Günlerden cuma. Okula gidiyorum. Ama bu sefer sivil kıyafetlerle. Çünkü bugün karne günü. Biliyorum her zaman ki gibi teşekkür belgesi alacağım. Başka bir belge aldığım yok zaten. Hep teşekkür. Sıkıldım. Artık ezberlemiştim belgenin üzerinde yazan yazıyı: Yukarıda kimliği yazılı Medya Ak okul içinde ve dışında, arkadaşlarına ve çevresine örnek olacak erdemli davranışları ile derslerinde ki gayret ve başarısından dolayı bu teşekkür belgesini almaya hak kazanmıştır. Her yıl aynı kelimeler. Hayır yani insan biraz sıkılır da değiştirir başka bir şey yazar dimi. Ben müdür olsam şöyle yazardım: " Yukarıda adı yazılı kız / erkek okulda adam gibi durduğu ve sınavlardan kopya çekip aldığı yüksek notlar için bu teşekkür belgesini hak etmiştir." Bence gayet güzel.
Ben böyle söylenerek giderken Mehmet ağlayarak eve dönüyordu. " Ne oldu ? " diye sorduğumda " Karnemde 2 tane bir var." dedi. Acımıştım ya çocuğa. 10 yaşında olmasına rağmen babası notları kötü diye dövüyordu. Ama bir yandan da şöyle düşündüm; " Sokakta az oyna da eve gidip derslerine çalış velet." tabii ki yüzüne karşı söylemedim ama ağzımdan nasıl kaçtıysa artık: "Oğlum mal mısın? Baban bahçede sopalarla uğraşıyordu. Bence hiç eve gitme." dedim. Demez olaydım. Yüzüme tükürüp kaçtı hayvan. Arkasından sövmeden edemedim.
Okula yaklaşmıştım. Bizim okulun hemen yanında bir ilk okul vardı. Öğlenci çocuklar dağıldığına göre bizim okulda birazdan dağılacaktı. Okulun kapısına vardığımda biraz dinlendim. Sonra sanki hiç geç kalmamış gibi normal bir şekilde sınıfa doğru yürümeye başladım. Sınıfın kapısını vurduğumda " Gir. " sesini duydum ve içeri girdim. Sınıftakiler beni alkışlamaya başladı. Hoca da dahil. Ben şaşırırken hoca konuştu :
- Medya hanım nihayet teşrif ettiniz. Hafif sırıttıktan sonra:
- Hocam geç kalktımda o yüzden şey oldu. dedim. Sonra hoca alayla:
- Çocuklar arkadaşınız geç kalkmış. O yüzden şey olmuş . dedi. Tekrar sırıttıktan sonra yerime oturdum. Hoca bir şeyler gevezeliyordu. Derslerinize çalışın, kitap okuyun falan filan... Herkes başını sallerken hepsinin aklını okuyabiliyordum: " Yav he he." Tabi ki bende öyle diyordum. Gezip tozacaktık. Ne dersi. Tabi bazı öğrenciler hariç. Yani herkes biz gibi mal değil. Hoca konuşmasını yaptıktan sonra karneleri dağıtmaya başladı. En son benim karnemi verdikten sonra hocayla vedalaşıp sınıftan çıkmıştım. Arkadaşlarla vedalaşmamıştım. Çünkü vedalardan nefret ederdim. Zaten arkadaşlar dediğimde bir kaç kişiydi. Umut, Esra ve Onur. Diğerlerini pek sevmiyordum.Okuldan çıkmıştım. Karnem kötü değildi fakat yine de eve gitmek istemedim. Sahile doğru yol aldım. İki saatlik yolu yürüyerek gitmeye karar vermiştim. Fakat mal olduğumun bir kez daha farkına vardım ve bi minibüs çevirdim. Minibüsün içi neredeyse boştu. En arkada oturmuş bi gözü toprağa bakan bir nine, karnesinin kötü olması sebebiyle yüzü asılmış benim yaşlarımda bir çocuk ve şoförden başka kimse yoktu. Parayı uzattıktan sonra bir yere oturmak için etrafa bakındım. O kadar boş yer varken çocuğun yanına oturmayı tercih ettim. Oturduğum anda kulağındaki kulaklıkları çıkarıp bana baktı. Ardından ekledi:
- Sen hayırdır ?
- Sen hayırdır mı ? Dil anlatımın kaç senin ya ?
- Sana ne kızım. Başka yere otursana sen.
- Tapulu mal yazısını göremiyorum. İstediğim yere otururum.Böyle söyledikten sonra kulaklıklarını tekrar taktı ve müziğini dinlemeye devam etti. Bende onu taklit edercesine kulaklıklarımı çıkarıp müzik dinlemeye başladım. Yan gözüyle bana baktı ve müziğin sesini biraz daha açtı. Bende inadına daha çok açtım. Tekrar müziğin sesini açmayı denedi fakat maalesef son sesti. Bende bundan istifade müziğin sesini daha çok açtım. O da pes ettiğini göstermek için müziği kapadı. Beraber kulaklığımdan son ses çıkan müziği dinlemeye başladık. Dün gece saat 1 de korku filmi izlediğim için geç uyumuştum. Sabah geç kalkmama rağmen uykumu alamamıştım. Hala uykum vardı. Müziğinde etkisiyle iyice mıyıştım ve göz kapaklarım kapanmaya başladı.
Kafama vurulan sert darbeyle uyandım.
- Tamam benden hoşlandın da artık inmem gerek. Bi müsaade et.
- Ne hoşlanıcam be senden. Geri zekalı. Kaybol.
Esnedikten sonra çocuğa yol verdim ve indi. Aslında evet tatlı çocuktu fakat hoşlanmamıştım. Çocuk indikten 5 dakika sonra ben de indim. Karşıdan karşıya geçecektim. Yayalar için yeşil yandığında yürümeye başladım ancak bir araba bana doğru hızla yaklaşıyordu. Hızlanmaya başladım fakat araba ısrarla bana doğru gelmeye devam ediyordu. Koşarak karşıdan geçmeye başladım ve arabanın altında kalmaktan son anda kurtulmuştum. Şoförün arkasından " Öküz " diye bağırdım. Fakat o kadar hızlıydı ki duymamıştı.
Sahilde boş boş yürürken martılara bakıyordum ve denizin kokusunu içime çekiyordum. Öleceğimi bilmesem atlardım şurdan. Ama yüzmeyi bilmediğim için atlamadım. Önümden geçen simitçiyi durdurup bir simit aldım. Ve bir banka oturup tıkınmaya başladım. Bir yandan simit yerken bir yandan da hayal kuruyordum. Acaba büyüyünce evleneceğim çocuk şuan ne yapıyordu. Sümüklü sümüklü dolanıyor muydu? Babasından dayak mı yiyordu. Yoksa karne hediyesini mi seçiyordu. Ben bunları düşünürken birden telefonum çaldı ve hayal baloncuklarımı yok edip telefonu elime aldım. Kimin aradığına bakıyordum. Gizli numaraydı. Aldırmadan telefonu açtım :
- Alo.
Ürkütücü ve bir o kadarda kalın bir erkek sesi karşılık verdi:
- Sana bir sır vereyim mi ?
- Evet.
Ve sihirli kelimeleri söyledi:
- Bana aşık olduğun gün öleceksin. Şampiyon...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şampiyon
RandomÖlmek için saniyelerim vardı. Ona aşık olduğum için ölecektim. Bu yüzden üzgün değildim. Ölüm sebebim ona olan aşkımdı. En güzel sebeplerden biri. Aşık olduğum için ölmek. Onun aşkı için ölmek.