmış, sıkıştırılmış hissediyorum. Kıpırdayasım yok; yiyesim, konuşasım, gözlerimi kırpasım yok. Uyumak istiyorum. Kyungsoo'mu öpmek, ona sarılmak, sabaha onunla uyanmak... Çok özledim, tarif edemeyeceğim kadar.

Uyuyacağım şimdi. Neler olacağını, daha neler yaşayacağımı bilemeden ama korkunç ihtimallerde kendimi kaybederken uyuyacağım. Olur da anlatmaya değer bir şeyler yaşarsam buraya geri gelirim. Şimdilik hikayem burada bitmiş gibi duruyor. 

I Did Something BadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin