1.Bölüm:Aile

11 2 4
                                    



"Gözlerimi açtığımda ikimizde bulutların üzerideydik.Nutkum tutulmuştu.Dünyaya hiç bu kadar yukarıdan bakmamıştım.Gözlerimi kaldırdım ve bakışlarımı ona çevirdiğimde onun da benim gibi aşağıya baktığını,bulutlara ve aşağısına hayran kaldığını gördüm."

"Sanki hiç bitmeyen bir kabusun içindeydim.Sürekli bulutların üstüne çıkıyor ve sürekli aşağıya düşüyordum.Tutunacak ne birşey ne de birisi vardı yanımda."

Ben Ceren.

Ağlayan,aynı zamanda gülen Ceren.

Üzgün, bir o kadar da mutlu Ceren.

Kırılmış,aslında parçalanmış Ceren.

Düşmüş ve kalkamamış Ceren.

Güldüğünde bile ağladığını fark eden Ceren.

Mutluyken bile üzgün olan Ceren.

Kırılmış,parçalanmış,dağılmış ve yok olmuş Ceren.

Ama artık sonsuza kadar 'gökyüzünde' olan Ceren.

Yine tek başımaydım.Sokakta öylece yürüyordum.Nereye gideceğimi bilmeden,hangi yolda,hangi sokakta olduğuma bile bakmadan yürüyordum.Çünkü gidecek bir yerim yoktu.Sığınacak bir evim,bir yuvam yoktu.

İlk terk edilişimi doğduğumda yaşamışım.hem de bana can veren iki kişiden:anne ve babamdan...

Annem ve babam beni hastanede öylece bırakıp gitmişler.Oradaki hasta bakıcılarından biri bana acıyıp beni evine almış.Bana bir süt anne bulmuş ve beni bir süre büyütmüş.Bir şeyleri ifade edebilecek yaşa geldiğimde ise beni yetiştirme yurduna bırakmış.İşte ikince terk edilişim de bu şekilde olmuş.

Yetiştirme yurdunu hatırlıyorum.Orada neden olduğunu bilmediğim aynı zamanda bunu hiç de merak etmediğim benim gibi bir sürü çocuk vardı.Ben onlara sürekli bir şeyler söylüyordum ama onlar bana hiç bir şey söylemiyorlardı.Sadece ağızlarını hareket ettirip bir kaç el kol hareketi yapıyorlardı ve ben bir tepki vermeyince de gidiyorlardı.Aslında onlar konuşuyordu, ben duyamıyordum.

Bunu çok sonra fark etmiştim her zaman insanların beni umursamadığını düşünürdüm.Bunu öğrendiğimde biraz olsun sevinmiştim.Üzüntü hiç hissetmemiştim çünkü bu zamana kadar zaten hiç bir ses duymadığım için bana garip gelmiyordu.Sadece kıskanmıştım.Kim bilir ne kadar güzel sesler duyuyorlar,ne kadar güzel şarkılar dinliyorlar...

Yurtta bir şekilde okuma yazmayı da öğrenmiştim.Karşımdakilerle bu şekilde iletişim kuruyordum.Bu yüzden kelimeler,cümleler benim kulağım olmuştu.Ta ki işaret dilini öğrenene kadar...

Bazen de sesim oluyordu.Karşımdakini duyamazken onun beni duyması garip geliyordu.Nasıl duyduğunu,sesimin nasıl çıktığını bilmiyordum.Bu yüzden sesimi kullanmaktan çekiniyordum.İşaret dilini öğrendiğimde de onu kullanıyordum.

En çok kendi sesimi merak etmiştim.Bazı arkadaşlarım bana 'sesin çok güzel' falan diyordu ama yine de bilmiyordum.Gerçekten güzel miydi?

Bir gün yurtta bir köşede tek başıma oturmuş resim çiziyordum.Sonra yanıma yurt görevlisi geldi:

"Gel.Seni birisiyle tanıştıracağım."dedi.Dudaklarını okumuştum.Sanırım bu benim en büyük yeteneğimdi.

Çok heyecanlanmıştım.Boya kalemlerimi,defterimi öylece oraya bırakıp yurt müdürünün odasına gittik.Müdürün karşısındaki koltukta bir kadın oturuyordu.Otuzlu yaşlarında,1,65 boylarında zayıf bir kadındı.Yemyeşil gözleri onu ortaya çıkarıyordu.Ne tesadüf benim gözlerim de yeşildi.

"Merhaba küçük kız."Dudaklarını okurken dudağının kenarında belli belirsiz bir morluk olduğunu gördüm.Ne olduğunu çok merak ettim ama soramadım.

