Sımsıkı yumduğu gözlerini açtığında elindeki bıçakla aynanın karşısında doğruldu. Dehşet içindeydi. Derin bir nefes alıp etrafına baktı. Havadaki demir metal koku ağzını tatlandırmıştı. Yalnız hissediyordu artık. Son zamanlarda alışkın olmadığı bir durumdu. Az önce kendini mi öldürmüştü? Anlam veremiyordu.Gerçekleri öğreneli belki de dakikalar olmuştu ama sindirmesi uzun sürüyordu. Her şeyin sona ermesi için ne yapması gerektiğini biliyordu.
'Sıra sende!' demişti aynadaki yansıması bıçağı savurarak.
Ayağa kalktı ve bir kez daha aynadaki yansımasına baktı. Değişen tek şey göz rengiydi. Aylardır aynaya baktığında ortada bariz olan bir şey vardı. Hatırlıyordu. Birkaç dakika öncesine kadar gözleri 'Komplet heterokromi' ydi. Göğüs kafesinde bir acı hissettiğinde tek gözü maviden griye çok daha açık bir mavi rengine dönmüştü. Artık iki gözü de griydi. Anlamıyordu. Parmaklarını, dipleri nemli olan saçlarına geçirdi ve çekti. Tişörtünü kaldırarak yarasının ne kadar derin olduğuna bakmak istedi ama kanları sildiğinde göğsünde yaranın yavaşça kaybolduğunu fark etti.
Bıçağı göğsüne saplamadan önce aynada kendi kendine konuşmuştu. O kadar bilgiyi nasıl bulduğunu hatırlamıyordu. Aylardır yaptığı araştırmaları tek tek göstermişti. Odanın içindeki dolaba saklamıştı her şeyi. Bir kaç gündür otelde kalıyordu. Belgeler, fotoğraflar, ses kayıt cihazları. Bıçağı tutan diğer elinde bir kağıtta adres yazılıydı. Oraya gitmesi gerektiğini tekrar ediyordu sürekli. Gerçekleri orda öğreneceğini, ona yol göstereceğini defalarca tekrarlamıştı.
Odada tek bir yatak vardı ve bütün topladığı sakladığı belgeler etrafa saçılmıştı. Birazdan doğacak Güneş'in habercisi olan servis otobüslerinin fren sesiyle pencereye baktı. Çok nadir gün ışığını görürdü, zihninin odalarındaki kapıların kilitleri gürültülü bir şekilde kırılmıştı.
Savunmasız hissediyordu.
Otel odasında yalnız olduğunu biliyordu. Burnu sızladı. Bu kadar bilgi ağır geliyordu. Pencerenin önüne geçti ve camı açarak gökyüzüne baktı. Hava alacakaranlıktı. Nasıl bir şey olduğunu merak etti bunca sene bir bedene hapsolup sadece Ay'ı ve Yıldızları görmüştü.
Karanlıktaydı. Rüyadaydı. Kemikten yapılan parmaklıkların arasında göğüs kafesinin içindeydi.
Üzerini değiştirdi, simsiyah ve dalgalı saçlarını topladı. Göz yaşlarını elinin tersiyle itti. Yeniden doğmuş gibi hissediyordu.
Son kez aynaya baktı. Güneş aynadaki yansımasına aydınlatıyordu. Heyecanlandı. Koşar adımlarla odadan çıktı ve merdivenlere yönelerek çatıya çıkmaya karar verdi. Temiz havayı ciğerlerine çekti ve bacalarının arasından geçerek tam Güneş'in karşısında durdu. Yüzüne vuran ışık onu gülümsetmişti. Yanaklarındaki sıcaklığı hissetmek için ellerini yüzünde gezdirdi. Sıcaklık; ona şu yaşadığını hissettiği hayat boyunca çok uzaktı. Kendi bedenindeki kemikler onun için bir hapishane değildi artık. İstediği zaman dışarı çıkıp özgür olabilirdi.
Az önce intihar ettiğini düşündü. Nasıl yaşıyor olabiliyordu ve üzerindeki kanlar kimin kanıydı?
'Bunu hak ediyorsun! İlk ben seni öldürdüm.' demişti aynadaki yansıması.
Yaşıyor muydu ki? Artık kendi kararlarımı verebiliyorum diye düşündü. 20 yaşına kadar verdiği kararların hükmünü bedenine veremiyordu. Sadece geceleri kendi isteği doğrultusunda hareket edebiliyordu. Kenardaki yarım duvarın üstüne çıktı ve kollarını iki yana açtı.
YOU ARE READING
YANSIMA
FantasyEfsaneye göre Dünya'da her doğan ikiz bebekten biri doğadaki 4 elementten birini temsil eder. 4 büyük tanrı dünyadan gidince ateş, su, toprak ve hava geriye bıraktıkları cenin tohumları dünyada yeşerir. Her bebeğin %50 şansı vardır. Fakat bu şans Ge...