6. BÖLÜM: Trafo Patlatan Aşıklar!

174 41 58
                                    

Kitapçıdaydım. Raflar arasında gezinirken her zamanki gibi kendimi kaybetmiştim. Kâğıdın kokusunu aldığımı iddia edemem. Artık kitapçılar parfüm kokuyordu. Yanlış anlaşılmasın, kokulara aşırı duyarlıyım sadece. Özellikle de şişeyi üzerine boşaltan insanlara gıcığım bu yüzden. Çünkü ağzım zımparalanmış gibi oluyor. Gırtlağım tırtıklı bir şey tarafından tahriş edilmiş gibi canım acıyor. Ve sonra öksürük Öğürmeye dönüşüyor.

Ben öksürüğümü tutabilecekmiş gibi göğsüme elimi bastırırken, "Hamile sanırım" dedi biri.

"Ay ay! Kusacak şimdi!" dedi bir başkası.

Zorla doğrulup muhtemelen mora dönmüş sıfatımı onlara döndüm. Ağzımı açıp görüşlerine karşı çıkacaktım ki biri önüme poşet tutturdu. Üstelikte bayrak gibi salladı -Ah ha buna çıkar, der gibi. Ağır çekimde kolun sahibine doğru bakışlarım ilerledi. Otuzlarında takım elbiseli, Harun'dan birkaç santim kısa, gür siyah saçlı ve gri gözlü esmer bir adamdı.

"Tüh rezil olduk yakışıklıya" diye düşünürken, gri gözlü belki de hayatının en büyük gafını yaptı: "Hamileliğin ilk evreleri sanırım."

Kulaklarım havası kaçan balonun çıkardığı iğrenç sesi duyar gibi oldu. Poşeti ittirdim ve "Hamile değilim! Evli bile değilim!" diyerek itiraz ettim. Adam gözlerini kırpıştırdı. Giyindiğim eteğe lanet etmemi sağlayacak ancak şekilde, ortaya çıkan minik göbeğimle bakıştı. "Bebek değil, göbek o!" diye sinirle ekledim.

Adam sırıtıp pişkince cevap verdi: "O halde diyet ve spor öneririm."

Kıkırtıları duyup iyice yerin dibine geçtiğim sıra elimde Tutunamayanlar olmasını diledim. Ama dünya bana karşıydı bugün, koridorun ucundaki rafta Oğuz Atay bana göz kırpıyordu. Kitaplar gerçekten faydalıdır. Hem dilinizi hem kendisinin silah gibi kullanmanıza yardımcı olabilirdi. "Kullandığımız parfüm buna sebep oldu!" deyince şaşkınlıkla baktı. "O halde ayaklık parfüm şişesi gibi dolanmamanızı, kadınların sırf kokunuzdan peşinizden geleceği safsatasına inanmamızı öneririm."

Kıkırtılar kesildi, tezgâhtar Metin ağabey baş parmağını gösterdi. Arkamı dönüp rafların arasına kaybolma ritüelime devam ettim. Nihayet okumam gereken kitap beni bulduğunda, az önceki aptal muhabbeti unutmuştum bile. Evet, bazı kitapları siz değil, onlar sizi bulurdu. Sanal arkadaşlarımın önerdiği bir kitaptı beni bulan. Ama şu ana kadar ona hiç ihtiyaç duymamıştım. Adı Işığın Yoluydu. Sonra Ahmet Ümit'in son çıkan kitabını, Hüseyin Rahmi'den Şık'ı ve Montaigne'den Denemeler'i alıp kasaya doğru ilerledim. Bu kitaplar bana ancak dört hadi beş gün yeterdi. Babam roman okumayı seven biri değildir. Tarih ve siyaset içerikli kitapları tercih ederdi. Annem ise tam bir romantiktir. Nerede acı dolu, iç parçalayıcı bir roman varsa, sanki içeriğini biliyormuş gibi onu bulurdu. O yüzden kimse –Neden çok kitep okuyorsun, diye sormazdı bana evde.

"Son kalan kitaptı. Şanslısın," dedi Metin ağabey.

Sonuncuyu kaçırmadığıma sevinirken Metin ağabey hemen fiyatları hesap etti. Hatta indirim de yaptı. Küçük esnafı bu yüzden seviyorum işte. Cüzdanı çıkardım ama üzerimde yeteri kadar nakit olmadığını fark ettim. Uzun lafın kısası babamdan hesabıma para havale etmesini isterken, kasa yanına gelen denyo kişi, Harun Mete için ayırdığım kitabı şahin gibi kaşla göz arasında kaptı. Fiyatı ödediği sıra onu fark ettim ve kitabı benim aldığımı söyledim. İtiraz etti, ödemeye yaptığını ve ona ait olduğunu belirtti. Üstelik de kasa üzerinde bırakmasaydınız, diye de ekledi. Babam tam o sıra hesabıma parayı aktardı. Ve ben terk edilmiş gibi ortada kalakaldım.

Elinden en sevdiği oyuncağı alınan çocuğun üzüntüsüyle kitapçıdan çıktım. Sokağa daldım, kitabımı çalan denyoyu midye dolma satın alırken gördüm. Sinirlenmeyecektim! Yanından geçip gittim. Sokağın köşesini dönmüştüm ki, bir bağırtı çıktı. Hemen ardından birisi "Hamile bayan!" diye seslendi, aldırmadım. Çünkü şahsiyet, gri gözlü denyoydu. Otobüse binerken ya da inerken başıma bir şey gelmedi. Ama Gün Işığı Tadında Bistro'nun olduğu caddeye geçerken, bir araba yanımdan geçti. Ve çukurdaki suyu üzerine sıçrattı. Üstelik başını pencereden sarkıtıp "Pardon!" dedi. Ardından kornaya basıp geçti. Bu kişi gri gözlü denyodan başkası değildi.

Bir Tutam Cesaret / Medyum JaleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin