Aylardır yaşadığım bu ev ilk kez böylesine güzel bir insanı ağırlıyordu.
Alnına dökülen açık kahverengi tonlarında dümdüz saçları, küçük yüzüne oranla iri olan gözleri, alt dudağına göre daha kalın duran pembemsi üst dudağı ve ağlamaktan dolayı kızarmış minik burnuyla salonumdaki köşem koltukta oturan Can, kalp atışlarımı hızlandırıyordu.
Bu şekilde olmasını istemezdim. Bebeğimin evime ilk gelişini birçok kez hayal etmiştim ve hiçbiri böyle değildi.
Onunla tanışmaya cesaret edebildikten sonra birkaç gün süren flörtümüzün sonunda onu evime getireceğimi, beraber içkimizi yudumlarken dudaklarımızın birleşeceğini falan düşlemiştim.
Sevgili olduktan sonra ona bir anahtar verdiğimi ve daha sabahları ben uyurken bile rahatça eve girip pıtı pıtı koşarak yanıma yattığını hayal etmiştim.
Zorba sevgilisi yüzünden acı çekerken ağlayarak kapıma geleceğini değil.
"Özür dilerim, rahatsız ediyorum."
Olur mu öyle şey? Kucağımın üstünde yerin var.
Geldiğinden beri en az on kez özür dilemişti. Yeniden aynı cümleyi kurup peçetesiyle burnunu sildikten sonra yumruk haline getirdiği elleriyle gözyaşlarını silmiş, dudaklarını birbirine bastırmıştı,
O dudakları sadece bir kez öpebilmek için nelerimi vermezdim ki.
"Sorun yok, özür dileme daha fazla."
İçim gidiyordu. Yemin ederim, karşımda başka biri için böyle içli içli ağlaması beni mahvediyordu.
"Üşüdün sanırım biraz." Rana, muhtemelen odamdan getirdiği hırkamı Can'ın omuzları üzerine bıraktığında düşüncelerimden sıyrılıp ana odaklanmam gerektiğini fark etmiştim.
Güzelimin titrediğini fark edemeyecek kadar dağılmıştı kafam. Hızlıca boğazımı temizleyip ayağa kalktım. O ikisi konuşurken benimde biraz kendimi toparlamam gerekiyordu.
Mutfağa geçer geçmez kombiyi sonuna kadar açarken ay sonunda öğrenci halimle faturayı nasıl ödeyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu ama siktir ettim. Önemli değildi.
Dolabımda hali hazırda yapılmış bir çorba olmasına rağmen taze olmasını istediğim için malzemeleri çıkardım ve yeniden hızlıca çorba yaptım. Kaynamaya başladığı zaman altını kapatıp salona döndüğümde Can hala aynı şekilde oturuyor, Rana ise gitmeye hazırlanıyordu.
Üzerine krem rengi trençkotunu giyip saçlarını örttüğü şalını düzeltirken yanıma yaklaşarak "Yine iyisin." diye fısıldadı Rana. "Bu bebeği asla bırakamazdım ama yalnız kalın diye gidiyorum."
Burukça gülümseyip en zor anlarımda bile yanımdan ayrılmayan arkadaşımı kollarımın arasına aldım. Bu kız bir şekilde beni güldürmeyi başarıyordu, her durumda.
"Görüşürüz güzelim, dikkat et kendine."
Can'la zaten vedalaşmış olacak ki sadece kapıya ilerleyip yavaşça çıkmıştı evden. Onu gönderir göndermez arkamı döndüğümde koltukta küçücük kalmış bebeğimin birden kafasını çevireceğini düşünmemiştim. Gizlice bizi izliyordu ve yakalanmıştı.
"Gel hadi, elini yüzünü yıkayalım."
Dakikalardır içini dökmesi için ona müsaade ediyordum ama artık ağlamasına izin vermeyecektim.
"Ben hallederim."
Utangaç bir tavırla ayaklanıp banyonun nerde olduğunu bilmeden adımlamaya başladı. Bu haline sırıtarak omuzlarından tuttum ve yatak odama girmesini engellemek adına diğer tarafa çevirdim yönünü. Kendi dairelerinin planıyla karıştırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Platonik • [bxb]
Teen Fiction[Tamamlandı] Emir, aylardır karşılıksızca sevdiği çocuğun bu kadar yakınında çıkmasını beklemiyordu. Texting/düzyazı