KARANLIĞIN PRENSi. AFRODİTİN OĞLU
Gök yüzünün karanlık tarafından yükselen çığlıklar, aydınlık tarafa ulaşamadan yok olurlar.
Korkunç bir kabusun etkisiyle güne başlamanın vermiş olduğu hazzı sadece bu duygunun ne kadar gerçek hissettirdiğini bilenler anlar.
Her zaman güneşin parladığı toz pembe hayatlar içinde benimkisi en karanlık olanıydı.
Acı çekmekten günahkar bir haz duyan bedenim, yaptığım şeyin ne kadar yanlış olduğunu haykırıp duran zihnimin altında ezilip giderken yine yeni yeniden güne hiç batmayan güneşin ışıkları içinde uyanıyordum.
Ben Afrodit'in biricik oğluyum!
Aydınlığın sakladığı karanlık ruhuma inat sevginin ve güzelliğin temisilcisiyim.....
Olimpos'un en yüksek ağacının dalları arasında, güneşin bedenimi yakmasına izin vererek, sırt üstü uzanıyordum kalın bir dalın üzerinde.
Kuş cıvıltıları, yumuşak rüzgar, çiçek ve meyve kokuları... Cennet diye tasvir edilen o yerde bulunuyordum. Yer yüzündeki her insanın ulaşmak için çabaladığı o yerde.
"Seni sersem ne yaptığını sanıyorsun!"
Hemen bulunduğum ağacın altındaki, bağırışmalarla kafamı bulunduğum daldan aşağıya sarkıttım. Sesin kimden geldiğini görmek istiyordum."Özür dilerim Lola."
"Özür mü dilersin? Bir de utanmadan özür mü diliyorsun! Seni aptal!"Iki küçük çocuk hemen ağacın altında duruyordu, çocuklardan büyük olanı saçlarını iki taraftan topuz yapmış küçük yüzlü bir kız çocuğuydu. Küçük, tatlı oğlan ise saçlarını şimdiden uzatmaya başlamıştı. Bu da babalarının bir savaşçı olduğunu gösteriyordu.
Zavallı çocuk ellerini iki önünde birleştirmiş öylece kendini azarlayan ablasını dinliyordu.
Anlaşılan ciddi bir kabahat işlemişti."Ama Lola" dedi çocuk dolu gözlerini ablasının sinirli gözlerine dikerek.
"İsteyerek yapmadım ki. Neden bu kadar çok kızıyorsun."
"Çünkü bütün emeklerimi mahvettin şimdi yeniden gidip bir sepet çilek toplamam gerekiyor. Oraya gitmek ne kadar zaman alıyor senin haberin var mı!Tam iki saatte gidiyorum oraya çilek toplamak desen en az üç saat sürüyor, geri gelmek ise yine iki saat. Topla bakalım kaç saat etti?"
Küçük çocuk parmaklarıyla saymaya çalıştı.
"Beş saat mi?" Dedi beş parmağını göstererek."Hah işte böyle bir aptalsın sen! Daha sayı saymayı bile bilmiyorsun yedi saat ediyor! Tam yedi saat!"
Ablası bu şekilde çocuğu azarlamaya devam ederken ağacın üzerinden atladım ve hemen çocukların yanına indim.
"Kardeşinle bu şekilde konuşmamalısın küçük.""Sana ne! Sen de kim oluyorsun da aramızdaki şeye karışıyorsun!"
Kız çirkef bir şekilde bağırdığında bu hoşuma gitmişti.Fakat küçük kardeşi hızla ablasının yanına geçip kulağına bir şeyler fısıldadığında kızcağazın yüzündeki ifade aniden değişmiş, sert bakışlarının yerini korkulu gözler almıştı.
Anında kardeşini yanından ittirip önümde diz çöktü.
"Özür dilerim efendim, kim olduğunuzu anlayamadım. Lütfen beni bağışlayın."Sahte bir gülümsemeyle kafamı çocukların tersi yönüne çevirdim. Sözde iyiliğin temsilcisiydim ama karşımda iki küçücük çocuğun korkuyla titremesine sebep oluyordum. Ne güzel!
"Efendim?" Erkek çocuk tırsak bir ses tonuyla, kafasını kaldırmadan konuştu benimle.
"Özür dilerim efendim ama eve gitmemiz gerekiyor. Anne ve babamız son zamanlarda dışarıda durmamızın tehlikeli olduğunu-"
Cümlesini bitirmeden ablası tarafından susturuldu. "Eve gidelim hadi."
Saygıyla eğildi önümde. Sonra ise kardeşinin kolundan sert bir şekilde tutarak peşinden çekiştiremeye başladı.
Onlar gitsede kafama takılan bir durum vardı. Olimposda ne gibi bir tehlike korkutuyordu bir savaşçıyı?✨
Yeni bir kurguyla hepinize merhaba.
Bu benim için çok özel bir kurgu olacak çünkü sırf ilk satırı bile benim için çok değerli ve önemli kelimelerle başlıyor.
İlk bölümü fragman olarak düşünün ve diğer bölümleri sabırsızlıkla bekleyin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Moira | Jikook
Fanfiction"Sen" dedi karanlığın içinde bir yıldız misali parlayan gözleriyle. "Sen Afroditin oğlusun fakat ben NYX e tapıyorum!"