Fırtına öncesi sessizlik...
Direksiyonu sıkan damarlı eller, çatık kaşlar ve dilini sinirden yanağının iç kısmına doğru bastıran Kenan hiç konuşmuyor, sadece arabayı sürüyordu. İşte bu fırtına öncesi sessizlikti. Eve vardığımızda yaşanacak olan o kavga şimdiden gerilmeme sebep oluyordu.
Ani bir fren ile arabayı durdurdu. Evimize gelmiştik. Bir şey söylemeden arabadan indi ve kapıyı sertçe kapattı. Eve doğru adımlarken arabadan inerek peşinden ilerledim. Bugün çok büyük bir hevesle giydiğim siyah mini elbise artık ağırlık yapmaya başlamıştı.
Kapıyı açan Kenan içeri geçmem için kenara çekildi. Bir şey söylemeden yanından geçtim. O sinirliyse ben de sinirliydim. Onun gecesi kötü geçtiyse benim gecem de kötü geçmişti.
Hâlâ konuşmaması sinirlerimi bozarken merdivenlere yönelen Kenanı kolundan tutarak durdurdum. Ne yani hiçbir şey söylemeden odaya mı gidecekti? Öyle bir dünya yoktu. Kolunu kurtarmak için bir çaba sarf etmedi. Uzun bedenini bana çevirdiğinde odağım direkt yeşil gözlerindeydi.
"Gecemin içine ettikten sonra hiçbir şey olmamış gibi gidip yatamazsın." Dedim sakin bir ses tonuyla. Çizik olan kaşını havaya kaldırdığında yutkundum.
Fazla yakışıklıydı ve bu beni delirtiyordu.
"Kusura bakma, yavşak herifin teki kız arkadaşımı dans ayağına elleyince kendimi tutamadım." İğneleyici bir şekilde konuştu. Bu sırada kolunu elimden kurtarmıştı. Aramızda belli belirsiz bir mesafe vardı.
"Lanet küçük bir danstı sadece. Adam bizim yeni ortağımız olacaktı. Senin aptalca kıskançlığın yüzünden artık bir ortağımız yok. Bir işim olduğundan bile şüpheliyim."
Vücudu gerildi, boynundaki damarlar gün yüzüne çıktı. Daha deminki alaycı ifadesinin yerini düz bir ifade aldı. Aramızdaki kısa mesafeyi sıfıra indirirken uzun, iri parmakları çenemi kavradı.
Bu kadar küçük bir temas bile içimin ürpermesine yetmişti.
"Küçük lanet bir dans? Senin hoşuna gitti sanırım, hm?" Ve işte bu bardağı taşıran son damla oldu. Bütün gücümle onu geri ittiğimde birazda olsa geriye doğru sendeledi.
"Siktir git Kenan. Senin bu paranoyak kıskançlıklarından bıktım usandım. Ne hâlin varsa gör."
Odamıza çıkmak için yanından geçeceğim sırada adımlarımı durdurdum. Belki de bu gece pes edip kavgayı bitiren kişi ben değil de o olmalıydı. Gitmediğimi fark eden Kenan bana döndüğünde gülümsedim. Samimiyetten uzak bir gülümsemeydi. Onu çıldırtmak istiyordum. Ve benim isteyip de yapamayacağım tek bir şey yoktu.
Çıktığım basamaklardan birer adım aşağı inerek boylarımızı eşitledim. Dikkatlice beni izleyen Kenan'a doğru eğildim. Boşta olan elini alarak yukarı doğru katlanmış olan siyah elbisemin açıkta bıraktı kalçama yerleştirdim. Yutkundu, gerildiğini hissediyordum.
Kulağına yaklaştım. Fısıltıyla konuştum.
"O adamın elleri de kalçamdaydı, aynı bu şekilde." Tutuşu sıkılaştı. Sesli bir şekilde nefes alıp veriyordu. Delirdiğini hissediyordum. "Belki sen orada olmasaydın daha ileri-" Cümlemi bitirmeme izin vermedi. Kendimi merdivenin korkuluklarına yaslanmış bir şekilde bulurken Kenan çoktan bacaklarımın arasındaki yerini almıştı.