Ona gülümseyip el salladım ardından yurt müdürü bir şeyler anlatıyordu ve yurt görevlisi işaret diline çeviriyordu.

"Bu gördüğün kadının ismi Amine.'Amine Altan'.Seni evlat edinmek istiyormuş.Eğer sen de istersen seni evlat edinecek ve kocası'Fırat Altan'ile beraber onların evinde yaşayacaksınız.Amine Hanım da Fırat Bey de çok iyi insanlar.Eğer onlarla yaşarsan bir kardeşin olacak o da 'Ömer Altan'.Çok mutlu olacağınıza eminim.Ömer da seninle aynı yaşlarda."

İçimi bir heyecan kaplamıştı ama emin değildim.Her ne kadar yurtda mutlu olmasam da ben konuşamıyordum ve onlar işaret dilini biliyorlar mı onu bile bilmiyordum.Sürekli yazarak anlaşamazdık çünkü değil mi?

Yurt müdürü tekrar dudaklarını oynatmaya başladı ve eş zamanlı olarak yurt görevlisi ellerini kaldırdı ve çevirmeye başladı.

"Fırat Bey'in bir işi olduğu için gelememiş ama şimdi Amine Hanım ile tanışabilirsin."

"Olur." dedim ellerimi kullanarak.Ve devam ettim:

"Neden beni seçtiniz bilmiyorum ama teşekkür ederim.Öncelikle bir şey sormak istiyorum işaret dilini biliyor musunuz?"

Ben bunları işaret diliyle yurt görevlisine anlatırken o da dudaklarını hareket ettirerek ona iletiyordu.

Sonra kadın bana baktı ve işaret dilini kullanarak "Evet." dedi.Sonra devam etti"Rica ederim."

Kadınla tanıştık ve o yurttan gitti.Eğer onunla daha doğrusu onlarla yaşarsam benim gibi bir çocuğun da olduğu adının da Ömer olduğundan bahsetti.Çok heyecanlıydım.En çok da Ömer'i merak ediyordum.'Neredeyse senin yaşlarında' demişti kadın.Acaba yanına gideceğimden haberi var mıydı?Annesi ve babası ona söylemiş miydi?

Kafamda bir sürü düşünce vardı.'Gidersem ne olur?'diye düşünüyordum sürekli. 'Nasıl bir hayatım olur?','Ömer nasıl biri?''peki ya babası?'falan diye akıp gidiyordu düşünceler.Eğer gitmezsem ne olacağını gayet yi biliyordum.Oyüzden bu ihtimali hiç düşünmüyordum bile.Aynı yurt hayatıma devam ederdim.Olağanüstü bir şey olmazdı.'Eğer onlarla yaşamaya başlarsam ne olur?'diye düşündüm tekrardan.Bir de bunu denemek istemiştim.Belki daha mutlu olurum diye. Ama yanılmıştım...

O günden sonra günlerim rutin olarak devam ederken o kadın ikinci kez gelmişti.Bu sefer benimle çok konuşmadı sadece"Gelecek misin?"dedi.Ben de kafamı onaylar gibi sallamıştım ve tekrar müdürün odasına girmişlerdi.

Daha hakkında neredeyse hiç bir şey bilmediğim bir ailenin yanına gidiyor olmam beni az da olsa korkutuyordu.Ama yine de mutlu olacakmışım gibi geliyordu.Çünkü buradan nefret ediyordum ve hayalimdeki 'aile' her zaman mutluydu.Kimse üzülmezdi.Herkes bir aradayken hiç bir sorun yoktu.Ta ki öyle olmadığını fark edene kadar...

Kadın üçüncü kez geldiğinde beni almaya geldiğini söylemişti.Bende hazırlanıp yanına gittim.Ama gözlerinde en ufak bir heyecan yada mutluluk yoktu.Aksine korku vardı.Nedenini bilmiyordum ama çok üstünde durmadım.'Nasıl olsa ben daha küçüktüm benim anlayamayacağım şeyler vardır belki ve karışmamalıyım' diye düşündüm.Oysa anlayabilirdim.Hatta hissedebilirdim,hem de her zerremle...

En son Amine abla müdürün odasında bir kaç kağıt imzalıyordu.Sonra da beraber onun arabası olduğunu düşündüğüm arabaya bindik ve yola koyulduk.Yaklaşık yarım saat yol gittik ve evlerinin önüne geldiğimizde evin çok da iyi bir durumda olmadığını gördüm.Küçük bir bahçesi bile vardı ama ev çok yeni görünmüyordu.Ama ben bunları umursamadım çünkü benim için önemli olan içindekilerdi,o evi bir yuva yapan aileydi.

GÖKYÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin